Bizim evde hafta sonu fark etmez. Aras ve Toros, havanın aydınlanmaya başlamasıyla birlikte ayaklanırlar. Gürültülü bir şekilde silkelenirler, garip sesler çıkararak gerinirler, sonra da duvarlara çarparak, yerlerde yuvarlanarak hırlayarak garip bir oyun tuttururlar. Ben de komşularıma acır, ‘Köpeklerle yürüyüş kıyafetlerimin’ içine atladığımla onları kapıp sokağa fırlarım. Cumartesi sabahı o yürüyüşten dönüyorduk. Evime çok yakın inşaatta işçiler oturmuş, çay içip sohbet ediyordu. “Baret, emniyet kemeri, iskele” gibi sözcükleri peş peşe duyunca duraksadım. Köpekler oraları buraları kokladığı için duruyormuşum havasında kulak kabarttım. Bildiğimiz işyeri güvenliğini konuşuyorlar! Biri duyamadığım bir şey söyledi. Geriden bir ses de yanıt verdi: “Sen ona buna bakmayacan, kendi tedbirini kendin alacan gardaşım”…
* * *
Şöyle Anadolu’nun bir köşesinde şırıl şırıl akan derenin kıyısında, söğüdün dibinde eline sazı alıp da yanık bir türkü okusa ancak o anki duyguları yaşatabilirdi. İçimden “Hay sesine kurban” dedim. Oysa daha birkaç ay önce yazmıştım:
“İlkbahar başıydı. Evimin karşısındaki inşaatın tepesinde işçilerin baretsiz, emniyet kemersiz dolaştıklarını görünce denetçi firmaya telefon açtım. Yanıt veren kişi, ilgilendiğim için içtenlikle teşekkür etti. “İnşaatta çalışan işçi sayısı kadar baret ve emniyet kemeri var. Duvarda asılı” dedi. Baktım, gerçekten de öyle. Beyefendi, işçileri defalarca ikaz ettiklerini ama iş güvenliğini sağlayan kişisel koruyucuları giydiremediklerini, taktıramadıklarını söyledi. “İnanır mısınız, biraz zorlasanız işi bırakıp gitmekle tehdit ediyorlar” dedi. İşçilerin koruyuculara karşı acayip bir direnç gösterdiklerini söyledi. Nitekim benim telefonumdan sonra iki gün işçiler baretle gezdi. Sonra baretler yine duvardaki yerini aldı. Geçenlerde de her sabah yürüyüşünde önünden geçtiğim inşaattaki işçilerin duş, tuvalet ve soyunma kabini gibi ihtiyaçlarının karşılanmadığını fark ettim. İşçiler, inşaatın arkasındaki parkta ağaçların arkasına saklanarak giyinip soyunuyor. Yine denetçi firmayı arayayım dedim, inşaatın dibindeki tabela yazan denetçi firmanın telefon numarasını almaya çalışıyordum. İşçiler ne yaptığımı sordu. Niyetimi anlattım. İnşaatın ilk katının çıktığını, artık bodrumda giyinip soyunacaklarını anlatmaya, işveren adına adeta özür diler hallere girmeye başladılar. Telefonu aramakta ısrar ettiğimi görünce ise resmen öfkeyle yüzüme bakıp sırtlarını döndüler. Bana neyse? Onların hakkını aramak bana mı kaldı!”
* * *
Cumartesiden beri yakındaki inşaatın önünden geçiyorum. İşçilerde baret, emniyet kemeri, burnu destekli ayakkabılar filan yok. Ama içimde bir umut var, ciddi ciddi iş güvenliği konuşuyorlardı.
Yorumlar
Kalan Karakter: