Antalya ‘aydın’ bir kent. Sanat için çok uygun bir şehir, ancak tüm bunlara rağmen Antalya’da sanata ilginin az olduğunu gördüm.
Türkiye’de resim, topluma zaman içerisinde iyi anlatılamadığı için değer bulmamış, dolayısıyla da kendini sadece resme mahkum etmiş ressamlar, değerleri maalesef öldükten sonra anlaşılan insanlar olmuşlar. Hatta bir şişe şaraba resim yapanlar bile olmuş…
-Resimde kurallar var mıdır?
Ben akademili olmama rağmen özellikle resimde çok fazla müdahaleyi resme başlayan arkadaşlara uygun bulmuyorum. Çünkü o zaman arkadaşın kendi olma şansını kendine bırakmıyorsunuz. Benim resimlerimde illa ki ışık buradan gelecek, gölge şurada olacak diye bir kural yok, kural tanımamaya çalışıyorum. Bu konuda da isyanları oynuyorum. Bazı ressam arkadaşlarım çok kızsa da ben böyle çalışıyorum.
-Sizce sanatı en belirgin olarak gösteren renkler hangileri?
Benim renklerim farklı ama normal olarak ara renkler dediğimiz sarı, kırmızı, mavi, beyaz gibi renkler. Ama ben açıkçası siyah beyazcıyım, Beşiktaşlıyım. (gülüyor) ben haki ile petrol yeşilini yan yana çok güzel kullandığıma inanıyorum. O rengi kullandığım zaman resimlerimin içinde çok ayrı dünyalar okuyorum.
-Bir tablo ortalama ne kadar sürede oluşuyor?
Ben akrilik çalıştığım için ortalama 15 günde bitiyor. Ama bu süre bir tablo için çok kısa bir süre. Özellikle yağlı boya çalıştığımız zaman 15 gün çok kısa bir süre. O zaman 3-4 ay gibi daha uzun süre çalıştığımız resimler oluyor.
ABSÜRT FİGÜR!
Ege Üniversitesi Resim Bölüm Başkanı Prof. Fahri Sümer Hocamız Foça’ya geldiğinde ‘burada ressam kimler var’ dediğinde benim atölyeme getirmişler. Tabi soyutla somutu çok iyi bir araya getiren arkadaşsınız diye bir iltifatta bulunduğunda, arkasından ‘benim resimlerime bir isim koyalım, ne diyebiliriz’ dedim. Şöyle baktı, baktı koyu sesiyle ‘absürt figür’ dedi. Normal figürleri absürde ediyorum, bozuyorum o bir özelliğim oldu.
-İnsan figürlerini resimlerinizde çok kullanıyorsunuz. Bunun nedeni nedir?
İNSANDAN KURTULAMIYORUM
Benim resimlerim devamlı gizli, yaşlı özellikle de yorgun insanlara kaçıyor, insan figürünü çok işliyorum. Bunlardan kaçmam gerektiğini düşünürken bir psikolog abim bana ‘bunlardan kaçamazsın, onlar seninle bütünleşmiş, hiç uğraşma arayıp ta bulunamayan bir şey bulmuşsun. Otur oturduğun yerde’ diye bana takıldı. Yaptığım resimlerde sanki 5 bin yıllık tabletler varmış gibi insanlar yaratıyorum. Üstünü kapatmak için vuruyorum spatulayı yine çıkıyor. Bir taraftan kapatıyorum silüeti bu sefer gene başka bir yerden çıkıyor. Ve ben ondan kurtulamadım.
-Yaptığınız resimlerle aranızda bir bağ kuruyor musunuz?
Ben yaptığım resimlerle kendi aramda bağ tabi ki kuruyorum ama derinlerde ben insanlarla çok uğraşıyorum. İnsana hep farklı bakmışımdır. Ama tabi ki insanı kağıda dökmek çok zor ve insan kağıda sığmıyor. Avuç içi diye bir şey var ve milyarlarca insanın avuç içlerinin hiçbiri bir başkasına uymuyor, çok enteresan. İnsan demek ki yaşamın en önemli objesi.
-Satmak istemediğiniz bir eseriniz oldu mu?
KISKANDIĞIM RESİM
Sattım da kıskandım sonra. İzmir’in Ödemiş kazasının Birgi Köyü’nde düzenlenen uluslar arası bir çalıştay vardı. Bizi oraya davet eden belediye bize şövale verememişti. Dolayısıyla ben betondan bir su kanalı buldum. Kanalın üzerine koydum tablomu ve çalışırken bir rüzgar geldi aldı benim resmi vurdu yere yerde toprak oldu. Benimde elimde büyük fincanla bir neskafem vardı, sinirden kahveyi vurdum üzerine. Oradan bir baktım Filipinli Jamal diye bir ressam vardı o da zannetti ki ben öyle çalışıyorum. O da elindeki çayını döktü. Biri geldi kum attı. Her koşan bir şey yaptı resmime. (gülüşmeler) Ama sonuç itibariyle ortaya muhteşem, eskitme gibi bir resim çıktı. Çok farklı bir resimdi. Ve o resim Ödemiş Belediyesi’nde kaldı. O gerçekten kıskandığım resimlerdendi.
-Tablolarınız elinizden gittiğinde ne hissediyorsunuz?
PAHALI RESİM SATAN RESSAM DEĞİL; ÇOK EVDE BULUNAN RESSAM ÖNEMLİ
Elimden gittiğinde evlat satmış gibi oluyorsun ama netice itibariyle kabulleniyorsun. Çok da üretkenim. Devamlı çalışıyorum ama oradan kazandığınız parayı kullanıyorsunuz ve o size bir takım şeyleri kabullendiriyor. Türkiye’de iyi bir ressam olan Sali Turan’la tanışmamızda bana ‘çok pahalı resim satan ressam değil; çok evde bulunan ressam önemli’ demişti. Bu çok önemli. Bence de imzanızın ortalıkta dolaşması çok önemli.
-Size göre sanat niçin vardır?
Sanat insanların uzlaşma dilidir. Başlı başına ayrı bir dildir. Dolayısıyla sanatın varlığı insanları zenginleştirir. Sanatın olmadığı yerde gerçekten hiçbir şey olmaz.
-Yaptığınız eserlerle sanatçılardan mı takdir görmek istersiniz, yoksa toplumdan mı?
Sanatçılardan takdir değil de eleştiri görmek isterim. Ama toplumun takdirini kazanmak güzel bir şey.
-Sanat kavramının toplumsal değerini nasıl açıklarsınız?
Toplumsal değeri çok büyük ve toplumlara göre de değişiyor. Ancak bizdeki değeri çok büyük değil! Osmanlı’nın son döneminde Osmanlı Rönesans’ın etkisiyle bütün subaylarımızı resim yapın diye Fransa’ya gönderdi ve gerçekten çok şey aldı geldiler ve bize çok şey kazandırdılar. Bizi çalıştaya davet edip burada kaç çay içildi diye soran belediye başkanları gördüm. Adam sergi yapıyor, 20 tane ressam çalışıyor ondan sonra gelmiş kaç tane çay içildi burada diye soruyor. Çay parasını hesap eden bir belediye sanata ve sanatçıya ne kadar önem verebilir ki?
-Resim ve insan arasındaki ilişkiyi düşündüğünüzde nasıl bir psikolojik tanımlama yapabilirsiniz?
Resim insanla var olan bir sanattır. Dolayısıyla insanın olduğu yerde resim vardır. İlla ki boyayla, kalemle çizilen değil. İnsan resimsiz olamaz, resim de insansız olamaz.
- Türkiye’de sanatçı olmak avantajlı bir durum mu, yoksa dezavantajları da var mı?
Eğer idealistseniz avantajları vardır. Toplumu dürtüyorsunuz, toplumu uyandırıyorsunuz, aykırı düşünebiliyorsunuz. Ortaya farklılıklar koyuyorsunuz sanatçı bu demek. Herkesin düşünemediğini düşünen ve toplumu uyaran hatta önde giden olması lazım!
-Sanatta geriye mi, yoksa ileriye mi gidiyoruz?
Ben Türkiye’de sanatın geleceğinin iyi olacağını düşünüyorum. Türkiye’de sanatçı olmak dezavantajlı gibi görünse de, gerçekten yetişen çağdaş sanatçılar, kendi olmaya başlamış ve hakikaten birbirine benzemeyen, gerek akademisyen, gerek dışarıda çalışan çok farklı muhteşem ressam arkadaşlar var. Türkiye’de sanatı ve sanatçıyı ileriye götürüyorlar.
-Peki dezavantajları?
Özellikle şunu vurgulamak isterim, resimle geçinilmiyor. Resim topluma zaman içerisinde iyi anlatılamadığı için resim değer bulmamış, dolayısıyla kendini sadece resme mahkum etmiş arkadaşlarımız maalesef öldükten sonra değerleri anlaşılan insanlar. Bir şişe şaraba resim yapan arkadaşlarımız var. Resme biraz daha bilinçli bakılmalı.
Yaklaşık bir ay evvel Bulgaristan’da karma Bulgar-Türk çalıştayındaydık. Benim resmim çok ilgi gördü. Çünkü diğer Bulgar arkadaşların resimleri fotoğraf çekilmiş önüne koyulmuş, kimi de tabletten bakarak çiziyor. Çok enteresandı. Diyelim ki 10 Bulgar, 10’u da aynı fotoğrafı yapmış. Sanki hepsi tek hocadan ders almış, hepsi tek elden çıkmış gibi. Fotoğraf çekin daha iyi olur o zaman.
-Sizi diğer ressamlardan ayıran farklar neler?
RESİMDE AKADEMİK ÖĞRETİYE KARŞIYIM
Resim öğretisine, resimde akademik öğretiye karşıyım. Benim için en önemli olan bu. Yok ışık sağdan gelecek, fırça darbesini şöyle vuracaksın, yok efendim gölge buradan olur gibi şeylere ben hep isyandayım. Ressam arkadaşlar arasında siyah renk renk değildir diye bir iddia vardır. Benim için siyah en güzel renktir, hele bir de yanında beyaz renk varsa… (gülüyor) Resimde herkes kendinin öğretmeni olmalı. Onun için çocuk resimlerini çok beğeniriz. Çünkü çocuk kendisidir. Çok büyük ressamlar zaman içerisinde çocukluğundaki resimleri yapmaya çalışmışlar yapamamışlar. Çünkü hep birilerinden etkilenmişler. O etkiyle kendilerini geliştirmişler ama geriye dönüp baktıklarında kendi olamamışlar.
İlham aldığınız bir sanatçı var mı?
Var dersem zaten söylediklerimi inkar etmiş olurum. Ama zaman saman Cihat Burak benim için ilham kaynağı olur. Onun renkleri birebir kullanması, Orada aykırılık bulduğum için çok hoşuma gitmiştir.
-Antalya sizin için ne ifade ediyor?
Sıcak, güneş, aydın bir kent. İnsanları gelişmiş, yabancıya bakışları pozitif anlamda çok güzel. Her türlü sıcaklığı bulabileceğiniz bir kent. Burada yapılacak olan uluslar arası çalıştaylar buradaki insanları hem sanata karşı uyandırır, hem de buradaki sanatçıları motive eder.
-Antalya’nın sanata olan ilgisini nasıl buldunuz?
Antalya’nın sanat için çok uygun bir kent olduğunu düşündüm, gördüm. Hatta Antalya’ya iki tane resim getirdim, ikisinin renkleri de benim tahayyül ettiğim Antalya idi. Antalya’yı renk coşkusuyla karşıladım. Öyle olduğunu düşündüm ama sanata ilgiyi biraz az gördüm.
-Yapmak isteyip de yapamadığınız bir resim var mı?
Aslında ben resimlerimin senfonisini arıyorum. Resimle müziği nasıl birleştireceğim bu beni çok düşündürüyor, gece gündüz düşünce halindeyim. Onu beraber iç içe sokup oradan bir senfoni yaratmak istiyorum. Ama bunu nasıl ve ne zaman başaracağım pek kolay da görünmüyor. Aşağı yukarı iki senedir düşünüyorum, özellikle uzun yolculuklarda yola çıktığım zaman kafamı koyduğumda resim çalışıyorum sonra bakıyorum müzikten çok kopmuş, müzikle hiç alakası olmayan bir şeyler ama çalışacağım.
Yorumlar
Kalan Karakter: