Falezler nasıl korunacak?
Antalya falezlerinde değişik zaman aralıklarında, kaya düşmesi, şev kayması ve falez üstünde yarıklar açılması biçiminde sorunlar ortaya çıkmıştır. 1980' li yılların başında eski orduevi binasında, İskele Caddesi üzerinde ve Tophane Çay Bahçesi'nde çatlaklar ve yarılmalar gözlenmiştir. 1982 yılında Tophane Çay bahçesinin falezinden bir kaya parçası düşmüştür.
Son olarak 2 Şubat 2011 tarihinde Konserve Koyu’nda 25 metrelik bir kütlenin falezlerden koparak denize kayması ile falezler yeniden gündeme geldi.
Antalya Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nün hazırladığı jeolojik etüt raporu, iki ayrı problemin varlığını ortaya koydu. Raporda, Konserve Koyu’nun kuzeyinde yer alan çok katlı binalarda meydana gelen erozyon sonrası falezlerin kara tarafının gerildiği belirtilirken, koy içinde bulunan 10 bina arasında bölgenin kuzeyinde 5 blokta ise denize doğru eğilmenin olduğu yer aldı.
Antalya Valiliği, bu rapor doğrultusunda Yıldız Teknik Üniversitesi’nden (YTÜ) Falezler ile ilgili olarak çalışma yapılmasını istedi. YTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Geoteknik Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Kutay Özaydın ve Prof. Dr. Mustafa Yıldırım’dan oluşan bir heyet, Antalya’ya gelerek falezlerde inceleme başlattı. Konserve koyu ile başlayan inceleme falezlerin tamamına yayıldı. Uzmanlar 45 metre derine inerek zeminin jeolojik yapısını inceledi. İki yıl süren inceleme sonrası 104 sayfa rapor hazırlandı.
Hürses Gazetesi, YTÜ tarafından hazırlanan ‘Nihai Geoteknik Raporu’ doğrultusunda 4 gün boyunca yazı dizisi yayımladı.
Hürses gazetesi olarak bu kez de Antalya falezlerinin uzmanı olarak bilinen Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Geoteknik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nihat Dipova’nın görüşlerine yer veriyor. Doç. Dr. Dipova, YTÜ Raporunda belirtildiği gibi ‘Hendek’ ve ‘Hilal Topuk Sistemi’ ile korunmasına olumlu bakmıyor ev falezlerin doğal hali ile korunması gerektiğine vurgu yapıyor.
Doç. Dr. Nihat Dipova şu görüşleri savunuyor:
ANTALYA FALEZLERİ "DOĞAL HALİYLE" KORUNMALIDIR
Falezler Antalya'nın en önemli simgelerinden biridir. Falezlerin "korunması" sürekli olarak kent gündeminde yer tutmaktadır. Ben bu koruma konusunu iki ayrı şekilde algılıyorum:
1) Doğal ve estetik özelliklerin korunması:
Falezlerin neredeyse tamamı "jeolojik anıt" niteliğindedir. Kıyı mağaraları, şelale izleri, şahit kayalar gibi bu yapılar doğal proseslerle yüzbinlerce yılda şekillenmiş ve muhteşem bir estetik ortaya çıkmıştır. Kaya türü de dünyada nadir bulunan "tufa"dır. Dünyadaki benzerleri çoğunlukla doğal park olarak korunmuş, kentleşmeye izin verilmemişken, falezlerin gerisinde bulunan birçok jeolojik anıt niteliğindeki zenginliği imar ve rant yarışına feda ettik. Şimdi elimizde bir tek falezler kaldı. Falezleri bir yandan turistik değer olarak pazarlıyoruz ve para kazanıyoruz, diğer yandan da turistlere ve yerel halka "hizmet" amacıyla, betonla, çelikle, merdivenle, havuzla işgal ediyoruz.
Falezlerdeki doğal kaya yapısını örtecek nitelikte herhangi bir amaçla herhangi bir işleme izin verilmemelidir. Geçmişte kaçak olarak yapılmış tüm yapay doku ortadan kaldırılmalı ve eski fotoğraflar baz alınarak doğal haline getirilmeye çalışılmalıdır.
2) Kaya yapısının ve üzerindeki kentsel dokunun göçmelere karşı korunması:
Ne yazık ki jeolojik anıt niteliğinde bir araziye yoğun bir kent kurduk. Deniz manzaralı olsun diye de "her yolu deneyerek" falezlerin dibine kadar sokuşturduk yapılarımızı. Sonra Antalya'nın kadı kaçıran yağmurlarında bir de baktık ki, kayalar yerinden oynuyor, yollarımız yarılıyor, bir kısmı denize doğru kayıyor. Bunun üzerine birileri çıktı ve dedi ki: "falezleri koruyalım, beton dökelim, duvar örelim, falezleri kaya ile dolduralım". Burdur yolundaki alelade kireçtaşlarından bahsetmiyoruz ! Bunlar dünya mirası nadide jeolojik anıtlar. Falezlerin doğal yapısını mı korumak istiyoruz yoksa geçmişteki yanlış uygulamaları himaye etmeye mi çalışıyoruz? Yoksa "koruma" bahanesi ile beton dökeceğiniz falezlerde plaj tesisleri açarak yeni rant mı yaratmak istiyoruz? Falezlere yakın binalar risk altında diyenlere sormak istiyorum: "Bu yapılar hangi bilimsel dayanakla, nasıl bir şehircilik anlayışı ile falezlerin dibine inşa edildi?
Falezlerin güzelliklerini ortaya çıkaran proseslerin bir kısmı oluşumsal (örn. şelale yapıları, sarkıtlar) olmakla birlikte, diğer kısmı ise aşınma ve kırılmalar ile gerçekleşmektedir. Şunu kabul etmeliyiz ki "falezler güzelliğini kısmen kırılma ve göçmelere borçlu". Falezler aşınmasaydı Kambur kaya ortaya çıkar mıydı? Kayalar göçmeseydi Papaz kayası oluşur muydu? Kimi deniz seviyesinde kimi deniz altından girilen onlarca muhteşem mağaraya sahip olabilir miydik? Falezler aşınacak, kırılacak, göçecek elbette. Yüz binlerce yıldır devam eden prosesleri engellediğimizde bilmeliyiz ki falezler falez olmaktan çıkacak. Bu nedenle de alışılagelmiş yöntemlerle mühendislik projeleri üretmeyi, hoyratça uygulamalar yapmayı kimse aklından bile geçirmemeli.
KONSERVE KOYU VE BENZERİ ALANLAR
Antalya falezlerinde değişik zaman aralıklarında, kaya düşmesi, şev kayması ve falez üstünde yarıklar açılması biçiminde sorunlar ortaya çıkmıştır. 1980' li yılların başında eski orduevi binasında, İskele Caddesi üzerinde ve Tophane Çay Bahçesi'nde çatlaklar ve yarılmalar gözlenmiştir. 1982 yılında Tophane Çay bahçesinin falezinden bir kaya parçası düşmüştür. Eski Lara Yolu'nun Bambus Plajı ile Dedeman Oteli arasında Aralık 2001' de yol üzerinde yarıklar gözlenmiştir. 2002 yılında Karpuzkaldıran-Fener arasında iki adet büyük blok falezden koparak denize devrilmiştir. Şirinyalı koyunda Kervansaray (BLM BEACH) plaj tesislerinin denize inen merdivenlerinin alt kısmı tamamen yıkılmış, üst kısımlarda da merdivenlerin altındaki kaya tamamen yenildiğinden merdiven askıda kalmıştır. 2010 Şubat ayında Konserve (Şirinyalı) Koyu'nda küçük çaplı bir kayma gerçekleşmiş ve falez yaklaşık 6 m gerilemiştir. Faleze paralel yol hizasına kadar devam eden yarık nedeniyle çevredeki konutlarda yaşayan insanlar tedirgin olmuşlardır. Bazı yetkililer bu vakayı bölgesel bir heyelan olarak yorumlamıştır.
Konserve Koyu ile ilgili olarak gözlem ve değerlendirmelerimi içeren bir raporu 8 Ekim 2010 tarihinde belediyeye sundum. Sonra ortaya çıkan yeni bir bulgunun da kayıtlara girmesi amacıyla 9 Ekim 2010 tarihinde de bir ek rapor daha sundum. Bölgedeki zayıf çimentolu tufa biriminin 2010 yılının Ocak ayının sonunda başlayan ve Şubat ayının ilk haftası da devam eden yoğun yağışlı dönemde suya doyması ve mukavemetinin azalmazı ile ilintili olduğunu belirttim. Göçmenin gerçekleştiği alan bölgenin en düşük kotlu bölümüdür. Yağışlı dönemlerde bütün bölgenin yağmur suyu burada toplanmakta ve denize dökülmektedir. Faleze doğru inen yol dere haline gelmektedir. Zaten göçme de bu yolun sonunda gerçekleşmiştir. Raporda, zemin yapısının suya direncinin zayıf olduğu ve kısa vadede bir drenaj çalışması yapılarak bölgenin yağmur suyunun burada toplanmasının engellenmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Muratpaşa Belediyesi'nde yapılan toplantılarda da bir heyelan yüzeyi aramaya dönük ölçümlerin bir sonuç vermeyeceği, zaman ve para kaybından başka bir işe yaramayacağını söylemiştim. Gerekçenin daha çok yüzeye yakın kotlarda suya direnci düşük zayıf çimentolu tufa biriminde aranması gerekirdi. Buna dönük de bir araştırma programı önermiştim. Akademik çalışmalarının çoğunu Antalya Tufası ve Antalya falezleri üzerine yapmış birisi olarak araştırma ve analiz yönteminin arazi gerçeklerine uygun seçilmesinin önemini vurgulamama rağmen, yetkililer başka yollar tercih ettiler. Sonuçta uzun zaman ve yüklüce bir para harcanarak, "heyelanın tespit edilemediği" sonucuna varıldı. İyileştirme önerisinin birinci bölümü olan yağmur suyu drenajı benim kendi imkanlarımla ve karşılıksız olarak yazdığım raporda ifade edilmişti. İkinci öneri olan kaya dolgu ise falezlerin doğal dokusu, görsel ve estetik değerleri ile ne kadar uyumlu olduğu tartışmalıdır.
NASIL BİR KORUMA ?
Bence doğal yapı insanların tahribatından korunmalıdır. Bilimin egemen olduğu toplumlarda mühendislik hesapları ile falezlerde "imar yaklaşma mesafesi" belirleniyor. Bu yolla göçme riski bulunan bölgelerde kentleşmeye izin verilmiyor ve "yapılar için tehlike" otomatik olarak ortadan kalkıyor. İnsan yaşamına risk oluşturacak göçme tehlikeleri için de "doğal yapıya uygun" lokal iyileştirmeler yapılıyor. "Doğal yapı - insan yaşamı - kentleşme" sürdürülebilir bir barışıklığa kavuşuyor. Eğer Antalya bir dünya kenti ise biz de başarabiliriz bunu.
Yorumlar
Kalan Karakter: