Teşhis konulan ilk hastalar, AIDS’i cinsel yolla kapan eşcinsel erkekler ile damardan uyuşturucu alırken ortak şırınga kullanan bağımlılardı. O nedenle ilk birkaç yıl AIDS, eşcinsel hastalığı olarak kabul edildi. Gerek toplumlar gerekse basın, dünyanın her yerinde AIDS’lilere gerçek anlamda ‘kötü’ davrandı. Amerikalı ve Fransız bilim insanları, hastalığın ilk tanımlandığı 1981 yılından 2 yıl sonra AIDS’e neden olan virüsü bulup adını HIV koydular. Artık bütün dünya HIV adlı virüsün AIDS adlı hastalığa yol açtığını biliyordu. Ayrıca virüsün aslında pek zayıf; vücut dışında yaşama süresinin en fazla 20 dakika olduğu öğrenildi. Ancak bağışıklık sistemine ağır ağır etki ederek vücudun enfeksiyonlara karşı direncini yok eden HIV, başka insanların basit tedavilerle atlatabileceği bir üst solunum yolu enfeksiyonunu AIDS hastası için ölümcül hale getirebiliyordu. AIDS hala ‘marjinal insanların’ hastalığıydı. 1985 yılında virüsü tespit eden kan testleri bulundu. Eliza testi yanılgıya yol açmayacak kadar net sonuçlar ortaya koyuyordu. Ancak kendisini çok iyi saklayan hastalığa yakalandığından şüphelenen insanlara test en az 3 ay beklendikten sonra yapılabiliyordu.
Bu arada ‘HIV Pozitif ya da AIDS’ diye tanımlanan hastaların sayısı katlanarak artıyordu. Dünya bir salgın riski ile karşı karşıyaydı.
KARA VEBA BENZETMESİ
Bilim dünyası, bu salgının tıpkı 1347-1351 yılları arasında Avrupa nüfusunun 3’te birinin, Çin, Ortadoğu ve Hindistan’da 75 milyon kişinin ölümüyle sonuçlanan ‘Kara Ölüm’ veya ‘Kara Veba’ diye anılan veba salgını gibi yayılabileceğini öngörerek ‘Asrın Vebası’ olabilir görüşlerini dile getirdi. Ne ilginçtir ki, toplumlar o dönemde de kötü davranacak birilerini bulmuş ve museviler, müslümanlar, yabancılar, dilenciler başta olmak üzere azınlıklara resmen zulmetmiştir. Kara Veba’ya her ne kadar sıçanlar ve pirelerin taşıyıcılık ettiği bir bakterinin yol açtığı düşünülse de araştırmacılar günümüzde hala salgının sebepleri üzerinde çalışmakta…
AIDS’in de hayvanlardan insanlara bulaşan (zoonoz) bir enfeksiyon olduğu, HIV'nin muhtemelen 20’nci yüzyılın ilk yarısında, maymunların etleri için avlanması ve doğranması sırasında insanlara bulaştığı düşünülmektedir. Tüm dünyadaki HIV pozitif vakalarının yüzde 70'i Sahra altı Afrika'dadır. Afrika'daki bazı ülkelerde nüfusun yüzde 10'undan fazlası HIV taşımaktadır.
ASRIN VEBASI OLMADI
Birleşmiş Milletler AIDS Ortak Programı’nın geçen yılın Kasım ayı sonlarında duyurduğu rapora göre 2001 yılında AIDS hastalığının bulaştığı kişi sayısı 3.4 milyon olurken, bu sayı 2013 yılında 2.1 milyon kişi oldu. Rapora göre, AIDS ölümlerinin sayısının azalmasının yanısıra yeni hastalıkların sayısında da düşüş meydana geldi. Geçen yıl dünyada toplam 35 milyon AIDS hastasının bulunduğu; bunların 19 milyonluk kısmının AIDS hastası olduklarından haberleri olmadığı bildirildi.
AIDS’in ‘Asrın Vebası’ olmasını önleyen araştırmacıların bulduğu ilaçlar ve toplumların bilinçlenmesi için yapılan çalışmalardı. AIDS programı için 2001 yılında ayrılan rakam 3.8 milyar dolar olurken, rakam günümüzde 19.1 milyar dolara kadar çıkartıldı. Her ne kadar raporda BM’nin AIDS ile ilgili hastalıklarla tam olarak mücadele edebilmesi için en az 22-24 milyar dolara ihtiyaç olduğu vurgulansa da hastalığa karşı dev adımlar atılmıştı bir kere.
Ancak bilim insanları, sürekli değişkenlik gösteren, ilaçlara karşı direnç geliştiren HIV/AIDS’in aşısı bulunamadığı sürece gevşemenin hata olacağı yolunda hemfikir.
İlk çıktığı yıllarda eşcinsel hastalığı diye düşünülen AIDS günümüzde daha çok heteroseksüel ilişki ile bulaşıyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: