Suriyeliler, Erzurum'da olduğu gibi burada da var. Genellikle çoluk çocuk dileniyorlar. Yerel halkın söylediğine göre, yazın geliyor, kışın ise güneydeki sıcak kentlere gidiyorlarmış.
Sokakları yaz kış hareketli... Biz yaz sonunda gittiğimiz için "henüz çok kalabalık değil" dediler, kışın daha çok turist geliyormuş. Ankara'dan başlayan Doğu Ekspresi, her kış muhteşem kar manzaraları izlemek için binlerce turisti Kars'a taşıyor. Kent, kar altında başka bir güzellik sergiliyor olmalı... Kars'ta bir havaalanının bulunması da, turizm için önemli bir avantaj sağlıyor.
Kars'ın temel geçim kaynağı hayvancılık... Çayır ve otlakların bolluğu, hem küçükbaş, hem de büyükbaş hayvancılığın gelişimini sağlamış. Kümes hayvancılığı da gelişmiş kentte. Kaz eti, diğer bölgelerde alışık olmadığımız biçimde, bu bölgede çok tüketiliyor. Hayvancılık, ana geçim kaynağı; ancak hayvancılığın eskisi kadar karlı olmaması, gençlerin bu işten uzaklaşmasına ve kentin nüfusunun önemli bir bölümünün başka kentlere göçmesine neden olmuş. Son yıllarda gelişen turizm, kentin ekonomisine önemli katkıda bulunuyor.
Kars, peynir çeşitleri ve balıyla ünlü. Burada üretilen peynir ve organik bal, Türkiye'nin dört bir yanına gönderiliyor. Balını tatmadım, ama peynirleri son derece lezzetli. Kentte mandıraların çok sayıda dükkanı var, bu dükkanlarda çok çeşitli peynir satılıyor. Bizim zamanımız yetmedi, ama ilgilenenler için, bir Malakan köyü olan ve Kars’a yaklaşık 50 km uzaklıktaki Zavot (Boğatepe) köyünde bir peynir müzesi varmış. Malakanlar, bir Rus halkı... 93 Harbi'nden sonra Rus Çarı tarafından Kars bölgesine sürülmüşler. Beraberlerinde yeni peynircilik teknikleri de getirmişler.
Kars'ta tarım, yılın büyük bölümünde soğuk iklim altında olması nedeniyle, sınırlı yapılabiliyor. Yılda sadece bir kez ürün alınabiliyor ve ürün çeşitliliği az.
Yaklaşık 1750 metre yükseklikte... Kars'a gelirken, rekor sıcaklıkları denediğimiz bir yazdan sonra biraz serinleyeceğimizi ummuştuk; ancak güneşe daha yakın olduğumuz için, Antalya'da yanabileceğimizden daha çok yandık. Gündüzleri hava çok sıcaktı, ama en azından geceleri rahat uyuyabildik.
Çok eski bir kent Kars; geçmişinin 11 bin yıl öncesine dayandığı söyleniyor. Tahmin edilebileceği gibi, Anadolu'ya ve Anadolu'dan da Kafkasya'ya giriş kapısı olan Kars, tarih boyunca birçok uygarlık tarafından işgal edilmiş. 18. ve 19. yüzyılda Kars, Osmanlılarla Ruslar arasında sürekli el değiştirmiş.
Kars'ın bir de kalesi var. 1153'te Saltuklular tarafından yapılmış. Bu bölgedeki diğer kaleler gibi iç ve dış kaleden oluşuyor. 1386'da Timur tarafından yıkılınca, 1579'da 3. Murat tarafından yeniden yaptırılmış. 93 Harbi sonrasında 40 yıllık Rus işgali sırasında ağır tahribata uğramış. Bugün sadece kentten bakıldığında etkileyici bir görünüm sağlıyor.
"93 Harbi" denilen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra kent, 40 yıl Rusların elinde kalmış. Bu dönemde Ruslar, ızgara planlı bir kent ve Baltık mimarisi denilen tarzda siyah bazalt taştan birçok bina inşa etmişler. Bu binaların önemli bir bölümü bugün koruma altında. Kentin yeniden inşası, Rusların bu topraklarda kalıcı olma niyetini gösteriyor. Ancak 1917'de yaşanan Bolşevik Devrimi sonrasında, Rusya bu topraklardan çekilmişler.
Kars, eski bir yerleşim yeri olması ve çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapması nedeniyle, halk hikayeciliği, maniler, türküler, dengbejler, halk oyunları açısından son derece zengin. Dengbejin ne olduğundan bahsedeyim. Dengbej, Kürtçe bir sözcük ve Türkçesi karşılığı yok. Çalgı olmadan, sadece ritm eşliğinde hikayeler anlatmak anlamına geliyor. Özellikle köylerde bu gelenek sürüyor.
Aşıklar geleneği de, çok eskilere dayanıyor. Türkiye'de aşıkların çoğunluğu Kars doğumlu. Yerli aşıkların atışmaları, özellikle yerli turistlerin çok ilgisini çekiyor. Biz de bir akşam böyle bir aşık atışmasını dinleme keyfini yaşadık.
Kars'a kadar gelip bir Kafkas gecesine katılmamak olmaz. Kafkas dansları, gerek kostümleri, gerekse hareketli ritmleriyle, oldukça gösterişli. Bu gösterilerde, genellikle eğitimli üniversite öğrencileri dans ediyormuş.
Ünlü Rus yazar Aleksandr Puşkin, 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı sırasında, Rus ordusuyla birlikte Moskova’dan Erzurum’a kadar yolculuk yapar ve bu yolculukta gördüklerini 'Erzurum Yolculuğu' adıyla Türkçe'ye de çevrilen kitabında anlatır. 6 ay Kars'ta kalan Puşkin, mektuplarında, sıklıkla kentteki hamamlardan bahseder. Puşkin'in gittiği hamam, restore edilmiş ve bugün restoran olarak kullanılıyor.
ANİ ANTİK KENTİ
2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınan Ani, Ermenistan sınırında, zamanının büyük bir merkezi bugün sadece kalıntıları kalmış bir antik kent... Kars kente merkezine 42 kilometre uzaklıkta.
Tarihi, çevredeki mağaralarda yaşamın var olduğu paleotilik çağlara kadar uzanıyor. Ancak, Ani, ancak 10. yüzyıldan sonra büyük ve güçlü bir kent olmuş. 10. yüzyılda, Bagratid (Bagratuni) Kralı 3. Aşot, başkenti Kars'tan Ani'ye taşımış. Bu tarihten sonra kentin nüfusu artmış ve gelişimi hızlanmış.
İpek Yolu'nun Anadolu'ya giriş noktasında bulunan Ani, tüccar kervanlarının önemli duraklarından biri olmuş. Kentte bugün kalıntıları bulunan kervansaray ve hamam, bu tüccarlar için inşa edilmiş. O dönemde Ani, bölgenin ekonomik, politik ve kültürel merkeziymiş.
992 yılında, Ermeni Patrikliği merkezini Ani'ye taşıyınca, kent dinsel bir merkez haline de gelmiş. Kentte öyle çok kilise yapılmış ki, "bin bir kiliseli kent" olarak bilinir olmuş. 11. yüzyılda Ani, nüfusunun 200 bini bulduğu tahmin edilen, refah düzeyi yüksek, son derece ünlü bir kentmiş.
1045'de Ani, Bizans hakimiyetine girmiş, ancak buradaki egemenlikleri uzun sürmemiş. 1064'te Ani, Selçuklu orduları tarafından, 25 günlük bir kuşatmanın ardından ele geçirilmiş. Selçuklu Sultanı Alparslan, 1071'deki Malazgirt Savaşı'na hazırlanmak amacıyla öncelikle Ani'ye yerleşmiş ve 7 yıl burada yaşamış. Bu bölge, 1064'ten 1243 Kösedağ Savaşı'na kadar Selçukluların egemenliğinde kalmış. Ani, Türklerin Anadolu'da ele geçirdiği ilk kenttir.
Ani'nin tarih boyuna çok çeşitli kültürlere ve dinlere ev sahipliği yapması, kentin her köşesinde izler bırakmış. Ani'de çok sayıda kilise, Selçuklu dönemine ait bir cami, Zerdüşt dinine özgü bir ateşgede gibi farklı kültür kalıntıları var.
Kocaman bir kale içinde Ani... Bölgedeki tüm kaleler gibi, bir iç, bir de dış kaleye sahip. İç kale, 4. yüzyılda, Kars'a ismini veren Karsaklılar tarafından yapılmış. Ani'nin 7 giriş kapısı var. Kente bugün Aslanlı Kapı'dan giriliyor, geçmişte de ana kapının burası olduğu düşünülüyor. Aslanlı Kapı, ismini, üzerindeki aslan kabartmasından alıyor. Aslan, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nu temsil ediyor ve batıya doğru yürür biçimde resmedilmiş.
EBU'L MENUÇEHR CAMİ
Sultan Alparslan Ani'yi ele geçirince, kentin yönetimini, Bizans'a karşı birlikte savaştığı Şeddatlı Emiri Menuçehr'e bırakmış. Menuçehr de, kenti imar etmiş ve bugün kendi adıyla anılan camiyi yaptırmış. Alparslan'ın Malazgirt Savaşı'na gitmeden önce burada namaz kaldığı söylenir. Anadolu'daki ilk Türk camisi kabul edilen Ebu'l Menuçehr Cami, günümüze sağlam bir biçimde ulaşan en eski Selçuklu eseridir.
ATEŞGEDE (ATEŞ TAPINAĞI)
Ani antik kentindeki en eski yapı. Üst kısmı yıkılmış, sadece dört sütunun parçaları kalmış. M.S. 6. yüzyılda Sasaniler döneminde yapılmış. Zerdüşt dininde kutsal kabul edilen ateşin tanrılar tarafından armağan edildiğine inanılıyormuş. Bu nedenle, burada yaşayanlar, ateşi hiç söndürmemişler. Ateşi korumak amacıyla, başında gece gündüz bir görevli bulundurmuşlar. Bu ateş, yılda bir kez, 21 Mart'ta yenilenirmiş. 21 Mart, Zerdüşt dininde de yeni bir yılın başlangıcı kabul edilirmiş.
ANİ KÖPRÜSÜ
Ani Köprüsü, Türkiye- Ermenistan sınırını belirleyen Arpaçay nehrinin üzerinde kurulmuş. İpek Yolu'nun Anadolu'ya ilk giriş noktasında bulunduğundan 'İpek Yolu Köprüsü' olarak da anılır. Bagratuni Hanedanlığı döneminde inşa edilen köprü, iki katlı. Zemin katından kervanlar geçer, üst katı ise yaya ve askerler için kullanılırmış. 1807'de, Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ruslar tarafından yıkılan köprüden geriye, görkemli köprünün birkaç kalıntısı kalmış. Kırık köprünün bir ayağı Türkiye'de, bir ayağı Ermenistan'da.
NEHRİN AYIRDIĞI İKİ ÜLKE
Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırı Arpaçay belirliyor. Çıldır Gölü'nden doğan Arpaçay, Aras Nehri'nin bir kolu.
Türkiye-Ermenistan sınır kapısı 1993'ten beri kapalı. Birinci Karabağ Savaşı'nda Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi nedeniyle Türkiye, sınırı tek taraflı olarak kapattı. Sınır kapısının tekrar açılması için Türkiye, Ermenistan'ın soykırım iddialarından vazgeçmesini, işgal ettiği Karabağ topraklarından çekilmesini ve sınırın belirlendiği Gümrü ve Kars antlaşmalarını tanımasını istedi. Ermenistan sınırı, 30 yıl aradan sonra ilk kez, 6 Şubat 2023 depreminden sonra, Ermenistan'dan gelen yardım konvoylarının geçişi için açıldı.
Türkler ve Ermeniler, uzun yıllar birlikte yaşamış, zaman zaman düşman olmuşlarsa da, kültür olarak birbirlerine yakın halklardır. Ancak Ermenistan halkı, ne yazık ki diasporadaki tuzu kuru Ermenilerin ve kendi çıkarlarının peşindeki Batılı emperyalistlerin tahriklerine kapılmakta ve zaman zaman Türkiye'ye karşı düşmanca tavır sergilemektedir. Oysa iki halkın barışması ve kaynaşması, önyargıların ortadan kalkması ve sorunların daha kolay çözümlenmesi için önemli bir ilk adımdır. Bu nedenle sınır kapısının açılmasında fayda bulunmaktadır. Kapının açılması, sınırın her iki tarafında ekonomik bir canlanmayı da beraberinde getirecektir.
Bugün Türkler Ermenistan'a gitmekte, Ermeniler de Türkiye'ye gelmektedir. Ermeniler, özellikle kendileri için kutsal olan Ani Antik Kenti'ni ziyaret etmekte ve belirli dönemlerde burada ayinler yapmaktadırlar. Ancak bunun için Gürcistan üzerinden geçen yolları kullanmaktadırlar. Kapının açılması ve Ermenistan'la ilişkilerin normalleştirilmesi için son yıllarda gösterilen çaba, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmalar nedeniyle, ne yazık ki başarılı olamamaktadır.
BÜYÜK KATEDRAL (FETHİYE CAMİ)
Ani'nin en büyük ibadethanesi olan Büyük Katedral'in inşaatı Bagrat Kralı 2. Sembat tarafından 989 yılında atılmış. Kral ölünce Kraliçe Katranide, 1001 yılında inşaatı tamamlatmış. Kilisenin mimarı, Trdat Usta'dır. Doğu Anadolu bölgesi, tarih boyunca mimaride son derece başarılı olmuş ve mimari kültür, kuşaklar boyunca geleceğe aktarılmıştır. Öyle ki, Ayasofya Kilisesi'nin kubbesi depremde yıkılınca, 989'da bunu tamir edebilecek bir usta Konstantinapolis'te bulamamışlar, taa Kars'tan Trdat Usta'yı getirmişler.
Büyük Katedral, Meryem Ana'ya adandığı için Meryem Ana Kilisesi olarak da adlandırılır. 1064 yılında Sultan Alparslan Ani'yi fethettikten sonra, katedral, camiye çevrilmiştir. İlk fetih namazının burada kılınması nedeniyle 'Fethiye Cami' olarak da bilinir.
Büyük Katedral, 1319 depreminde ağır hasar almış. Ardından 1832 ve 1988 depremlerini de yaşayan Büyük Katedral, tam bir harabeye dönüşmüş. Bugün Katedral'de restorasyon çalışmaları yapılıyor. Ancak bölgenin sert iklimi nedeniyle çalışmalar, ancak yılda 2-3 ay sürdürülebiliyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: