Bugüne kadar 8 albüm yapan Deniz Seki, 9. Albümü için hazırlıklarını sürdürürken hayranlarıyla uzun süren hasretine bir nokta koymak için onlara önce single projesiyle seslenmeye karar verdi. Yorumuyla olduğu kadar söz yazarı ve besteci kimliğiyle de tüm albümlerinde imzası bulunan Deniz Seki, cezaevinde kaldığı süre içinde yazdığı şarkılardan 2 tanesini single projesiyle paylaştı. Albümün müjdecisi olan single projesi “Şükür Kavuşturana” ile müzikseverleri selamlayan Seki, vakit kaybetmeden yeni albüm kayıtlarına da başlayacak.
Dinleyicileri kendi dünyasına buyur ettiği iki şarkısından oluşan projesi için uzun bir aradan sonra stüdyoya giren Deniz Seki, şarkı söylemeyi çok özlediğini dile getirdi. Single’ı için Ozan Çolakoğlu ve İskender Paydaş ile çalışan Deniz Seki hayranlarına “Bir noktaya varmanın değil, en varılmaz noktayı sonsuz ve hudutsuz aramanın davasıdır ya şiir.. Özgürlüğümün elimden alındığı en varılmaz noktada her doğan günde benim yaşama sebebimdir bana yarenlik eden kıymetli şarkılarımın sözleri… Biz birlikte çektik çilemizi melodilerim ve sözlerimle beraber. Sonrasında güneşimiz doğdu, bu şarkılar da benden size geçmiş oldu artık. Beni hissederek, kalbinizi titreterek dinlemeniz en büyük dileğim.. Her gece hepinizi bu şarkılarımı severek dinlerken hayal ettim. Şükür Kavuşturana bu yüzden çok kıymetli, devamı da gelecek. Hepinizi o güzel kalplerinizden öperim” cümleleriyle seslendi.
Deniz Hanım hoş geldiniz. İyi misiniz?
Ne yerdeyim ne gökte. Çok değişik bir ruh halindeyim ama iyiyim. Daha da iyi olacağım.
Nasıl tarif ediyorsunuz? Nasıl geçiyor?
Alice Harikalar Diyarı’nda gibiydim. Çok mutluyum ama bir tarafımda yine bir burukluk var. Geride kalan arkadaşlarımı ister istemez düşünüyorum. Çünkü orada bir aile oluyorsun. Onlara da tez vakitte özgürlük diliyorum. Bir tarafım çok mutlu. Sevdiklerime kavuştum, sevenlerime kavuştum. Zaten onların sevgisiyle ayakta durdum dimdik. Çok güzel yani… Yavaş yavaş hayata alışmaya çalışıyorum.
Zor mu Deniz Hanım?
Çok zor…
Çünkü orada bir sürü şeyden mahrumsunuz aslında. Ya şimdi?
Aynen öyle. Ama şey… Özgür Aras’la çalışıyorum biliyorsun, menajerim Özgür. O kadar güzel bir program hazırlamış ki bana, iş takvimi… Hiç yabancılık çekmeden, yadırgamadan, hemen hayatın içine girdim. Hemen şarkılarımı söylemek üzere stüdyolar alındı. İşte röportajlar, basın toplantısı vs. Bu aslında bir yandan, benim için çok ürkütücüydü ama bir yandan da doğru bir şey. Çünkü… Hani küçük bebeği denize atarsın ve yüzme bilmeyen bebek bir anda dünyanın en iyi yüzücüsü olur ya onun gibi bir şey. Yüzme biliyordum ama suyu unuttum belki de bir süre. Şimdi yeniden yüzmeyi bildiği hatırladım.
Artık sanki hiç sahneye çıkamayacağım gibi geldi mi?
Yok. Bir an önce şarkılarımla seyircime kavuşmak istiyorum. Bir an önce… Çok özledim şarkı söylemeyi. Ordayken hep müzik programlarını dinlemeye çalıştım, seyretmeye çalıştım. Dizilerin müziklerine kulak verdim. Müzikle kafayı bozmuştum. Haftanın 4 günü bulunduğum kurumda müzik yapma imkânım vardı. Yani, şarkılarımı üretebilme imkânım vardı. Oraya ait kütüphanesinde bir şey vardı. Engelliler için bir okuma odası yapmışlardı. Biz de bakanlıktan izin istedik, yazıştık vs. Orada bana haftada 4 gün müsaade ettiler, şarkılarımı kaydedebilmem adına öyle bir ortam sağladılar. Çok teşekkür ediyorum. Benim için müthiş bir nefes oldu o. Orada şarkılarımı yazıyordum. Öyle işte… Geldim.
Orada başka kurslara da gittiniz mi?
Evet, aşçılık kursuna gittim, ondan sonra gitar kursuna gittim. Leyla Bilen hocamdan reiki aldım. Oraya seminere gelmişti. Yaptım, bir sürü bir şeyler yaptım yani. Boş durmadım.
Zaten orada boş vakit de geçmez herhalde.
İşte, hani derler ya: “Mahpus yata yata biter.” Yok yata yata bitmiyor. Bir şeyler yapman gerekiyor yani. Özgürlük gibisi yok ya… Özgürlüğün ne demek olduğunu anlıyorsun. Normal hayatın içinde, elinin altında her şey varken anlamıyorsun. Elindekinin kıymetini anlamıyorsun. Orada mesela, küçücük bir şey seni o kadar mutlu ediyor ki… Kocaman dertlere dağ gibi duruyorsun. Burada, elinin altında her şey var ama sen hiçbir şeyden memnun değilsin ve küçücük şeyi kendine dert ediyorsun. Yani, tam tersi ruh halleri. Bu da insanı, şükretmemiz gereken çok şey olduğuyla yüzleştiriyor. Bir yandan da aslında seni bir silkeliyor. Şöyle bir kendine gel diyor yani.
En kötü hissettiğiniz an neydi?
Anneciğim, çok büyük 3 tane ameliyat geçirdi. 2 beyin ameliyatı, bir de diz kapakları değişti. Öyle önemli bir günde yanında olamamak çok acıttı canımı. Çok çok acıttı. Ne kadar iyi olduğu haberleri bana gelse de, avukatım aracılığıyla, işte görüş günlerinde kardeşlerim aracılığıyla. Göremedim ya, ikna olamadım yani.
Benden bir şey mi saklıyorlar?
Geceler boyu çok uykusuz kaldığım ve çok sıkıntısını çektiğim zamanlar oldu. Bir de kardeşimin çocuğu olduğu zaman, Mert-İrfan Mert doğduğu zaman, hamileliğine şahit oldum gelinimizin, avukat kendisi. Onunla görüşebiliyordum. Ama doğum esnasında yanlarında olamadım. Ailemizin ilk torunu İrfan Mert. Çok hüzünlüydü. 29 Ekim’de doğmuştu, 2015. Onunla doğum fotoğraflarını getirdiğinde, benim koğuşa girdiğim andaki feryatlarım hâlâ yüreğimi sızlatıyor. Tabii ki de annemle ilgili kısımda. Geldi geçti ama. Geldi geçti, her şey yolunda çok şükür.
Ay… Artık bir fobi mi mesela sizde?
Yo… Hiçbir şey fobi değil. Hayatta her şey, herkesin başına gelebilir. Ben artık kabullenişe geçtim. Hayatta hepimizin başına her an her şey gelebilir. Önemli olan senin kalbinin temizliği, kalbini karartmaman. Bulunduğun cennet gibi ortamı cehenneme de çevirebilirsin, cehennem gibi bir ortamda kendine cennet de yaratabilirsin. Bu senin tamamıyla iç dünyanla alâkalı. Ben kalbimi karartmayanlardanım. O yüzden zaten dimdik ayakta durabildim.
Siz aşk kadınısınız değil mi? Kendinizi de öyle tanımlıyorsunuz? Aşk kadını olarak kendinizi tanımlarken, bir yandan da kendinizi aşk mağduru gibi tanımlıyor musunuz?
Çok aşk demek istemiyorum ben aslında ona. Bir kaza diyelim.
Yorumlar
Kalan Karakter: