Kıyılara her geçen gün daha sert çarpan enflasyon dalgası, toplumun duygu ve düşünce durumuna da açıkça yansıyor. Giderek artan yaşam pahalılığı karşısında tüketici, ruhsal bir çöküşle mücadele ediyor. Çöküşte yaşanan kafa karışıklığı ise tüketim alışkanlıklarını beklenmedik şekilde tepetaklak ediyor.
Vatandaşlar sert ekonomik dalgalanmalardan, döviz kurunda yaşanan şoklardan, her geçen gün artan fiyatlardan ve tüketimde yaşadığımız akıl almaz dengesizlikten çok yoruldu. Bir gün geliyor alacağımız her şeyin hesabını yapıyor, başka bir gün ise çılgınlar gibi alışveriş yapıyoruz. Yaşadığımız bu gelgitli halin iletişim dünyasında yeni bir adı var; bipolar tüketim.
İçine düştüğümüz belirsizlik sebebiyle gelecek kaygılarıyla baş edemiyor, mutsuzluğa sürüklenirken tüketimi bir can simidi olarak görüyoruz. Bütçemizde açılan delikleri kapatacak yamalar ararken ihtiyacımız olmayan bir ürüne fahiş fiyatlar ödeyebiliyoruz. Bu denge sorununu özetleyen bipolar tüketimin tüketicide yarattığı çaresizliği ve bu çaresizliği ekonomi ve tüketim uzmanı Sibel Selvi anlattı.
Statü satın alınarak sağlanmaya çalışılıyor
‘Ekonomik daralma sebebiyle alım gücünde yaşanan belirgin çöküş, artık sınıf farkının giderek erimesine yol açtı’ diyen Selvi: ‘Bu durumda orta sınıf olarak belirttiğimiz kitlede kişinin eğitimi, kariyeri ve yeteneği fark etmeksizin herkes aynı paydada buluştu. Üst sınıf dışında ücretlendirmelerin hemen hemen aynı noktaya geldiği günümüzde sadece ekonomik değil sosyo-kültürel bir kriz de gündemimize yerleşti. Tam da bu noktada birçok kişi hızla düştüğü sınıfsal basamakta daha dengeli bir tüketim eğilimi gösterirken birçok kişi de tam tersi bir davranış biçimi sergiliyor. Sınıfsal olarak kaybettiği itibarı, statükoyu ve içine düştüğü sıkışmışlık hissini lüks markalarla bir nebze de olsa kapatmaya çalışıyor. En önemlisi de ‘yarın daha pahalı olacak’ kaygısıyla çok da ihtiyacı olmayan bir ürünü bugünden hem de borçlanarak alabiliyor. İşte, bu bipolar tüketimin resmi ve içinde bulunduğumuz durumun nokta atışı tanımı diyebiliriz’’ diye konuştu.
Tüketici anlaşılmak istiyor
‘Büyük bir ekonomik türbülansta cüzdanı kurtarabilmek çok zor’ diyen Sibel Selvi: ‘Bu noktada iletişimcilere düşen tüketicinin çaresizliğini anlayabilmek ve dengeyi sağlayabilmek. Çünkü tüketiciler en çok da anlaşılmak istiyor. Yaşadığı çaresizliğin görülmesini, vazgeçtiği zevklerinden aslında kopmak istemediğini göstermek istiyor. Sofradaki et miktarını azaltırken gideceği tatilden ödün vermek, fakirleştiğini görmek ve göstermek istemiyor. Kendisine iyi gelecek alışverişlerden, kültürel etkinliklerden, akşam gideceği arkadaş buluşmalarından vazgeçmekten korkuyor. Kısacası tüketici değerli hissetmek istiyor’’ diye konuştu.
Neler yapılmalı?
Sibel Selvi: ‘‘Ekonomik türbülansta değerli hissetme çabasıyla bipolar tüketim semptomları gösteren tüketiciler karşısında iletişimciler daha hassas adım atmalı. Verilen hizmet, sunulan ürün tüketiciyi gerçek anlamda değerli bir satın alma yaptığına ikna etmeli. Reklam ve pazarlama çalışmalarında duygular ön planda tutulmalı, en önemlisi de tüketicinin anlaşıldığı hissettirilmeli. Eriyen sınıfsal farklılıklar karşısında bütçeler eşitlense de tüketicinin asıl olması gereken sınıfın mesajlarıyla gidilmeli. Bu mesajlar çoğul bir zeminde değil bireysel bir biçimde iletilmeli. “Siz” gibi kalabalıklara değil, “sen” gibi daha öznel bir alana ulaşılmalı. Böylece bipolar tüketici, size bu özel alanını açabilmeli’’ ifadeleri ile sözlerini sonlandırdı.
Artan enflasyon, yükselen döviz kurları, giderek daha derinden hissedilen ekonomik sıkıntılar vatandaşın her alışkanlığı gibi tüketim alışkanlıklarını da değiştirdi. Bu değişim anında savrulmamak ve çağın ekonomik rahatsızlığı olan bipolar tüketime yakalanmamak oldukça büyük önem arz ediyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: