ANTALYAMIZ İÇİN
17 GÖREVDEN VAZGEÇTİM
Mevki ve ekonomik güce sahip iken neden CHP’de politika yapmayı tercih ettiniz?
10 Şubat’ta sürdürdüğüm 17 görevden ayrıldım. Aslında bazı görevlerden ayrılma zorunluluğum yoktu ama benim davranışım örnek olsun istedim. CHP’de politika yapma konusuna gelince nedenler çok fazla. Birincisi, Türkiye’nin ekonomik, politik, sosyal gelişmesinin önü tıkanmıştır ve kutuplaştırma siyaseti toplumumuzu bölünmeye götürmektedir. Devletin kurumları siyasileşmiş ve iş yapamaz hale gelmişlerdir. Türkiye’nin eğitim sistemi, üniversitesi, hukuk sistemi çökmektedir. Zirvedeki nefret ve şiddet söylemi sokakta kadın cinayetlerine uzanan bir atmosfer yaratmıştır. Özgecan kardeşimiz gibi kurbanların artması tamamen bu ortamın sonucudur. Bir ülkede iktidar muhalefeti dinlemiyorsa demokrasi yoktur, iktidar nüfusun yarısından fazlasını yok sayıyorsa durum vahim ötesidir.
HİÇ KİMSENİN MİLLETİ
UTANDIRMA HAKKI YOK
Bir ülkenin bakanları yolsuzluk yapıyor ve oy çokluğu ile adaletin önüne çıkması engelleniyorsa, yolsuzluğun ortaya çıkması engelleniyorsa, bu bırakın yetişkinleri, gençler ve çocuklar için bile utanç kaynağı olmuştur. Bu olaylar yalnızca siyaset değildir, Devlet görevlisinin milleti utandırmaya hakkı yoktur. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti, mensubu olmaktan gurur duyduğumuz büyük bir devlet ve millettir.
SAHTE MÜSLÜMANLIK
YAPANLAR VAR
Hiç kimse bu milleti böyle utandıracak hakka sahip değildir. Acı olan da bütün bunların sahte bir Müslümanlık adına yapılıyor olmasıdır. Gerçek Müslüman yalan söylemez, yolsuzluk yapmaz, hak yemez, insanları birbirine düşürmez, mala ve paraya tamah etmez. Bunları yapan kendisine Müslüman dememelidir.
SİYASETİN OLMAZSA
OLMAZI AHLAKTIR
Siyaset ahlakla yapılmalıdır. Bizim çok köklü bir Müslüman ahlakı kültürümüz, temelimiz vardır. Anadolu’da Müslüman ahlakı görüntüye değil, gerçek hayata yöneliktir. Yolsuzluk, nefret ve şiddet dili, Meclis’teki şiddet, hiçbir ahlakla bağdaşmaz. Artık acilen Devletin onarılması, ekonomik ve sosyal alanda yeni bir anlayış, yeni bir vizyonla bu çıkmazdan, bu tıkanmadan çıkılması gereklidir. Bunu iktidardaki siyasi zihniyetin yapması mümkün değildir, çünkü bu sadece bir iki yasa konusu değildir, bir kültür konusudur.
HERKESİ KUCAKLAYAN CHP’Yİ
TERCİH EDİP, SİYASET YAPTIM
En önemli neden ise şudur: Ben gençliğimden beri emeğe, özgürlüğe, halkın sorunlarına, Türkiye’nin çağdaş bir demokrasi olmasına çok duyarlı, sosyal demokrat bir anlayışa sahibim. Yaşamın akışı beni iş adamı ve hatta iş aleminin temsilcisi yaptı. İşimi büyüttüm, kazandım, ama bu ülkeye, bu millete borçlu olduğumuzu hiçbir zaman unutmadım. Artık yalnızca iş dünyasının değil, köylünün, işçinin, işsizin, kadınların da haklarını savunmak, hatta çevre ve hayvan haklarını yüksek sesle savunmak istiyorum. CHP kültür ve anlayış olarak bana yakın ve benim arzu ettiğim yönde kendisini yenileyen bir parti. CHP’nin iş dünyasını ve toplumun her kesimini kucaklayan politikasıyla başarılı olacağına, Türkiye’nin buna büyük ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu bilgisiyle, dürüstlüğüyle, kibarlığıyla sosyal demokrat politikanın güzel bir örneğini veriyor, birlikte çalışmak istedim ve kararımı rahat verdim. Aradan geçen zamanda ilçelerde yaptığım görüşmeler, köylerde, kahvelerde yaptığım görüşmeler ne kadar doğru bir karar verdiğimi bana gösterdi. Kendimi çok daha özgür, güçlü olarak Antalya ve Türkiye’ye yararlı hissediyorum.
CHP BÜYÜK BİR ÇINARDIR
BİZ ANCAK KÜÇÜCÜK DALIZ
CHP’den 3. sıra kontenjan adayı olduğunuz bilgisi gelince ve ardından da CHP Grup toplantısında Kılıçdaroğlu’nun size rozet takmasından sonra haber siteleri ve gazeteler sizin için “Kılıçdaroğlu’nun yeni gözdesi” diye başlık attılar. Milletvekili olduktan sonra partide ayrıca genel merkezde bir görev bekliyor musunuz?
Bu soruyu siz sormamış ben de duymamış olayım. Daha yeni Antalya’ya, Türkiye’ye, bu mazlum ama onurlu millete bir nebze hizmet için CHP’ye girdim ve bunu da bir makam, mevkii, bir karşılık beklemeden yaptım. Bulunduğum görevler zaten fazlasıyla makam görevleriydi. Ben köylere, tarlaya, kahvelere, yoksul mahallelere, işçilere, gençlere ulaşmak, onlarla konuşmak, onları dinlemek ve onların sorunlarına çözüm üretmek için siyasete girdim. CHP’de birbirinden değerli büyük siyasetçiler, çok deneyimli insanlar var. CHP’de hiçbir görevi, unvanı olmayan, çok birikimli, fedakar üyeler var. Ben sosyal demokrat veya sadece demokrat, gerçek demokrat, ahlaklı demokrat, Türkiye’nin örnek bir demokrasi ve özgürlükler ülkesi olmasını kendisine dert etmiş milyonlarca kişiden birisiyim. CHP büyük bir çınardır, biz ancak parmak kadar bir dal olduk.
ONUR MÜCADELESİNDE VARIM
ZERRE KADAR KATKIM OLSA BİLE
Bu bir onur mücadelesidir ve bu mücadelede bir zerre olmak bile onurdur benim için. Antalya için bir CHP Genel Başkanı çıkarmış olmak da ayrı bir gurur kaynağıdır elbet… Biz daha bu yolun acemi bir yolcusuyuz ve bir nefer olarak bu yola girmiş bir kişiyiz. Sayın Genel Başkanımız gerçekten çok başarılı bir Başkandır ve aynı başarıyı Başbakanlıkta da gösterecektir. Tek adam partisi, otoriter başkan ancak geri kalmış ülkelerde, demokrasi olmayan ülkelerde olur. Türkiye’nin ihtiyacı bilgili, temiz, güler yüzlü, kendisiyle barışık çağdaş liderlerdir, bu da zaten Sayın Genel Başkanımızı tanımlamaktadır. Partim içinde bana verilecek her göreve Antalyamı temsilen hazırım.
EKONOMİDE TÜRKİYE
CİDDİ DURGUNLUĞA GİRDİ
Siz işadamısınız ve hem Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı hem de TOBB Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundunuz. Bu görevlerde iken sık sık ülkenin gündeminde ekonominin yer almadığı konusunda söylemleriniz oldu. Milletvekili olduğunuz zaman ekonominin ülke gündemi olması konusunda ne yapacaksınız?
Başkanlık yaptığım dönemde de şu anda da ekonominin geldiği nokta belli. 2008’in son çeyreğindeki küresel kriz ile birlikte Türkiye ciddi bir durgunluğa girdi. 2009 yılında çok ciddi daraldı. 2010 ve 2011 yıllarında bir miktar büyüme gerçekleşti ama sonra çakıldı. Bu Türkiye’nin artık reformlara ihtiyacı olduğunun bir belirtisi. 2001 yılındaki o büyük krizden sonra yapılan ekonomik program ömrünü doldurdu. İktidar, rahmetli Sayın Ecevit’in ve Sayın Kemal Derviş’in programının ve fedakar icraatlarının sermayesini yedi, bitirdi. Yıllardır yerine bir şey koymadı.
BAKAN ve BÜROKRATLAR
FARKINDA AMA ÇARESİZ
Birkaç bakan ve bürokrat durumun farkında, ama çaresizler.
Ekonomide yapılması gerekenleri hemen söyleyeyim çünkü ben bunları yapmak için siyasete girdim. Yapılması gereken ekonomi ile ilgili reformların başında kalifiye eleman eğitimi reformu yer alıyor. Sadece kaliteli, yetişmiş personel için eğitim reformu demek yanlış olur. Türkiye’deki eğitim sistemi ortada. Ezberci bir eğitim sisteminin içerisinden çok kaliteli insanlar yetiştiremiyoruz. Demek ki önce eğitimde bir reform yapılması gerekiyor. Daha sonra hukuk sisteminde çok ciddi reformlar yapılması gerekiyor. Ekonominin ana damarları hukukun doğru işlemesi ile mümkün olur. Hukuktaki reform aynı zamanda toplumsal güveni tesis edecektir. Buna sadece ekonomi açısından bakmamak lazım. İnsanlar ülkedeki adalet sistemine güvenmezlerse ne tüketirler ne de üretirler. Özellikle üretim ayağında, sanayi yatırımı alanında, hukuk sisteminde ciddi bir reform yapılması gerekiyor. Bunun için mücadele edeceğim. Birincisi eğitim ikincisi hukuk sistemi ve adalet. Sanayi ve teknoloji politikasında Hükümetin, bizden-bizden değil demeden, işadamlarıyla masaya oturması gerekir. Kurumlarda partizanlık değil, liyakat gereklidir. Oysa bazı sektör ve kurumlarda iş yağmaya, talana, tamamen şahsi menfaatlere dönmüş durumdadır.
MAALESEF SANAYİ
YATIRIMLARI DURDU
Şu anda Türkiye’de maalesef sanayi yatırımı yapılamıyor. Teşviklerden yararlanan sanayici 33 milyar liralık teşvik talebinde bulunurken bu 2014 yılında 15 milyara düşmüş. Arada çok ciddi bir fark var. Demek ki sanayi yatırımı yapılamıyor. Sanayi yatırımları bugünkü haliyle devam etmeli mi? Hayır. Burada da aslında devletin teşvik sisteminin tamamen sorgulanması gerekiyor. Doğru teşvik sisteminin getirilmesi gerekiyor. Bu süreç işte o süreç. İnşallah iktidar olur ve bunları hızla yaşama geçiririz. Yüksek teknoloji ile ilgili bu gün yatırımı yapsanız sonucunu en az 5 sene sonra alabilirsiniz. Şu anda böyle bir çalışma olduğunu da düşünmüyorum. Türkiye’nin sanayi stratejisi yok. Bunu her platformda söyledim. Bir takım belgeler üretiliyor. Sanayi Stratejisi Belgesi 2011 yılında yapıldı ama bunlar kağıt üzerinde bile çok zayıf, göstermelik başlıklar ve temennilerden ibaret.
EKONOMİ BAKANLIĞI’NIN
İÇİ BOMBOŞ
Bakan sayısını artırmak için içi boş anlamsız bakanlıklar icat ettiler. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çevreyi kendisi tahrip eden bakanlık oldu. Ekonomi Bakanlığı’nın içi boş. Dış Ticaret bölünmüş durumda. Hükümetteki kargaşayı da görüyorsunuz. Ekonomi yönetimi ile Cumhurbaşkanı, Başbakan sürekli çatışma halinde. Merkez Bankası’na her gün sert söylemlerde bulunuyorlar.
Merkez Bankası’nın rezervleri ortada. Fiili rezervi 38 milyar dolar, toplamı 135 milyar dolar. Bunların tamamını geçtiğimiz 28 Ocak’ta gördük. 1 günde 3,5 milyar dolar para verdi piyasaya Merkez Bankası, 1 kuruş bile dövizi düşüremedi. Demek ki güven bunalımı var.
Doların çıkışında uluslararası piyasaların, aynı zamanda FED’in artık faiz artışına geçmesinin etkisi var ama Türkiye’de bu iç siyaset malzemesi yapıldı ve güven ortamı yok edildi. Dövizin çıkışı, diğer ülkelerden ayrışmamızın sebebi bu. Bizim bu kadar agresif döviz artışının ana sebebi içerideki siyasi çatışma. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Ekonomi Bakanı’nın söylemleri bizi Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerden ayrıştırdı. Ekonomi Bakanı döviz hareketlerinin çok fazla tahribat yapmadığını söylüyor. Son 1 ayda yüzde 12-13 döviz artmış. Özel sektörün yurtdışına 179 Milyar lira borcu var. Kaba bir hesapla 18 milyar buharlaşmış durumda. Bunun piyasalara etkisi olmazmış. Olmaz mı? Dolarize bir ülkeyiz. İthalat yapıyoruz. İthalat rakamımız 250 milyar dolar. Bütün ara malların fiyatları zamlandı. Bunlar teker teker piyasaya yansıyacak.
DURUM İÇLER ACISI
İNSAN ÇOK ÜZÜLÜYOR
Merkez Bankalarının elinde sihirli değnek yok. Ekonomiye o değneği dokunduralım, bütün ekonominin sorunlarını çözelim diye bir şey yok. Merkez Bankası’nın yapacağı fiyat istikrarıdır. Yani enflasyon ile mücadele eder ve fiyat istikrarını sağlar. Bunun dışında yapacağı bir şey yok. Öyle bir hava yaratıldı ki sanki ekonomideki bütün kötülükleri Merkez Bankası yaptı. Bunlar para politikaları ile çözülebilecek sorunlar değil artık. ‘Faizi indirelim, bütün ekonomiyi rahatlatırız’ gibi söylemler yanlış. Ekonomi doktrinine ya da ekonomi bilimine taban tabana zıt şeyler söyledikleri. Bunların da değişmesi lazım aslında. Sadece Merkez Bankası’nın elindeki araçlarla bu günkü dövizin ya da faizin üzerindeki baskının kaldırılması mümkün değil. Aslında bunları açıklamak bile gereksiz, üniversitede iktisat birinci sınıfta okuyan gençler bile bu gerçeği bilir. Ama halkın dikkatini başka yere çekmek, kendi başarısızlıklarının sorumluluğunu başka yere yüklemek için Merkez Bankasını bile bile günah keçisi olarak yapıp, piyasayı allak bullak ettiler. Merkez Bankası Başkanı yaptığı sunumda adeta ders verdi. Ali Babacan bile diğer kurumlarda Merkez dışında para politikasını anlayabilecek adam yok ki, dedi, aynı bu kelimelerle. Anlayan olsa bunlar hazmedilecek sözler değil, başka söze gerek var mı? İçler acısı, insan ülke adına üzülüyor.
BÜYÜK YATIRIMLARDA
MUHALEFETLE UZLAŞMA OLMALI
Ülke sorunlarının yanı sıra Antalya’nın da kendine has sorunları var. Özellikle çevre ve doğa konularında sorunlar var. Bunun dışında sık sık AVM’ler konusunu gündeme getiriyordunuz. Bu konuda nasıl bir çalışma yapmayı planlıyorsunuz?
Bir defa Türkiye’nin bir kentleşme vizyonu, politikası ve kültürü de yok. Ben oda olarak en önemli projelerimden olan ATSO Kültür ve Eğitim Merkezi ve Kaleiçi Evi Projesi’ni başlattım ve kültürün en önemli konu olduğunu söyleyip durdum. İktidarın kültüründe bu yok. Dedik ki, bir kentte, konut alanı, ticari alan, yeşil alan, sosyal alan, spor alanı baştan bir planlanır. Ulaşım buna göre yapılır. Bu yapılırsa ticaret de turizm de inşaat da gelişir. Bunun için bir fırsat Perakende Ticaret Yasası’ydı ama AVM ve zincir market lobisiyle siyaset yapıldığı için bunu yapmadılar. Türkiye’de uzun vadeli olmayan, 3-4 yıllık gösterişe dönük yatırım kültürü her yeri sardı. Dünya kültüre ve insana yatırım yaparken, biz halen bina ve yol yapmakla meşgulüz. Oysa bunlar birbirinin alternatifi değil, ikisini birden yapmak zorundasınız. Ama bunun için de vizyon ve kültür gerek. Ulke yönetiminde de kent yönetiminde de önemli konularda, büyük yatırımlarda mutlaka muhalefetle uzlaşma olmalıdır. Bir ülkenin ve bir kentin kaderi sadece oy çoğunluğuna dayanarak belirlenemez. AVM konusuna gelince, söylediğim gibi, bir kenti bir bütün olarak planlayacaksınız, 30-40 yıllık planlar yapacaksınız. AVM nerede olması gerekiyorsa orada olacak. Ticaret kentin kültürüdür, hem ekonomik hem sosyal kültürüdür. Gelişigüzel apartman altlarına bırakılamaz. Bu konuda yıllarca mücadele verdim, yasa taslaklarına görüş verdim, ama olmadı. Bu konuda mutlaka köklü bir değişiklik yapacağız, lobilere değil, halka, esnafa, KOBİ’lere hizmet edeceğiz.
TARIMSAL SULAMA ELEKTRİK
TARİFESİ SANAYİDEN YÜKSEK
Antalya turizm kenti olmasına karşılık tarım ve ticaret kentidir. Özellikle tarım ve hayvancılıkla ilgili projeleriniz var mı?
Bakın, kırsal turizm projesini başlatmış, bunun sadece Antalya değil, Türkiye tarımının kurtuluşu olduğunu söyleyen bir kişiyim. Kırsal turizmi geliştirirsek köyler ihya olur. Tarım üreticisine gelince, birinci çözüm güçlü üretici örgütleridir. İktidar ya bilmediği için ya istemediği için üretici örgütlenmesi işini çözmedi, çözemedi. Tarımsal sulamada elektrik tarifesinin sanayiden yüksek olmasını kim açıklayabilir? Türkiye tarım arazisi ve su bakımından Avrupa, Latin Amerika kadar zengin değildir. Arazi pahalıdır. Buna rağmen ürünü para etmeyen üretici tarımı terk ediyor, araziyi satıyor, imara açılmasını istiyor. Türkiye’de et ve bazı gıdalar Avrupa, Amerika düzeylerinde. Halkımızın önemli kısmı et yiyemezken, besici pahalı ithal yeme dayanamıyor, zarar edip, vazgeçiyor. Aslında sanayiden tarıma her yerde sorun aynı. Devlet reform yapma kapasitesini kaybetmiş durumda. Liyakata önem verilmemesi kurumları çürüttü ve sistemimiz kendisini yenileyemiyor. Her yer en yukardan en aşağısına verimsizlikle dolu. Büyük bir verimlilik devrimi yapmamız gerekiyor. Köyü, üreticiyi böyle kendi kaderine terk edemeyiz. Tarımda ürün değil, bölgesel yönetime de geçmemiz gerekiyor. Tohumdan, ihracata kadar her aşama planlanacak, yönetilecek, başka çaresi yok. Bu şekilde gidilirse ne köy kalacak ne de küçük üretici.
PİYASADA KÖTÜ PARA, İYİ
PARAYI KOVAR HALE GELDİ
STK başkanlığınız döneminde en önem verdiğiniz konuların başında marka konusu geliyordu. Bu konuda özellikle domates konusunda güzel bir çalışma yaptınız. Marka konusunda bundan sonra ki çalışmalarınız ne olacak?
Konu şudur; Artık ürün ve hizmetten yüksek gelir elde etmek istiyorsanız, çözümü markadır. En altta ürün markası olacak, sonra yerel marka, sonra ulusal marka. Her sektör, her ürün, her mahalle, her kent markalaşmak zorunda. Bu da temelde bir kültür konusu. Domateste örnek vermek istedik, ama asıl amacımız her sektörde üst marka olarak Antalya markası yaratmak ve bu markayı hem pazarlama hem güven ve katma değer unsuru olarak değerlendirmekti. Ancak ülkemizde bu konuda üç engel var. Birincisi, kısa vadeli vizyon ve rant kültürü uzun vadeli konulara ilgiyi azaltıyor. İkincisi ekonominin kalitesi düştü. Piyasada kötü para, iyi parayı kovar hale geldi. Kimsenin markaya yatırım yapacak hali kalmadı. Üçüncüsü Türkiye sivil hareket kültürüne henüz sahip değil, Devletsiz, yasasız, teşviksiz gelişme olmuyor. Her alanda olduğu gibi, bu alanda da esnek kamu-özel sektör işbirliği mekanizmaları kurmamız gerekiyor.
TURİZMDE SORUN
ÜLKEMİZİN İMAJI
Turizmin 12 aya yayılması konusunda herkes bir şeyler söylemiştir bugüne kadar ama bir türlü bu gerçekleşmemiştir. Bu konuda bir çalışmanız olacak mı ?
Hala deniz, kum, güneş turizmi yapıyoruz. Bu kentin değerlerini değerlendiremiyoruz. Bu aksaklığın giderilmesi için tanıtım yapılması gerekli dedik ve yerinde görebilmek için Berlin’deki ITB Fuarı’na gittik. Turizmciler ile buluştuk ve durumun sıkıntılı olduğunu gördük. Antalya’da oturmuş bir pazar var ama yapılması gerekenler önümüzdeki 2 ay içerisinde yapılmazsa turizm çok ciddi sıkıntı çeker. Ayrıca turizm sektörünün tetiklediği en az 55 sektör var sorunların çözülmemesi beraberinde birçok sıkıntıyı da getirecektir.
Henüz yapılması gerekenlerin birçoğu yapılmadı. Pek ümit vermese de özellikle Turizm Bakanlığı’nın yapabileceği çok şey var. En önemli konu ise ülkenin imajı. Ülke imajımızda büyük sıkıntılar var. Özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da. İnanılmaz tanıtım atakları yapılması gerekiyor. ‘Şu an seçim var, gidemeyiz’ demeden devletin, iktidarın, iktidarda görev alan bakanların vızır vızır dolaşması gerekiyor. Bu turizm için çok önemli. İmajının bozuk ise insanlar üzerinde olumsuz etki yapar. Turistler göçmen kuştur. Bu gün buraya konar yarın Yunanistan’a, Mısır’a, İtalya’ya gider.
Devletin ciddi bir turizm politikası yok. Turistik gecelemenin yüzde 65’i Antalya’da yapılıyor. Bu yüzde 65’in tamamı doğa için geliyor. Fakat doğa için de bir önlem alınmıyor. Antalya’ya uçakla gelirken aşağı baktığınızda sanki bombalanmış bir şehir ile karşılaşıyorsunuz. Her yer taş ve maden ocağı. Buralara ruhsat verilirken Antalya’nın geleceği düşünülmeli. Ama maalesef Turizm Bakanı’nın gündeminde turizm yok. Sayın Ömer Çelik yaklaşık 25 aydır Turizm Bakanı. Antalya’ya bu güne kadar 1 kere düğüne, 1 kere de turizmciler ile toplantı yapmaya geldi. Gündeminde turizm yok, siyasetin başka tarafları var ama maalesef turizm yok.
Ayrıca, son yılların deneyimi gösteriyor ki, Türkiye bir bakanlıkta hem kültürü hem turizmi yönetemiyor. Kültür önemli bir konu ayrı bakanlık olmalı. Turizm ve tanıtım önemli bir konu ayrı bir bakanlık olmalı, turizmde ciddi bir imaj sorunumuz var ve bu konuda ciddi çalışma yok veya 2 çok güçlü, ayrı müsteşarlık olmalı. Aksi halde olan budur.
2 YOL VAR;
YA ÖVECEKSİN
YA SİYASET YAPACAKSIN
Siyaset yapmamın nedenlerinden biri, Türkiye’nin önü tıkandı. TOBB’da yıllardır KOBİ’lerin, üreticinin sorunlarına çözüm için mücadele ettim, ancak kamu ve özel sektör arasında işbirliği kalmadığından orada da artık tıkanma oldu. Ya övüyor ya da siyaset yapıyor suçlamalarına ve baskılarına maruz kalmak zorundasınız. Söylediğinizin doğru olup olmadığına bakılmıyor. Ali Babacan her konuşmasında hukuk ve demokrasi diyor, neden ve kime dediği çok açık. Sivil toplumda özgür bir biçimde konuşma ve hareket olanağı kalmadı. Türkiye’de sivil toplum da kalmadı zaten. Türkiye ekonomisi 10 İstanbul müteahhidi, AVM’ci ve termik santralcilerden ibaret kaldı. Teknolojik atılım ve sanayileşme durdu, sanayimiz Avrupa’nın bıraktığı katma değeri düşük, çevreyi kirleten, aşırı enerji kullanan eski sanayilerden ibaret kaldı. Sivil toplum da sanayici de heyecanını kaybetti. Türkiye mutlaka yeni bir atılımla heyecan, ümit ve güven bulmalıdır.
Yorumlar
Kalan Karakter: