Antalya’nın kendileri için çok önemli bir yere sahip olduğunu belirten Genel Müdür Yardımcısı Emre Ergun; “Çalışmalarımızda Kobilerin yanı sıra Tarım ve Turizm için önem sıralamamız yüksek. Antalya turizm ile adını dünyaya duyursa da tarımda gözle görülür bir büyüme var. Her yıl tarım için verdiğimiz kredilerin limitleri artmakta. Antalya tarım ürünlerinde özellikle sebzede yaptığı ihracat geliri çok yüksek. Bu nedenle tarımın gelişmesini destekliyor ve bu konuda çalışıyoruz. Turizm bu yıl iyi bir veri elde etti. Oransal olarak kaç kişi geldi kaç kişi arttı çok fazla bilmesem de benim için önemli olan elimdeki mali veriler. Baktığımızda bu yıl turizm alanında ciddi bir artış yaşandı. Ancak başta Rusya pazarı olmak üzere bazı ekonomik gelişmeler turizm için sinyaller veriyor. Turizmin gelişmesi için alternatif çalışmalar yapılmalı ” diye belirtti.
Antalya'nın turizmde en fazla etkileşimde olduğu ülkelerden biri Rusya, ekonomik açıdan zor günler geçiriyor. Bu durum 2015 yılı turizmini nasıl etkileyecek?
Biz banka olarak Antalya çok önem veriyoruz. Türkiye geneline baktığınız zaman çok fazla şubeleştiğimiz illerden biri Antalya. Üç “T” bizde yeri çok özel ve ayrıcalıklı. Bu T’lerden biri turizm, ikincisi tarım ve üçüncüsü Antalya’nın T’si… Turizm ile başlamak gerekirse, mutlaka katılmayanlar da olabilir ama güzel bir yıl geçti. Rakamlar üzerinden bakarak konuşuyoruz, o yüzden de turizm güzel geçti diyebiliyorum. Konuyu şöylede değerlendirebiliriz, Türkiye’de sepet kur ne zaman değer kazanırsa turizm o yıl iyi bir sezon geçiriyor. Sepet kur bu yıl iyiydi, ancak baktığımız zaman 2015’te bunu böyle göremiyoruz. O yüzden turizm için sıkıntılı bir yıl beklemek mümkün. Bunun üzerine bir de Rusya’da yaşanılanlar ve Ruble’nin Dolar karşısında değer kaybetmesi 2015’e bakış açısını değiştiriyor. Rusya’da bankada çalışan arkadaşlarımızla sık sık konuşuyoruz, Rusya’da hakikaten çok iç açıcı bir tablo yok. Bunun da muhakkak turizm sektörüne negatif anlamda bir yansıması olacak. Doluluklar etkilenmese bile bu Rusya’daki ekonomik tablonun bir kısmını, turizmcinin fiyatlara yedirmesi gerekecek. Bu da gelirlerde otomatikman bir azalışa yol açacak. Bu yıl artan yüzdeler için, önümüzdeki yıl beklentilerimiz yüzde 1,2’lerde kalacağı yönünde. Türkiye’deki turizmin çerçevesini çizmek gerekirse, 2015 zor bir yıl olacak. Bu nedenle de iç pazarın muhakkak desteklenmesi lazım. Doluluk oranlarının artıyor gözükmesi, turizmden çok iyi para kazanıyoruz anlamına gelmesin. Önümüzdeki sezon için Rusya’yı göz ardı etmemek gerek.
Tarımda fiyatlar nasıl?
Dünya geneline bakıldığında tarımda fiyatlar düşüyor, işler hiç iyi değil. Gıda fiyatları genelde düşerken, Türkiye’de yükseliyor. Pek uyumlu olmamakla birlikte değişik bir denge söz konusu. İhracat ve ithalat dengesinde ileriye doğru gelişiyoruz. Baktığımızda iç piyasadan ziyade dış piyasa daha cazip geliyor. Tahılda bu yıl yüzde 13 oranında düşme gerçekleşti. Bu önümüzdeki yıl da böyle olursa Türkiye için sıkıntı. İhracat ve ithalat dengesinin bozulacağını düşünüyoruz. Dış ticaret fazlamız 4 milyar dolardan 6.8 milyar dolara geldi. Tarımda bu çok büyük bir gelişme. Bir diğer önemli gelişme ise Rusya pazarında. Rusya’nın ambargolarıyla birlikte bizim tarım tarafının özellikle ihracatın daha da önünün açılacağı gözüküyor. Özelikle sebze ve Antalya için önemli olan domatesin. Domatesin merkezi Antalya’nın bunu iyi değerlendireceğini inanıyorum. Rusya’nın istediği mamullerin üretimini gerçekleştirebilmek zor, önemli bir fırsat var ama iyi değerlendirebilmek lazım. Tarımda kısa bir rakam daha verirsek, Türkiye de ilk 9 ay ihracat 118 milyar dolar. Toplam rakamın 16 milyar doları tarımdan. Türkiye ihracatının yüzde 13’ünü oluşturan tarım önemli bir yere sahip. 118 milyar dolar ihracat üzerinden gidersek, bacasız sanayi dediğimiz turizmin ilk 9 aylık toplam geliri 26.7 milyar dolar. Tarım ve turizmi ele alarak oranlarsak, Türk ihracatının yüzde 40’ına varan bir gelir girdisi söz konusu. Buna oranla da bankalar açısından Antalya’nın önemi ortaya çıkıyor. Hem tarıma hem turizme ciddi anlamda destek vermeye çalışıyoruz. Tarım kredileri Türkiye’de çok revaçta. Toplam bankacılık sektöründeki kredilerin yüzde 3.3’ü tarım kredileri, dolayısıyla biz de Fibabank olarak tarım bankacılığına daha ciddi önem veriyoruz. Birçok banka da bunu yapmaya devam edecek. Turizme uzun süredir destek veriyoruz ve bununla birlikte tarım desteklerimiz arttı. Türkiye’nin yüzde 35’ini oluşturan ve iki sektörün de önemliliğini Antalya oluşturduğu için Antalya’ya olan yatırımlarımızı arttırıyoruz. Kısa bir süre önce Antalya’da 7’nci şubemizi açtık. Fibabank’ın 67 şubesinin 7’si Antalya’da. İstanbul’dan sonra en çok şubemiz turizm ve tarımın merkezinde.
Kobi bankacaılığı Türkiye'de rağbet görmeye başladı. Kobi bankacılığının geçmişine baktığımızda bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Önümüzdeki süreçte neler olacak?
Kobi bankacılığı Türkiye'deki bankacılık sektöründe toplam büyüklüğü 1.8 trilyon lira civarında. 2009 yılında bu rakam 83 milyar, 2012 yılında ise 200 milyar liraydı. Özellikle son dönemde BDDK'nın bize verdiği avantajlarla birlikte Kobiye olan ilgi büyük artış gösterdi. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde de artmaya devam edeceğini düşünüyorum. Eylül 2014 yılına gelindiğinde rakamlar 317 milyar lirayı gösterdi. Kobiler, Türkiye ekonomisinin dinamiği. Bu 317 milyar rakamına baktığımızda yüzde 27-28 gibi bir orana tekabül ediyor. Bu oranların önümüzdeki süreç içerisinde yüzde 35'lere kadar çıkacağını düşünüyoruz. Çünkü devlet bizlere diyor ki; artık tüketici kredisi vermeyin, kişileri borçlandırmayın, kredi kartlarını bırakın, elinizde olan kaynağı gidin Kobilere kullandırın. Bunu da rakamlarla destekliyor. Fibabanka üzerinde Kobi bankacılığına baktığımız zaman 2012 yılında yaklaşık 500 milyon lira gibi bir kredi büyüklüğüyle bitirmiştik. Bugün geldiğimiz nokta, 2014 Eylül ayı itibariyle 1.7 milyar. Neredeyse üçe katladık. Böyle büyümeye devam edeceğimizi umut ediyorum. Kobi kredisinde en önemli şey müşteriye yakın olabilmek, müşterinin dilinden anlayabilmek ve müşterinin yatırım ihtiyacını doğru tespit etmek. O nedenle müşterinin günlük işleyişini doğru algılayabilirseniz, önünü ciddi anlamda açabiliyorsunuz. Türk teşebbüsünün müthiş bir gücü var. Müthiş bir dinamizmi var. O nedenle Kobi firmalarımız kısa zamanda çok iyi yerlere geldiler. Kobi bankacılığında en önemli şey toplam perakende ticarettir.
Turizmin yanı sıra tarım bankacılığında da ciddi gelişmeler söz konusu. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabi tarım bankacılığı da çok ciddi büyüyor. Örneğin 2012 yılı sonunda Türkiye'de toplam tarım kredi büyüklüğü 32 milyar liraymış. 2014'ün 6'ıncı ayında bu rakam 40 milyar liraya geldi. Tabi Kobilerin toplamına bakıldığı zaman daha küçük ama tarımsal ekonomi de Türkiye'de finans edinmeye ciddi boyutta başladı. Yeni Zelanda da mesela tarım ekonomisinin kredilendirme oranı yüzde 200. Tabi Yeni Zelanda bir tarım ülkesi hayvancılık ülkesi biliyorsunuz. Bu rakam Avustralya’da yüzde 150, Amerika’da yüzde 60 civarı bizde ise yüzde 40. Dolayısıyla hala önemli miktarda tarım ekonomimizi finanse edecek boşluğumuz var. Biz bu işi yıllarca Ziraat Bankası'na bırakmıştık. Ancak son zamanlarda özel bankalar da bu işi ciddiye almaya başladı. Birçok banka tarım bankacılığı ekiplerini kurdu. Biz de aynı şekilde ekiplerimizi oluşturduk. Çünkü burada ciddi bir potansiyel olduğunu biliyoruz.
Sizin bankanızda Kobi’nin ölçekleri nedir?
Şimdi bizde yıllık cirosu 40 milyon TL’ye kadar olan işletmelere Kobi adı altında devlet klase ediyor. Avrupa Birliği'nde bu kriter 20-25 milyon Euro iken bizde 25 milyon TL. Biz 25 milyon TL’ye kadar cirosu olan firmaları Kobi’den yürütüyoruz. Biz dinamik bir bankayız, aynı zamanda küçük bir bankanın verdiği esneklik var. Dolayısıyla şöyle oluyor mesela; bir firma eğer ki bizim şubelerimizin, bizim arkadaşlarımızın tanıdığı, bizim perakende şubelerin bildiği bir firmaysa ve çalışmalarını uzun süre devam ettiriyorsa ticari bankacılıktaki arkadaşlardan istisna alıyoruz. Diyoruz ki biz bunu Kobi olarak çalıştırabilir miyiz? Daha esnek daha yakın bir çalışma istiyorlar. Dolayısıyla öyle istisnalarımız da var. Bu nedenle daha dinamik bir yapı söz konusu.
Turizmde sezon erken başlayacak gibi. Özellikle iç pazarı hareketlendirmek için çalışmalar var. Rusya ve Ukrayna'da yaşanan olaylar nedeniyle rezervasyonlar erken açıldı. Bu konuda neler söyleyebiliriz?
Yani doğru bir strateji. İnşallah sonucunu görürüz. Çünkü Rusların harcama alışkanlığı şudur: ‘Para varsa dibine kadar harca, para yoksa hiç bir şey harcama.’ Yani çok enteresanlar. Mesela Ukrayna; 2009’da ben oradaydım. 2008 krizinden sonra yüzde 20 küçüldü Ukrayna ekonomisi. O yüzde 20 küçüldüğünde işini kaybeden Ukraynalılar oldu. Yani tamamen kelime anlamıyla değil gerçek söylüyorum ekmek yiyip, su içiyorlardı. Musluktan su içiyorlardı, ekmek yiyorlardı yemek olarak. Bu şekilde hayatını idame ettirecek kapasiteye sahipler. Şimdi Rusya’da da bu çok ciddi başlamış durumda. Dolayısıyla para yoksa borçlanıp tatile çıkıyorlar. Tatil çok önemli ama gitmezler yani gitmemek gerekiyorsa muhakkak gidilmez. Dolayısıyla ciddi anlamda adet olarak düşüş görülecektir bu sene. O yüzden iç pazarı doğru etkinleştirebilmek çok önemli.
Turizmde bu kadar Rusya odaklı olmak doğru mu?
Ben açıkçası çok Rusya odaklı kaldığımızı düşünüyorum. Rusya hasta olunca biz de hasta oluyoruz. Rusya hapşırsa biz nezle oluyoruz. Bu dağılımı çok iyi yapan otellerimiz de var ama yapamayan otellerimiz de var. Rusya'nın çok ciddi bir hegemonyası olduğu kesin. Ama onun alternatiflerini doğru bir şekilde belirlemek gerekiyor. Uzak Doğu, Yakın Doğu, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Amerika, Latin Amerika artık her neyse. Tüm alternatifler gözden geçirilmeli ve düzgün bir strateji üretilmeli. Bence en önemli şey dinamik. Antalya'da her şey var. Doğa, güzellik... Ama biz her şeyi, tüm konseptleri Rusya'ya göre organize ettik. Bunu biraz çeşitlendirmek gerçek bir başarıya doğru gitmenin ilk adımı olacaktır.
Yorumlar
Kalan Karakter: