İşte bizim mahalle, o mahalle.
Havalar ısınmaya başlayınca, sosyal medyada sahipsiz hayvanlar için kapı önlerine bir kap su koymayı hatırlatan broşürleri paylaşıyor ya herkes, bizim mahallede buna gerek yok. Bizim kapılarımızın önündeki su kapları yaz kış dolu. Yanlarında yörelerinde de bir iki avuç kuru mama bulunur.
Bizim mahallede herkesin ‘adı konulmamış’ bir görevi vardır. Beyaz hanım, yavru kedileri besler. Biraz fazla besler, onun beslediklerini tombikliklerinden iki sokak öteden fark edersiniz.
Nur, yardımına ihtiyacı olduğunu düşündüğü bir hayvan olursa kendi köpeğinin mamalarını taşır. Bahar’ın balkonunda her zaman karnını doyuran sahipsiz bir hayvan bulunur. Hayvanlar balkonu bulamayacak kadar küçükse, elinde biberonla o gider, onları bulur.
Reyhan, 15- 20 yıldır her gün evinde kemik kaynatır, bidonlar dolusu su ile sabah gün ışırken kendi deyimiyle ‘servise’ başlar. Onlarca sahipsiz hayvanın karnını her gün düzenli olarak doyurur, su kaplarını doldurur.. Hastalanır ya da uzun yolculuğa çıkacak olursa, servis yapacak birini parayla tutar.
Serap, mahallenin çocuklarının renklerinden dolayı Beşiktaş adını verdiği yaşlı köpeği yıllar önce evine aldı. Yakında Guinness Rekorlar Kitabı’nda okursunuz, dünyanın en yaşlı köpeği ve sahibi diye.
Nil’in evinin bir balkonu yoğun bakım ünitesi gibidir. Temiz bezler, ilaçlar, sargı bezleri bir köşede, yoğun bakıma ihtiyacı olan yaralı veya hasta bir hayvanın gelmesini bekler.
Taner bey, bahçe katında oturur. İkide bir, yaralı veya yaşlı bir kedi, bir köpek gelip bahçeye kıvrılır. Ertesi gün verandaya yerleşen hayvanı bir sonraki gün salondaki salıncaklı sandalyede battaniyenin içine kıvrılmış uyurken görürsünüz.
Ağaçlıklı alanlara her sabah ekmek kırıntıları bırakan, bazen ıslatılmış mercimek serpen birileri var. Kuşların karnı doysun diye…
Maddi durumu çok iyi olmayan komşularımızı da kollarız.
Kendimi bu mahallede ‘insan’ hissediyorum. Komşularımın da ‘insan’ olduklarını biliyorum. Ama yine de geceleri uyuyamıyorum artık. Bir yerlerde bir kadın veya çocuğun tacize; şiddete uğradığını, birkaç yüz kilometre ötemde Irak’ta insanların barbarca öldürülmekte olduklarını düşünmekten uyuyamıyorum. Nasıl tepkisiz kalıyoruz, nasıl susuyoruz, bu ne çaresizliktir anlamıyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: