Sonrası;‘Sen sağ, ben selamet’
Binilmiş sırtına kene gibi.İnmeleri ne mümkün.
Sözünü ettiğimiz Antalya.
Peşin peşin diyoruz, herkes de çok iyi biliyor.
Antalya tel tel dökülüyor.
….
Bürokratlar, politikacılar, oda başkanları, turizmciler, dernekler, demokratik kitle örgütleri.
Bil cümle herkes…
Sonuna, dibine kadar, olanı tüketmede yarış halinde.
Cehenneme dönen, ama cennet olması için emek harcanması, hatta ömür verilmesi gereken Antalya bunu hak ediyor’mu?
‘Antalya dö-kü-lü-yor..’
…
Hani diyoruz ya, göğsümüzü kabartıp, avurtlarımızı şişire şişire..
Ve de büyük bir keyifle.
‘Antalya Dünya Turizminin Başkenti’ diye.
Cık..
Teselli bizimkisi.
Geri kalmışından gelişmişine.
Dünya’nın her yanından akın akın turist geliyor.
Amma velakin.
Tüm Dünya bilip, tanıdığı için Antalya ‘Dünya Şehri’
‘Dünya Turizm Başkenti’ değil.
Gidiş böyle devam ederse, olacağı da yok.
Ta ki tüm şehir, ilçelerinden en ücra yerine kadar cazibe merkezine dönüştürülmedikçe.
…
Nedeni ortada.
Doğanın bize sunduğu, ören yerler, deniz, kum ve güneşle yetinildi.
Sahiller, bir baştan öbür başa, yıldızlı otellerin raptı zapt altında.
Turist sahildeki otellere geldi, rehberlerin götürdüğü yerler gezdirildi, olanla yetinip, gönderildi.
Şehir ve şehirliyi turizme katmak yerine, seyircisi durumuna düşürüldü.
Esnaf diliyle, ‘Olanla yetinip, olan pazarlandı..’
…
Saymakla bitmez bitmemesine de, örneklemede yarar var.
Şu sıra Antalya’nın sıcak gündemi yağmur yaş.
Aman tanrım.
Ne yol kaldı, ne bel.
Sel seli götürdü, götürüyor.
‘Efendim, şiddetli yağışlar?’
Geçiniz.
Hiç inandırıcı değil.
….
Yılın büyük bölümü yağmur yağan, kimsenin mağdur olmadığı bir sürü metropol var.
Ta ki Tufan olmadıkça.
Ha.
Geri kalmış ülkeleri anımsatırsanız;
O ayrı.
Senenin her mevsim ve ayı.
Kış, yaz demeden yapılan elektrik kesintilerini saymıyoruz gayrı.
‘Benden faydalan’ diye göz kırpan Beydağları delik deşik. Maden ve mermer ocaklarının istilasında.
Çırpınıp duran kitle örgütlerinin eli böğründe bırakıldı.
Ne asırlık ağaçlar, ne de endemik bitki kaldı.
İş makinelerinin ‘pat pat’ sesleri dağı taşı inletti.
Yaban hayvanları kaçacak delik arar oldu.
Güzelliklere güzellik katmaktan geçtik, olan yok edilir oldu.
…
Evet..
Tüm Dünya biliyor.
Dünyanın her yanından akın akın insanlar geliyor.
Üzerine hiçbir güzellik ekleyemediğimiz dünya mirası tarih, doğa ve deniz için.
Ama sadece yaz sezonunda.
Çünkü kışın kapalıyız turizme.
Olanla yetinerek.
Nasılsa elde hazır var. Yeter de artar.
Değil mi ya?
…
Neden turizm 365 güne yayılmadı?
Turizmciler ne yaptı?
Yerel yönetimler, ‘Kardeş şehir’den öteye ne kadar gidebildi?
Çok değil, çeyrek asır öncesine kadar, sahil boyları, araya giren dağlar ve ‘ kıytırık yatırımcı daire tesislerini saymazsanız’, tüm sahiller bakirdi.
Sahil bandı, her geçen yıl çok katlı yazlıklarla, ya da Antalya’da olduğu gibi çakma yıldızlarla donatıldı, gerçek yıldız olan denizlerin önü kesi.
Kimse de çıkıp, ‘Ne oluyor arkadaş?’
‘Bu sahiller geçmişimizin, bizim ve gelecek nesillerimizin’ diyemedi?
Diyenlerin de esamesi okunmadı, sesleri kesildi.
….
Ara ki deniz göresin.
Kıytırık, minyatür, göstermelik halk plajları dışında, dünya yıldızı denizlerimiz, çakma yıldızlıların duldasında kaldı.
‘’Buradan denize girmek yassah’’ diyor sahil bekçileri, otellerin malıymış gibi.
Devasa otellerden deniz görmek geçmişte kalan hayal oldu.
Dert, tasa;
‘Ne kadar turist geldi, ne kazandık. Yeni sezonda ne kazanacağız?’
Hesap, kitap bu.
Turisti mutlu, memnun göndermek asıl amaç olmayınca, gönülden geçirmekle olmuyor.
‘Dünya Turizm Başkenti’ olmak yerine, ‘Dünya Turizm Şehri’ olmadan öte gitmiyor.
Değerleri korumak, onlara uyumlu yeni değerler katmak bir yana, olan da gıdım gıdım sıfırlanıyor.
Böyle devam ederse; biline ki, bir fiskelik de kalmaz.
Yorumlar
Kalan Karakter: