İlkokulda başlayan yazma hikayesini ilerleyen yıllarda radyo programcılığıyla birleştirip sevenlerine seslenen Kahraman Tazeoğlu kitaplarını okuyanlara değil hiç kitap okumamışlar için yazıyor. Bu kadar yoğunluğu arasında Antalya Life’ın teklifini kabul edip sorularımızı cevaplayan Kahraman Tazeoğlu’nun hayat hikayesi…
Yazarlığa nasıl başladınız?
Aslında okul yıllarında sınıfın sessiz ama sinema delisi biriydim. Hafta sonları mutlaka iki üç filme giderdim. Bir hayal aleminde yaşayan bir çocuktum. Kendime oradaki kahramanların yerine koyardım. Daha ilkokuldayız. Dünyayı kurtarırım, fantastik kurgularım vardı. Özellikle korku filmlerine çok ilgiliydim. Sonradan onun faydasını gördüm. O yıllarda o yaşımla, aklımla kendi kendime bir hikaye yazdım. Hamdi Çelik’e gösterdim, arkadaşlar benimle dalga geçtiler. Yıllar sonra ben o kitabı yazdım. O kitap ‘Mavi Evdir’. Ben onu yazdığımda çok dalga geçmişlerdi. Benim ilk deneyimimdi. Bir deftere yazmıştım zaten yırttım, attım onu. Sonra 17 yaşıma kadar hiç yazmadım. Mavi Ev’i de o çocukluğumda yazdığım ve fırlatıp attım hikayeyi de 38 yaşımda yazdım.
Kaçıncı kitabınızdı o?
Mavi Ev 7. ya da 8. kitabım olması lazım. Yazdım ve ilk eylem orada başladı. Ondan sonra Fecebook’tan bütün arkadaşlarımı buldum. Grubu bir araya getirdim. O dönemdeki ve bulduğum arkadaşlarımın hepsine kitabı imzalayıp yolladım. Özellikle de Burak ve Hamdi’ye. Böyle bir anısı var.
Onca yıl sonra öngöremediğin bir şey olmuş.
Kesinlikle. Geçen Forbes’ta yayımlandı işte. Bende dergiden okudum. Türkiye’de 3’üncüymüşüm. Elif Şafak 1, Orhan Pamuk 2 ben de 3. Yalnız paraları da yazmışlar o kötü olmuş.
Lise bitene kadar kitap fikri aklınızda yoktu yani?
Yok. Hiç yazmadım. O bir hayal kırıklığı oldu bende. 17 yaşıma kadar o hayal kırıklığı ile hiçbir şey yazmadım. Fakat 17 yaşıma geldiğimde aşkla tanıştım.
O zamana kadar şu olmak, film artisti olmak istiyorum diye kafanızda bir plan var mıydı?
Hayır. Hiç öyle duygum, düşüncem yok. Tam tersi o sessizlik hep devam etti. İçine kapanıklık daha çoktu. Kendi içinde yaşayan, duygularını asla dışarı belli etmeyen ve hep içimde biriktiren bir çocuk olarak büyüdüm.
İlk çıkardığınız kitap insanların yalnızlığını ifade ettiği için mi bu kadar ilgi gördü?
Tabi ki. O yıllarca yaşadığım talihsizliği, yalnızlığımı anlattığım şiirlerim. Aslında beni teenager dediğimiz grup okuyor fakat benim yaptığım orta yaş hatta yaşlı diyebileceğimiz insanların yaşadığı aşkları günümüz uyarlaması ile anlatıyorum. Onlar hiçbir zaman bilmedikleri ve bilemeyecekleri bir aşkı okuyarak tanıyorlar. O yüzden satıyor kitaplarım bu sırrı mı da vermiş oluyorum.
O karakterde kendinizden bir şeyler var mı?
Kitaplarımın yüzde doksanı gerçek hayattan. O kadar net söylüyorum bunu.
Kitab yazarken nasıl bir yol izlediniz?
Bir kitabım bu şekilde çıktıktan sonra bende sevmeye başladım gerçekten yazmayı. Ve hafiften hafiften yazar havasına giriyordum. O hiç kabul etmediğim, hayır haddime değil yazarlık diyen adam yavaş yavaş yazarlık iyi şey demeye başladı. Ama benim bir farkım olsa ne olabilir diye düşündüm. Sonra baktım. Zaten biliyoruz Türkiye’nin okuma durumunu. Yerlerde sürünüyor. Ben kitap okumayanların yazarı olacağım, ben kitap okumayanlara kitap okutacağım dedim. Çünkü çok zor bir şey. Türk edebiyatı bu yüzden kaybediyor. Bizim edebiyatçılarımız maalesef kitaplarını kitap okurları için yazıyor. Onlara yazmak ve okutmak çok kolay. Mühim olan okumayı sevmeyenlere kitap okutabilmek. Türkiye’de yapılan iş bu. Fuarlara fularlarıyla gelirler. Türkiye’de zaten bu kesim var. Diğer tarafta ölüyor insanlar. Cahil, bir tane kitap okumamış hayatında. Hadi o adam için yazsana bir tane. Hadi o adama okumayı öğretsene. Okutabilsene. Elini taşın altına soksana. Bunu yapan yok. Öyle bir yolbelirledim kendime. Ben bir kitaptan niye sıkılırım? Etrafımda birçok insan var böyle. Neden kitap okumuyorsun diye hepsine tek tek sordum. Hepsinden aldığım cevaplar ve kendi hissiyatım ile hepsini birleştirdim. Bu işte bir yanlışlık var dedim. Birileri bir şeyi eksik yapıyor. O eksiği buldum ve ben kitap okumayanların yazarı olmaya karar verdim. Bugün 6 milyon takipçim var. Bu takipçilerin yüzde doksanı ömrü hayatında bir tane kitap okumamış insanlar. Ben şimdi 6 milyon insana kitap okutturuyorum. Çok çabaladım. Diğer tarafa da oynarsın hani ne yazarsan satar ama ben öyle olmadım. Bunu başardım. Bazen Ayşe Kulin’le, Ahmet Ümit’le bir araya geliyoruz. Bana takılırlar sen neler yapıyorsun öyle diye. En son onlara dedim ki ben size okur hazırlıyorum, yapmayın, beni eleştirmeyin dedim. O bugün beni okuyacak yarın seni okuyacak.
Okuyucunuzla en çok nerede, hangi konuda iletişim kurabiliyorsunuz?
Ben insanları aslında yalnızlığından yakalıyorum. Çünkü yalnız büyüdüm ve yalnızdım. Birincisi dünya üzerinde ülke olarak yalnızız. Toplum içinde bireysel olarak hepimiz birer yalnızız. Ben insanların o yalnızlığını anlatmaya çalışıyorum. İnsanların o sesi oluyorum, olmaya çalışıyorum elimden geldiğince.
2009’dan 2013 yılına kadar kaç kitap yazdınız?
11 kitap olması lazım.
Patlamayı hangisinde yaşadınız?
Bukre’de. Sonra şunu destekledim bu alanda tek başıma olamam. Başkaları lazım yoksa şımarırım. Benim gibi aynı düsturda yani hedefe ilerleyecek alternatif isimler lazım. O da şundan geldi. Okuyor, belki size 1 milyon tane “sizden önce hiç kitap okumaz” şeklinde mail gösterebilirim. Hepsi duruyor. Fakat sonrasında şöyle bir şey çıktı, “Ama sizden başkasını okuyamıyorum” diyor. Ama haklı. Çünkü böyle düşünüp, okumayanlar için yazan benden başka adam yok. Haklılar. Sonra bir şeye daha soyundum. Kendi kendime o insanların gönlüne, ruhuna dokunacak yazılar yazan kişileri bulacağım dedim. Yazar Avcısı projesini başlattım. Bu TRT’de başlayacak bir programım. Eylül-Ekim gibi. Türkiye’de ne şekilde yazarsa bu toplum kucaklar? Buna inandığım kişileri bulacağım. Tıpkı benim başladığım zaman gibi. 10, 13 kişi var bildiğim. Bana yazan. Neden bir sürü Kahraman Tazeoğlu olmasın? Zeki Müren ben tekim demiş, kimseye de bir şey öğretmemiş. O zaman sizden başka kimseyi okuyamıyorum diyemeyecek. Çünkü çok seçeneği olacak.
Sen de çoğalacaksın yani?
Amacım o değil. Hizmetim o. Onlardan da bunu isteyeceğim, kendiniz gibilerini bulun diyeceğim.
Özel olarak yazmayı sevdiğiniz bir yer var mı?
Belediye otobüslerinde yazıyorum. Gerçekten. Şaka değil. Dalga geçmiyorum. Toplu taşıma diyelim. Vapurda, otobüste, metroda yazıyorum. Trende yazıyorum.
Bir yeri yazmayı arzu ediyor musunuz?
Susacak Var romanında Eskişehir’i anlattım. Eskişehir beni çok etkileyen bir şehirdir. Orada yaşamadım ama birkaç kez imzaya gittim. Porsuk Çayı’nın etrafında ki o kafeler var ya, üniversite şehri olduğu için sevdim.
Üniversite eğitiminiz olmadığı için bir eksiklik hissediyor musunuz?
Etmez miyim! Ben üniversiteye konferanslara giden biri olarak inanılmaz bir duygu yaşadım. Üniversite mezunu değilsin ama üniversiteye konferansa gidiyorsun. Herkesin okuması gerekiyor ama en çok gençlerin okuması lazım.
Önümüzdeki kitap ne?
Söz 2. Benim bir kitabım var Söz. Onun ikincisini yazıyorum. Zaten okuyucum şunu çok iyi bilir, bir kitabım çıktığı gün ben bir sonrakine başlamış olurum.
Söz ne zaman çıktı?
4 ya da 5 sene oldu. Bu arayı değerlendirip ikincisini yazacağım. Devamlılık arz etmiyor. Sadece sözlerimden oluşan bir kitap. Zaten yılda iki kitap çıkarıyorum. Aslında bir kitap çıkarıyordum ama çok boşluk oluyor. Kitap okumaktan soğuyanlar oluyor o orada. Kitap okumaya yeni başlamış biri Kahraman Tazeoğlu kitabı okuyorsa bekliyor. Ama sabırsızlanıyor. İstiyor ki adam her ay yazsın. O alışkanlık dizi izlemekten geliyor. Sabır yok.
Siz okuyor musunuz?
Ben Murathan Mungan hayranıyım. Aşığım o adama diyebilirim. O benim için çok değerli ve çok önemli bir yazardır.
Neyi cazip geliyor Murathan Mungan’ın? Nerede size dokundu?
1985 ya da 86 yılları onun Yaz Geçer diye bir kitabını okudum. O kadar etkiledi ki hayatımın kitabı oldu. Özellikle Yalnız Bir Operası şiiri. 26 sayfadır o şiir.
Yalnızlıktan dokundu yani?
Evet. Yalnızlıktan dokundu. Ben bu popülariteye ulaştıktan sonra İstanbul’da imza günü yapmazdı Murathan Mungan. İzmir’de TÜYAP’ta yapar. Ben onun için kalktım İzmir’e gitdim ve saatlerce kuyrukta bekledim. Soyadımı söylemeden kitaplarımı imzalattım ve çıktım. Tazeoğlu deseydim belki ben seni biliyorum diyebilirdi. Bilmesin diye sadece Kahraman dedim.