“En önemli, en esaslı nokta eğitim sorunudur. Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız, şanlı yüce bir toplum halinde yaşatır. Ya da bir ulusu tutsak ve sefillik içinde bırakır. Efendiler! Eğitim sözü yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes kendince bir amaca ve kavrama yönelir. Açıklamaya girişilirse, eğitimin hedefleri, amaçları çeşitlenir. Söz gelimi din eğitimi, ulusal eğitim, uluslararası eğitim… Bütün bu eğitimlerin hedef ve amaçları başka başkadır. Ben burada yalnız yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni kuşağa vereceği eğitimin, milli eğitim olduğunu kesinlikle belirttikten sonra ötekilerin üzerinde durmayacağım.”
Bu sözleri ile milli eğitime özenle önem verdiğini vurgulamaktadır. Atatürk, tüm yaşamı boyunca edindiği deneyimlerden eğitim sistemindeki noksanlıkları, eksiklikleri görmüş ve doğru saptamalarla ulus devlet yapılanması içinde eğitimin, milli eğitim şeklinde olması gerektiğine karar vermiştir.
Ulusumuzun geçmişte geri kalmasının nedenleri olarak eğitimsizliğin ve görülen aksaklıkların rol oynadığını, 1921 yılında Ankara’da toplanan maarif kongresinde söyle açıklamıştır: “Şimdiye kadar izlenen eğitim ve terbiye yöntemlerinin ulusumuzun gerileme tarihinde en önemli etken olduğu kanaatindeyim.”
Onun amacı Türk ulusunu, akılcı ve bilimsel bir düşünce yapısına ve eğitim sistemine kavuşturmaktı! Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için yepyeni bir eğitim sistemi ve felsefesi benimsemişti.
Benimsediği Türk Milli Eğitim sisteminin temel nitelikleri içerisinde, akılcılık, çağdaşlık ve laiklik önemli yer tutmuştur.
Ona göre eğitimin başlıca iki temel niteliği olmalıdır. Bir konuşmasında bu nitelikleri şöyle açıklıyor: “Eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak gerekir. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak bu yolla olur. Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek can ve tek düşünce olarak özlü bir program üzerinde çalışması gerekir. Bence bu programın özlü noktaları ikidir. Birincisi sosyal hayatımızın gereksinimine uygun olması, ikincisi yüzyılın gereklerine uygun olması.”
Mustafa Kemal Atatürk her şeyden önce çok iyi bir eğitimcidir. Bilimsel düşünceye, eğitime ve eğitimcilere önem ve değer veren bir kişiliktir. Toplumun her alanındaki gelişmelerde, çağdaş ve nitelikli bir devlet olabilmek için temel koşulun eğitimcilerde olduğunu görmüş ve bunu birçok konuşmasında dile getirmiştir. Özellikle gençlere olan güveni ve Türkiye Cumhuriyeti’nin teminatı olduklarına derin inancı ile gençlere de bu konuda 1936 yılında şöyle seslenmiştir:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı önceleri, Türk’ten çok geri idi. Anlamda, düşüncede, tarihte bu böyleydi. Eğer bu gün Batı nihayet teknikte bir yükselme gösteriyorsa ey Türk Çocuğu, o kabahat senin değil, senden evvelkilerin affolunmaz ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! Malum, fakat zekanı unut. Daima çalışkan ol.”
İşte ulu önderin vasiyetlerinden biri daha.
Son olarak Atamız bir kez daha dinleyelim:
“Silahla olduğu gibi kafayla da savaşım zorunda olan ulusumuzun birincisinde gösterdiği üstünlüğü ikincisinde de göstereceğinden hiç kuşkum yoktur. Ulusumuzun temiz yaradılışı nice yeteneklerle doludur. Ancak bu doğadan gelen yetenekleri geliştirecek yordamlarla donatılmış vatandaşlar gereklidir. Bu görev siz öğretmenlere düşüyor...”
İşte ulu önder, burada gençlerimizi yetiştirmede en büyük görevin gerçek ve çağı yakalamış öğretmenlere düştüğünü bir kez daha vurguluyor. Son dönemde tüm engellemelere rağmen, çağdaş eğitimciler Ata’nın gösterdiği çağdaş, laik eğitim görevinizde yolunuz açık olsun...
Yorumlar
Kalan Karakter: