Yeryüzünde onlarca inanç, binlerce ideoloji, yüzlerce akım var. Her biri kendi inançlarınca arıyor ve bulduğunu düşünüyor. Aşık ise aramakla bulamayacağını, buldukça bilemeyeceğini biliyor. Bilmekten öte kalpten talip olunan her şeyin kendisine ancak ihsan edileceğini, bilmesinin de bu şekilde olacağını biliyor. Güzel insan olmaya giden yola talip olmak, aramaya talip olmaktır, başlamak değil. Başlamak için evvela sormak gerek. Neyi aradığını idrak etmek gerek. İnsanı mı arıyor? Aşkı mı? Yaratıcıyı mı? Sevgiyi mi? Zenginliği mi? Neyi arıyoruz sahi?
NE ARIYORSUN?
Bir şeylerin tam olmadığını anladığı vakit aramaya başlar kişi. Eksiklerini anlamak da sormakla olur ancak. Sorduktan sonra karar kılmaya gelir sıra. Peşine düşeceğin, hayatını uğrunda harcayacağın şeyde karar kılmak. Kimi bilmeye adar hayatını, kimi öğretmeye, kimi ise hiçliğe.
Dünya üzerinde hiçbir kimse yoktur ki aramaya çıkıp da bulamasın istediğini. Hele ki aradığı O ise, gönülden ise O’na varmak isteği…
Ya sen? Ne arıyorsun talip? Dünyada mı hevesin, emelin? Yoksa çevirebildin mi gönlünü ötelere… Aramanın manasını buldun mu? Ölmeden öldün mü?
AKIL ETMEK, HANGİSİ İLE?
“İman için dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik diyoruz. Neden akıl ile tasdik değil? Kalbimizin tasdik ettiğini akıl niye tasdik etmiyor? Hak ve hakikat neden akla değil de, kalbe gelir? Oysa Kur’ân birçok âyetinde ‘Akıl erdirmez misiniz?’ diye sorar. Bu soru akla mı sorulmuştur, kalbe mi? Asıl akletme, anlayabilme aklın eseri midir? kalbin mi özünde?
Kalbin aklı diyoruz ya, aklın zekasından daha başka bir gözle bakar dünyaya, yaşama. Nefsin isteklerinden başka heveslerde dolaşır her daim kalbin düşünceleri. Akıl kendini güvenceye alır, tehlikeleri bertaraf edecek çözümler araştırır, sonrasına çok sonrasına planlar yapar. Kalp ise arar, anı yaşar başka bir idrak halinde yaşar.
ESAS TALİP
İnsan ruhu öyle bir yaradılışa sahiptir ki, ait olduğu yeri unutmaz asla. Çünkü aşk ile var olmuştur. Var oluş sebebine aşk ile bağlıdır ezelden ebede. Kavuşma vakti yeniden gelene dek ötelerin özlemini çeker durur bedenin ve zihnin aksine.
Bazen durduk yere, herşeyimiz varken, herşey yolunda giderken bir şeyler karıştırır kafamızı. Nereden geldiğini anlayamadığımız bir ses sorar ‘Bu gidiş nereye?’ diye. Biz modern zaman insanlarının ise vakti yoktur durup dinlemeye, o sese kulak vermeye. Rahat battı der geçeriz.
Esas talip odur. Nefsimize rağmen aramaya devam eder durur. Kimi bağıra çağıra, kimi içten içe. Fark eder gibi oluruz bazen; biraz merhamette yahut bolca şefkatte. Ruhumuz seslenir aşktan vücuda gelmiş duygulardan ‘ara ki bulasın’ diye.
ÖYLE İSE…
Talip de belli, yol da. Arz da apaçık, talep de. Biz ne söylesek boş üzerine. Öyle meseleler var ki; fazla konuşmaya gelmez üzerine. Ancak düşünmek, düşündürmek gerekir hassasiyetle. Öyleyse en güzeli bir soru düşürmektir zihinlere. İnceden inceye…
Arayan bulur elbet, mühim olan neye talip olduğunu bilmek. Talip kalbi ile düşünmeye talip olan, aklını yok pahasına satan ise; aklın aklı ile dünyayı yaşamaktansa, kalbin aklı ile öteleri kovalayan ise şayet… Neyi kovalar o halde? Aradıkları hangi alemde gizlidir? Nedir istediği kalbin, kalbimizin? Bir durup düşündük mü hiç? Aşk ile…
" Hakikat aramakla bulunmaz ancak bulanlar hep arayanlardır "Hz. Mevlana
Yorumlar
Kalan Karakter: