Böyle giderse, daha çoookkk görecek ve yaşayacak zulmü…
Kimse ama hiç kimse kızmasın, darılmasın…
Dillendirilmeyeni dillendirmek gerekiyor.
Çok az… Çok fazla da olsa böyle düşünenlerin sayısı.
Orta yerde duran bir gerçek var…
O da şu:
Günü, vakti kerahati geldiğinde bin sırtına, tepe tepe kullan…
Kazan kazanabildiğince…
Günü bittiğinde, boş torba gibi kaldır bir kenara koy.
Mevsimi geldiğinde tekrar kullanılmak üzere…
Çok gerekliyse bir şeylerin yapılması…
Eh işte.Alel usul birşeyler yap.
Hepsi o kadar.
…
İşte tam bu noktada; ‘’Titre de kendine gel.’’
Bir MHP klasiği olsa da cuk diye oturan söz…
Kim titreyecek, kim kendine gelecek?
Ben. Sen. O…Biz. Siz. Onlar…
Ez cümle hepimiz.
Antalya’nın en merkezi yerinden, en uç noktasına kadar yaşayanların tamamı.
Kiminin ana memleketi. Kiminin ekmek kapısı..
Ve kimi büyük çoğunluğun da kazanç merkezi.
Belli bir bölümünün ise ‘’ yaşanabilir’’ cazibesinden yerleşmeye değer bulunan yerleşkesi…
Peki, nereye ve ne kadar?
Her daim sefası ön plana çıkarılıp, cefası ötelenmesinin sonu neresi?
…
Bir turizm şehri nasıl olmalı?
Alt yapı sorunları kalmamış, planlı şehirleşme oturtulmuş, gün 24 saat işleyen sorunsuz bir kitle taşımacılık…
Eğlence merkezleri yoğun ve denetimli…
Başta tiyatro olmak üzere, sanatsal devinimi yüksek.
Gün 24 saat hareketli. Hemen her yer ışıl ışıl.
İnsanları tedirgin edecek tüm olumsuzluklar giderilmiş…
Her meşrebe uygun aktiviteler.
İlk akla gelenler…
Yapılamaz mıydı. Yapılmaz mı?
Deniz, kum, bol güneş… Ören yerleri, tarihi yoğunluk da bonusu…
Hala bekliyoruz.
…
Fuarlar, festivaller düzenleniyor…
Biraz da medyanın öne çıkarımı ile, sanki hedeflenen yerini buluyor gibi bir izlenim çıkıyor…
Oysa yaşayan halkın büyük çoğunluğunun haberi bile olmuyor…
İlk gün yapılan geçit törenine denk geldiniz geldiniz.
Gerisi için özel gayret gerekiyor.
Sıradan insanı heyecanlandıracak, dikkatini çekip, sarıp, sarmalayacak, insanların günlük rutinini bozacak hiçbir çaba yok.
Yani;
Körlerle sağırlar, birbirini ağırlar hesabı…
….
Oysa basit gibi görülen.
Kimilerince de, ‘’Aman, sende’’ denilen iki etkinlik var…
Yöre halkını da içine katıp, coşturan…
Güreş…
Aman allah…
Alan tıklım tıkış insan dolu…
Heyecan dorukta. Tıpkı futbol maçları gibi.
Deve güreşleri de yapılıyor yılda birkaç kez yerel ölçekte…
Coşkulu insan dolu…
Gidemeyenler de gidenlerden öğreniyor ne olup bittiğini...
Büyük heyecan yaşanıyor…
Güreşlerden olsun örnek alınamaz mıydı?
Bir de yıllardır yapılan film festivallerine bakın…
Milyonlarca bütçelerle yapılan bu festivaller belli bir elitis çevrenin dışında, genel kamuoyunda heyecanın ‘h’sini bile yaratmıyor…
Çünkü içselleştirilemiyor…
Vatandaşın attığı her adımda, her semtte, her mahallede festivalin ‘f’ sinin bile izi olmuyor..
Neden?
Çünkü afişlerde kalıyor etkisi de ondan.
…
Bir yılbaşı daha geride kaldı.
Tüm dünyalının bildiği Noel Baba’da ne gibi bir farkındalık yaratıldı gün için olsun?
Hiç…
Bir işadamı çıktı, ışıklandırmadan söz etti de iki kıytırık ışıklı farkındalık ‘eh işte’ kabilinde yaratılmaya çalışıldı.
‘’EXPO 2016 Gerçekleri’’ başlığıyla Hürses gündeme taşıdı, çarşı karıştı.
Daha hazırlık aşamasında istifalar, ayrılmalar, soruşturmalar başladı.
Dünyanın saygın ülkeleri yapılan davete icabet göstermeyeceklerini açıkladı.
‘’Türk gibi’’ olsun hazırlıklara başlanamadı, adım başı asılan tanıtım panoları sayılmazsa…
Valla da, billaa da yazık Antalya’ya…
Olan değerleri bozdurup, bozdurup harcamak değil de ne?
….
Sokakları, caddelerinden dolup taşan coşku seli hane içlerine dek yansımış.
İnsanlar caddelerde, sokaklarda.
Yakının düğününe… Baloya gider gibi hazırlanmış, en yaşlısından, en gencine.
Yaşatılan, yaşanan coşkudan kendi paylarına düşeni almak için.
Gülen gözler, tebessüm eden yüzler, on binlerle ifade edilecek kadar çok.
Bir günün serüven dolu mutluluğu bitmeden, ikinci günün coşkusu yaşanıyor…
Her yer ışıl ışıl.
Antalya değil sözünü ettiğimiz.
Adana.
Adına ister, ‘karnaval’, ister, ‘festival’deyin.
Tüm Adanalılara hücrelerine kadar coşku yaşatılıyor.
Hane içi sorunlar, ülkede yaşanan sıkıntı, dışımızdaki sıcak gelişmeler bir süreliğine de olsa ötelenmiş.
‘’İşte bu’’ dedirten cinsinden.
Fikir babası, ateşleyici, Toyoto Türkiye CEO’su Ali Haydar Bozkurt.
Şimdi Çukurova’nın efsanesi.
Yok mu Antalya’da bir taliplisi efsaneliğin?
Yorumlar
Kalan Karakter: