Savaşın dini, dili, ırkı, cinsiyeti yoktur. Her savaşın kaybedenleri masum insanlar ve gelecekleri küçücük bedenlerinden çalınan çocuklar olur. İnsanlık zehirli, ölümcül, karanlık uykusundan uyanmamakta ısrar ederken, 'barış' diye haykıran masumiyetin gölgesinde yüreklerimiz kan ağlıyor. Kan revan içinde kalan düşlerin arasında kaybolan hayatlar, adı dahi bilinmeyen insanlar kalıyor.
Kin, düşmanlık ve yok etmek... İnsanlığın aydınlık düşüncelerini reddeden köhne bir karanlığın üç kelimesi. Bir insan neden kıyar başka bir insanın canına? Bir insanın canından daha kıymetli ne vardır dünyada? Neden kardeşçe yaşamak isteğini haykıranların karşısında hep daha çok isteyen birileri vardır? Kucağında canı pahasına korumaya çalıştığı yavrusuyla feryat figan haykıran anaların çığlığını neden hep bir kurşun veya bomba sesi bastırır?
ANTALYA SOKAKLARINDA
Başta da söylediğim gibi, savaşın kaybedeni gelecekleri küçük bedenlerinden çalınan çocuklar olur hep. Can telaşına düşüp ülkesini terketmek zorunda kalan analarının kucağında yaşam mücadelesi veren minicik yürekler... Tıpkı Antalya'da çekilen bu fotoğraftaki minik çocuk ve kocaman yürekli annesi gibi. Savaşın karanlığından kim bilir ne zorluklarla kaçıp gelmiş Antalya'ya, yanına yavrusunu, yani geleceğini alarak... Ölümden kaçış onlar için her ne kadar bir kurtuluşmuş gibi görünse de, asıl çile bundan sonra başlıyor onlar için. Ne bir kalacak yerleri, ne ağızlarına koyacak bir lokmaları ne de kendilerine destek olacak bir yakınları olmayan bu insanlar ülkemizin ve dünyanın dört bir yanında yaşam mücadelesi veriyor.
İNSANLIK ADINA
'Açız' yazıyor annenin elinde tuttuğu bir karton parçasında. Trafikte duran arabalardan para dileniyor, yavrusunun karnını doyurabilmek için... Herkesin potansiyel hırsız, hastalıklı ya da katil diye baktığı insanlar, her gün ölümle burun buruna yaşıyor.
Ülkesini terkederek canlarının telaşına düşen mültecilerin dramına insanlık sessiz kalırken, Antalya'da çekilen bu fotoğraf hepimizi insanlığımızdan utandırıyor: Açız...
Yorumlar
Kalan Karakter: