Nobel ödüllü bilim adamı Paul Crutzen’e göre, insanlar yalnızca son iki yüzyıl içinde gezegenimizi öylesine geniş kapsamlı bir değişime uğrattı ki, bundan sonraki milyonlarca yıl boyunca gezegenimizin çehresini değiştirecek yeni bir jeolojik dönemin başlangıcını yaşıyor olabiliriz. Kaynakların aşırı tüketimi ve buna bağlı oluşan kirlilik, yeryüzündeki ekosistemleri ‘gezegen kapasitesi’nin sınırına getirdi, hatta çoğu zaman ötesine taşıdı. Dünya üzerinde coğrafi olarak eşit dağılmamış olan su kaynaklarının yönetimindeki sıkıntıları çok iyi biliyoruz. Günümüzde 2,6 milyar insan yeterli hijyen olanaklarından mahrum; 884 milyon insanın ise temiz suya erişimi bulunmuyor. Dünya nüfusunun altıda biri, günlük ihtiyaçları olan 50 litre temiz suyu karşılamak için güvenilir bir kaynağa sahip değil.
Bir ürünün su ayak izi (alternatif olarak sanal su içeriği olarak da bilinir), ürün birimi başına (genellikle m3/ton), ürün üretim aşamalarının her birinin su ayak izlerinin toplamından oluşmaktadır.
Su ayak izi yalnızca su hacmini değil, aynı zamanda kullanılan suyun türünü (yeşil, mavi, gri), ne zaman ve nerede kullanıldığını da gösterir. Bu bakımdan bir ürünün su ayak izi, çok boyutlu bir göstergedir. “Su Ayak İzi” kavramı, ilk kez 2002 yılında UNESCO-IHE’[5]de, Arjen Hoekstra tarafından ortaya koyulmuştur. Bir ürünün su ayak izi; ürünün sanal su içeriği veya ürünün saklı, gömülü, harici ya da gölge suyu diye adlandırılan farklı terimlerle benzerlik gösterir.
Mavi su ayak izi, bir ürünün üretimi sırasında kullanılan (buharlaşan) yüzey ve yeraltı suyunun hacmini ifade eder. Yeşil su ayak izi, tüketilen yağmur suyunu; gri su ayak izi ise mevcut çevre suyu kalite standartlarına göre kirleticilerin 9 yükünü asimile etmek için gerekli olan tatlı su hacmini ifade eder. Su ayak izi değerlendirme çalışmalarında gri su ayak izi nispeten yeni bir konudur, ancak su kıtlığında kirliliğin önemi göz önünde bulundurulduğunda kayda değer olduğu görülmektedir.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2006 yılında yayınladığı İnsani Gelişme Raporu’nda su kıtlığında için tek nedenin su tüketimi olmadığı, kirliliğin de su kıtlığında önemli rol oynadığı vurgulanmıştır. Tatlı su kaynakları üzerindeki küresel baskı; et, süt ürünleri, şeker ve pamuk gibi yoğun su kullanımı gerektiren ürünlere yönelik talep yüzünden gitgide artmaktadır. Diğer birkaç örneğe bakacak olursak;
- 1 bardak süt (250 ml) için 225 litre su (%85 yeşil, %8 mavi, %7 gri)
- 1 kilo tavuk eti için 4325 litre su (%82 yeşil, %7 mavi, %11 gri)
- 1 kilo sığır etinin üretimi için 15.415 litre su (%94 yeşil , %4 mavi,%2 gri)
- 1 kilo çikolata üretimi için 17.196 litre su (%98 yeşil, %1 mavi, %1 gri)
- 1 fincan kahvenin üretilmesi için 130 litre[3] (%96 yeşil, %1 mavi, %3 gri)
- 1 pamuklu tshirt için (250 gr) 2720 litre (%54 yeşil, %33 mavi, %13 gri)
- 1 jean pantolon için (1kg) 10.850 litre [4] (%45 yeşil, %41 mavi, %14 gri) suya ihtiyaç vardır.