Baş ağrısı dediğimizde aklımıza ilk migren geliyor. Türkiye’nin baş ağrıtan sorunu ‘Migren’ için doğru ve yanlış bilinenleri sordum ve Nöroloji Uzmanı Dr. Ahmet Özşimşek yanıtladı.
-Migren Nedir?
Kelimenin kendisi Yunanca ἡμικρανία (hemikrania), "başın bir tarafındaki ağrı" (ἡμι- (hemi-), "yarım" ve κρανίον (kranion), "kafatası" ifadesinden türemiştir. Migren, binlerce yıldan beri bilinen bir hastalık olup nörolojik, gastrointestinal ve otonom değişikliklerin eşlik ettiği bir baş ağrısıdır. Saf olarak en sık rastlanan primer başağrısı migrendir. Tüm dünya nüfusunun yaklaşık %15’i migrenlidir. Yaşam boyu risk ise kadınlar için %43, erkekler için %18’dir. Her yıl kadınların %14-35’inin, erkeklerin %6-15’inin migrenli olduğu; bu denli sık rastlanılan ve her yıl yeni kitlelerin etkilendiği hastalığın işgücü kaybı ve tedavi giderleri ile yol açtığı ekonomik yük de azımsanmayacak ölçüdedir. “Müzmin (kronik) migren” Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre acil müdahale listesindeki ilk 10 hastalık içerisindedir. Hastaların dörtte birinde yaşam kalitesinin %90’ı aşan oranlarda bozulduğu rapor edilmiştir.
-Migren Neden ve Nasıl Olur?
Migren araştırmacılarının çoğu migren aurasının bir nöronal disfonksiyona bağlı olduğunu ve iskemiye değil kortikal yayılan depresyon (CSD) sonucunda oluştuğuna inanır. Bu kortikal-nöronal yayılan depresyon dalgasının klinik ifadesi “aura fazı”dır. CSD ile trigeminovasküler sistemin aktivasyonu dural kan damarlarından enflamasyonla nosiseptif nöronlarda ağrı uyarıcı vazoaktif nöropeptidlerin [kalsitonin geni ile ilişkili peptid (CGRP), subtance-P, VIP], metalloproteinazların salınmasına yol açar ve vazodilatasyon olur (vazodilatasyon fazı). Vazoaktif maddelerin periferik ve santral düzeyde trigeminal sistemin sensitizasyonu ile oluşan duysal inputlar da ikinci sıra nöronlarla kuintotalamik trakta ve talamusa projekte olurlar. Talamustaki sinapstan sonra kortekse ulaşan duysal inputlar ağrı olarak işlemlenir (başağrısı fazı). Aynı zamanda bu nöronlarla ponsta superior salivator nukleus arasında refleks bir bağlantı vardır. Bu bağlantı pterigopalatin (sfenopalatin) ganglion boyunca aracılık edilen kraniyal parasempatik akışı sağlar. Bu akış, olasılıkla migren ataklarındaki eşlikçi otonomik belirtilerin ortaya çıkmasına yol açar.
-Belirtileri Nelerdir?
İlişkili belirtiler arasında bulantı, kusma, fotofobi, fonofobi, bulunabilir ve ağrı genellikle fiziksel aktivite ile şiddetlenir. Migren baş ağrısı çeken kişilerin neredeyse üçte biri, yakın bir zamanda baş ağrısının meydana geleceğinin sinyalini veren geçici duyusal, motor bozukluk, görme ya da konuşma kabiliyeti bozukluğu olan bir aura hisseder.
-Migren Tanısı Nasıl Konulur?
Tanısı aslında tamamen hastanın anlattıkları ile yani klinik ile nöroloji doktorları tarafından kolayca konulabilinir. Tanı nettir ve 4 kardinal bulgu vardır. Bunlar; baş ağrısının 4 saatten uzun 72 saatten kısa sürmesi, tek rafalı zonklar şekilde olması, ağrı sırasında günlük işlerini yapamaması hareketle artması, ağrı sırasında bulantı-kusma ve ışıktan ve sesten rahatsız olması olmalıdır. Bu bulgular varsa migrendir yoksa değildir. Bir aracın 4 tekeri varsa araba 2 tekeri varsa motorsiklet dememiz kadar nettir. ‘Migren başlangıcı’ ya da ‘hafif migrenin var’ gibi tanılar doğru değildir. Migren şikayeti yaşayan kişilerin geçmiş hikayesi incelenmeli, baş ve boyun bölge muayenesinin ardından nedene yönelik olarak kişiye özel bir tedavi planı çıkarılmalıdır. Tedavinin ilerleyen zamanlarında sürekli beyin görüntülemesi ile hastalığın takibi diye bir şey söz konusu değildir. Kronik migreni, en az 3 aydır bir ayın 15 gün ya da daha fazlasında, başağrısının olduğu ve bu ağrılardan 8’inin migren atağı türünde olduğu başağrılarına tanımlıyoruz.
-Migren Tedavisi nasıldır?
Tedavisinde kişinin baş ağrılarının sıklığına, şiddetine ve eşlik eden diğer tıbbi durumuna bağlı olarak tedavi planlanır. Migren atağının başlayacağını hissettiği zaman hasta basit analjeziklerden ve bulantı ilacı almalı eğer geçmezse migrene özel olan triptanlardan almalıdır. Ayda 2 kereden fazla atak geçiren yada tek atak olmasına rağmen atak 3 günden uzun süren hastalarda koruyucu tedavi başlanır. Koruyu tedavi için kalp ilacı olan betablokör ve kalsiyum kanal blokörleri, antideprasan ve antiepileplerden yararlanılır.
-Migreni Neler Tetikler?
Stres, çevresel faktörler, kronik hastalıklar, uyku ve beslenme durumu gibi etkenlerin migren ile ilişkisi bilinmekle birlikte bu etkenlerin mekanizmaları hala net değildir. Uygun bir genetik yatkınlığı olan kişilerde bazı tetikleyiciler migren ataklarını ortaya çıkaran beyin kimyasallarının salgılanmasına yol açmaktadır. Bu tetikleyiciler; hormonlar, açlık, stres, uyku düzeni bozukluğu, çeşitli besinler, su tüketiminin yeterli olmaması, iklim değişiklikleri, ışık-ses-koku açısından uygun olmayan çevre koşulları vb.
-Hastaların Yaptığı Hatalar Migreni Kötüleştirebilir mi? Doğrusu Nasıl Olmalıdır?
Hastalar nöroloji bölümüne başvurmayıp, baş ağrısını ağrı kesici ilaçlarla kendileri kontrol etmeye çalıştıkları için, migren hastalığı yeteri kadar bilinmemekte ve bu sebeple tedavisi yapılmamaktadır. Bu durum; ilaç kötüye kullanımı başağrısı olarak tanımlanan ağrıkesicilerin neden olduğu başkabir tür baş ağrısının en sık nedenidir ve mide, karaciğer ve böbreğin gördüğü hasarın yanı sıra asıl olarak tedavisi zorlaşmış kronik migren ağrılarına yol açmaktadır. Eğer düzenli olarak migren atakları ve belirtileri yaşıyorsanız bunları kayıt etmekte fayda vardır. Baş ağrılarınızın ataklarının ve şiddetinin değiştiğini düşünülüyorsa mutlaka en kısa sürede nöroloji uzmanına görünülmelidir.
PEKİ BESLENME?
Yaşam kalitesini düşüren ve günlük yaşam aktivitelerini kısıtlayan hastalık olan migren ile ‘beslenme’ arasında karmaşık bir ilişki vardır. Besinler içerdikleri bazı maddelerin vazokonstriktör veya vazodilatör etki yapmasıyla sinir yollarını etkileyerek ağrı oluşturabilmektedir. Migrene ilişkin akut veya önleyici tedaviler olmasına karşın hastaların tedavisinde beslenme önemli bir parça olarak görülmektedir. Sıklıkla monosodium glutamat (hidrolize maya ekstreleri, hidrolize bitkisel proteinler, doğal tatlandırıcılar gibi), nitrit (koruyucu madde içeren etler, sosisli sandviç); tiramin içerenler (şarap, peynir); feniletilamin (çikolata, sarımsak, soğan, kabuklu çerezler) içeren besinler potansiyel tetikleyici faktörlerdir. Bunları içeren besinler migreni tetikleyen muhtemel sebeplerdir. Örneğin: acılı/baharatlı besinler, maya/mayalı yiyecekler, tatlandırıcı (aspartam vb.), yağlı yiyecekler, turunçgiller, turşu, sirke, çikolata, fındık, işlenmiş ürünler (sosis/salam/ pastırma/pastırma vb.), bakla, çiğ soğan, incir, muz, domates, tropik meyveler (avakado/ ananas vb.), süt, peynir, tütsülenmiş et ve balık, diyet soda, çay, kafeinli içecek (neskafe vb.), alkollü içecekler (kırmızı şarap vb.) migren ataklarını tetikleyebileceğinden dikkatli olunmalıdır. Ayrıca öğünlerin atlanmaması sonucu oluşan açlık ile kan şeker düşüklüğü migren ataklarını tetikleyebilir.