Kur’an-ı Kerim’de yaklaşık yirmi üç yerde yetimler hakkında ayetler mevcut olup, onlara özel ilgi ve koruma gösterilmesi istenmiş, haklarının korunması için ayrıntılı sayılabilecek hükümler belirlenmiştir. İslâm’ın yetimlere ilişkin konularda yaptığı vurgunun, hem yetimleri, hem öksüzleri, hem de annesi babası tarafından terk edilen, kimsesiz, yurtlarından çıkartılmış, ailelerinden herhangi bir şekilde uzaklaştırılmış, muhtaç durumdaki bütün çocukları kapsadığını söyleyebiliriz. Biz bu yazımızda da yetimler ifademizle; hem yetimleri hem de öksüz, kimsesiz, bakıma, ilgiye, sevgiye muhtaç; istismara açık vatanlarından uzaklaştırılmış eğitim ve öğretimden mahrum bırakılmış tüm çocukları kastetmekteyiz. Yaşamın kendisinin imtihan olduğu bir dünyada çeşitli şekillerde imtihana tabi tutulmamız kaçınılmazdır. Kur’anı Kerim’de pek çok ayette dünyanın boş bir amaç uğruna yaratılmadığı bilakis bizlerin iyi ve güzel ameller yapması için dünyanın bir imtihan yeri olduğu vurgulanmıştır.Bu nedenle müminler zaman zaman çeşitli imtihanlara dünyada tabi tutulurken en zor olanşekli de bu imtihanın babasız ve annesiz olma durumudur. Acıların nefretlerin savaşların olduğu bir dünyada kimsesizlerin kimsesi olmak, onlara sıcak bir yuva ortamı hissettirmek, gücüyeten her mümin için bir ödevdir. Babasız ve annesiz kalan birinin dünyasını anlamaya çalışmak, okula giderken servisten ona elini sallayacak bir annesinin olmaması, okulundan talep edilen bir ihtiyacını karşılayacâk bir babasmın olmaması, parklarda onu izleyecek ve ona zaman zaman iştirak edecek anne- babasının olmaması, ateşlendiğinde onun başında uyumadanona sevgiyle, şefkatle alnına ıslak bir bez koyarak onu bekleyen bir annesinin olmaması vb. yaşanabilecek vakalar herhalde sınavların en zor olanıdır. Böylesi durumlarda sokaklarda veyahut yaşamın herhangi bir kısmında onlarla duygudaşlık yapmak,onları anlamaya çalışmak çok önemlidir. Ayrıca hatırlanacağı üzere Diyanet İşlerin Başkanlığının 2014 yılı Ramazan temasını “Kimse Kimsesiz Kalmasın Bu Ramazan ve Her Zaman”olarak belirlemesi, çok anlamlı ve isabetli olurken bu sene de Kutlu Doğum Temasının “Hazreti Peygamber, Birlikte Yaşama Ahlakı veHukuku”olarak belirlenmiş olması çokgüzel ve anlamlı olmuştur. Zira dünyevileşmenin arttığı bir yaşamda zaman zaman unutabildiğimiz şefkat, merhamet, dostluk ve kardeşlik ve birlikte yaşama şuuru gibi evrensel ve yüce güzel gayeler tekrar zihnimizde bu gibi etkinliklerle hatırlanıyor. Buna benzer çalışmalar sayesinde İslam Dünyasında Irak’ta, Şam’da, dünyanın muhtelif yerlerinde yetim ve öksüz kalan çocuklar hakkında, unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizi yeniden harekete geçmektedir. Bu cümleden hareketle her mümin tüm yaşamında Hz. Hamza gibi hayrın önünde hep miftah olmalıdır.
Bu nedenle yetim çocukların problemleriyle yakından ilgilenmek, birey ve toplum olarak hepimizin görevidir. Kur’an-ı Kerim’de onların bizler için bir imtihan olduğu bilgisi, onlara olan ilgi ve alâkamız, sevgimiz, merhametimiz Yüce Yaratıcının katında ahirette mutlaka ayrı bir değer olarak karşımıza çıkacağı bildirilmektedir. Öyle olduğu içindir ki, Kur’an, yetimlerle ilgili pek çok ayetinde, Allah’a iman ve ibadet konularına yer vermiş, yetimlerin itilip kakılması ve onlara karşı ilgisiz davranılmasmı kınamış, yetimlerin küçümsenip kendilerine kötü muamelede bulunulmasını yasaklamıştır. Yine İslâm’da yetimlerle ilgili olarak müminlere hitaben; onlara iyilik yapmak, kollayıp gözetmek âdil davranmak, yedirip içirmek infakta bulunmak emredilmektedir. Bunun yanı sıra yetimliği bizzat yaşamış olan Hz. Peygamber, birçok hadisinde yetimlerin hukuku üzerinde hassasiyetle durmuştur. Allah Resulü’nün “Allahım! Ben yetimin ve kadının, bu iki zayıf insanın hakkını ihlâl etmekten insanları şiddetle sakındırıyorum''' buyurduğu, bir defasında şahadet parmağı ile orta parmağını birleştirerek, “Yetimi koruyup gözetenle cennette böyle yan yana olacağız” buyurduğu nakledilmektedir. Resûlullah ayrıca Allah rızası için yetimin başını okşayan kimseye elinin dokunduğu her saç teli kadar sevap verileceğini bildirmiştir. Yirmi birinci yüzyılın yaşandığı günümüzde çocuklarımızın yetim kaldığı bildirilmektedir. Ayrıca boşanmaların artması, ailelerin dağılması öksüz ve yetimlerin sayısını artıran ayrı etkenlerdendir. UNİCEF rakamlarına göre 210 milyon civarı yetim var. Fakat 52 ülke bu rakama dâhil değil. Onlarla birlikte 2015 yılında yetimlerin sayısının 400 milyona kadar ulaşacağı ifade edilmektedir. Söz konusu yetimlerin en fazla olduğu ülkelerin başında bizimle aynı dînî hissi paylaşan ülkelerin çokluğu, dikkat çekmektedir. İslam şuurunun hissedildiği bu diyarlarda öteden beri tesis edilen eski adıyla Darulfunun/Daruleytam adlı kurumlar hep var olagelmiştir. Buradaki yavrularımızın başını okşama görevi, sorumluluk sahibi bireyler tarafından; yani bizler tarafından yapılması gerekmektedir. Söz konusu yavrularımızın buradaki ihtiyaçlarının, sadece ’yeme-içme, giyinme ve barınmadan ibaret olmadığı iyi bilinmektedir. Onların aynı zamanda mânevî ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması da çok büyük önem arz etmektedir. Aksi halde manevi yalnızlık içinde sorunlarıyla başbaşa kalabilmektedir yetimler Bunun yanısıra Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), evlerin en hayırlısının, içinde kendisine iyi bakılan bir yetimin bulunduğu evin olduğu, en kötüsü ise kendisine iyi davranılmayan bir yetimin bulunduğu ev olarak tarif etmiştir. Onun için hep birlikte yetimlere sahip çıkmalı, şefkatli anne kucağını hissetmek isteyenlere, bir yuva özlemi çekenlere karşı üzerimize düşen görevi yerine getirmeliyiz. Nitekim bir gün kalbinin katı olduğunu ifade eden bir sahabiye Sevgili Allah Rasülünün (s.a.s), “Yetimin başını okşa, fakiri doyur” tavsiyesini, kendimize örnek edinmeliyiz. Bu tavsiyenin içerisinde, oluşturulmaya çalışılan hakikat; kardeşliğin, birlikteliğin ve herkese hak ettiği değerin verilerek inançlı kimselerde merhamet duygularının sürekli korunup destelenmesidir. Herkesin gözyaşına bakılması ve onun dinmesi için çaba gösterilmesidir.
(Konya İl Müftülüğü Bir Arada Yaşama Ahlakı Kitabından alıntı yapılmıştır.)