Hikâyeleri insanlar yazar ama gün gelir o hikâyeler döner insanları yazmaya başlar.
Hikâyenin dışında kalanlar ve dışında tutulunlar unutulurlar.
Ancak bu unutuş zahiridir.
Hikâyenin dışına atılanlar bir gün çıkagelirler ellerinde yeni hikâyelerle ve insanları buna inandırırlar.
Çünkü önceki hikâyenin artık verecek bir şeyi kalmamıştır.
Bu güne kadar bu ülkede çok hikâyeler yazıldı, biri bitti hemen bir diğerini başlattılar.
1990’lı yıllar sermayenin el değişiminin en sert ve acımasız çatışmalarının yılları olduğundan “hikâyesiz” yıllardır.
Ve bu çatışmaların yarattığı dengesizliği umutsuzluğu fırsat bilen “işbirlikçi türedi sermayenin” taşeronları yeni bir hikâye ile toplumun karşısına çıktılar ve iktidar oldular.
Böylece tarihimizin son 18 yılına damgasını vuran AK Parti dönemi başlamış oldu.
Bu yeni hikâyenin insanlara özgürlük, demokrasi, AB standartları, zenginlik getireceğini sananlar, şimdi görüyorlar ki bu hikâye yokluk, yoksulluk, soygun, talan ve küresel şirketlerin egemenliği ile sömürülüyorlar.
“Atatürk döneminin çağdaşlık, aydınlanmacı hikâyesinden sonra yazılan tüm hikâyelerin sermaye tarafından yazılan, emekçilerin ve yoksul insanların soyulmasına dönük hikâyeler olduğunu artık halkta, emekçiler de görmektedir.”
Şimdi başta CHP olmak üzere toplumsal muhalefetin siyasal önderleri toplumun önüne “yeni bir hikâye” koymaya çalışıyor.
Ve her yeni hikâye ile öğretilmiş ezberler bozuluyor…
Ezberler bozuldukça ve yeni ufukları ortaya koyan hikâyeler ortaya çıktıkça feryat ediyorlar…
“Hain…”
Oysa bu ülkeyi de bu kenti de “sevmenin, sahip çıkmanın” tarifi yeniden yapılabilir…
Bu mümkündür…
Merkezinde insanı seven, emekçilere insanca yaşama standartları getiren, özgürlükçü ve demokrat bir tarifi yeniden yapabiliriz.
Bunun için farklılıklarımızı zenginlik olarak kabul edip el ele ve gönül gönüle birlik ve dayanışmayı gerçekleştirmek gerekir.
Laik demokrasi içinde özgürce ve insanca yaşama müştereklerinde bir araya gelinmelidir, tıpkı “Gezi Protestosunda ve Adalet Yürüyüşünde” bir araya gelindiği gibi…
İşte önümüzdeki CHP Kurultayına ve CHP İl Kongresine bu anlamda bakılmalıdır.
Kurultay, ülkenin önüne yeni bir dünyanın mümkün olduğunu belirten bir hikâye ve İl Kongresi de bu bağlamda “Antalya’nın önüne yeni bir hikâye koyabilmelidir.”
Kimin il başkanı olacağından çok, kimin bu kentin insanlarının önüne yeni bir hikâye koyacağı önemlidir…
“Artık bu kenti kendi eviymiş gibi gören ve her şey benden sorulur diyen, eli her partinin içinde olan baronların yazdığı hikâyeler son bulmalı…”
Bunu, daha önceleri yazdığım gibi bir il başkanı değil, bu kente lider olacak bir il başkanı yapabilir…
Umarım ve dilerim ki CHP İl Kongresi, böyle bir lider üretsin ve bu liderle kadrosu da bu kent için el birliği ile yeni bir hikâye yazabilsin…