İnsanlar şu virüs belasını nasıl atlatırım diye hesap yaparken dikkatlerden kaçan ve salgın sonrasını alt üst edecek çok ciddi gelişmeler yaşanıyor.
Bir şeyin izahı çok zor…
Dünya pandemi ile sınırlarını kapatmışken, uluslar arası ekonomik faaliyetler, üretim ve ticaret durma noktasındayken nasıl oluyor da dolar 1 Ocak 2020’de 5.95 TL iken bugün itibariyle 6.78 TL oluyor?
Dünyada kayda alınacak bir ekonomik faaliyet yokken, nasıl oluyor da Türk Lirası dolar karşısında 3 ay içinde yüzde 11’lik değer kaybına uğruyor?
“Belli ki iktidar, kara günler için saklanan dolarları harcadığından şimdi karşılığı olmayan para basmaktadır…
3 ay sonra salgın zinciri kırıldığında ve sosyal hayata yeniden dönüldüğünde karşılıksız para basılmasının sonucunda bu değer kaybı daha da artarak enflasyon denen illeti azdırmayacak mı?”
Evinden yeni çıkıp para kazanmak için hayata yeniden başlayacak olan insanlar bu hayat pahalılığı karşısında nasıl yaşayacaklar?
Bu gelişmelerin bir başka boyutu ise, işsizlik denen belanın ülkeyi bir başka biçimde kasıp kavuracağını görmek için kâhin olmaya gerek yok.
Evlere kapanmadan önce yüzde 13 olarak açıklanan işsizliğin, sosyal hayatın yeniden başlaması ile birlikte yüzde 20’lere tırmanması kaçınılmaz bir hakikat olarak orta yerde durmaktadır.
Ekonominin çarklarını hızlandırmak için gerekli olan sıcak para uzunca bir süre gelmeyecektir.
Çünkü gelişmiş ülkeler bu salgının hasar bilançosunu yaparken öncelikle kendi yaralarını sarmaya uğraşacağından kimse bize bir dolar bile vermez, veremez…
Ekonominin kaçınılmaz temel kuralı olan arz-talep dengesi ve arzın, talep yoğunluğunu karşılayamaması sonucunda yeni ve belki de daha derinden, virüs krizini aratacak bir krizi yaşayacağımız da bir hakikattir.
Tüm bunlardan daha da önemlisi “gıdada yaşayacağımız ciddi daralmalardır…”
Büyük ölçüde tahıl ithal ettiğimiz Rusya, ABD ve Avrasya ülkelerinden yapacağımız ithalat durma noktasında olacaktır.
Çünkü bu ülkelerde stoklarını önce kendi halkına kullandıracaklarından, ithalat için yeni tarım dönemini beklemek zorunda kalacağız.
İç üretim için ise pek parlak durumda değiliz.
Çünkü en önemli tarım girdisi olan gübre, tohum ve kimyasal ilaçların ithalatçısıyız.
Bunları ithal ettiğimiz ülkelerde salgın nedeniyle üretim durma noktasında olacağından tarımsal gübre, tohum ve ilaçların ithalatı pek kolay olmayacaktır.
Kaldı ki bu girdileri dolar üzerinden yaptığımızdan, karşılıksız para basılmasının sonucunda doların, TL karşısındaki değer artışı bu tarımsal girdileri pahalı bir duruma getireceğinden korkarım bir kg nohutu 50 TL ye alabileceğiz…
“Bu arada tarımda yaşayacağımız bu sıkıntılı duruma dikkat çekmek için boş arazilere mısır eken Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’ın bu çabasını takdirle karşıladığımı da belirtmek isterim…”
Kısacası, salgın krizinin yaratacağı ekonomik sıkıntıların bedelini, tıpkı virüs salgınında olduğu gibi yine küçük işletmeler, esnaf ve emekçiler ödeyecektir.
Her krizden bir fırsat yaratan iktidarın sayesinde ne bankalar ne de büyük sermaye en küçük bir hasar bile almayacaktır.
Çünkü sosyal politikaları olmayan neoliberal kapitalizmin temel yasası budur…
Hele 3 ya da 6 ay sonra yaşanacakları hiç düşünmek bile istemiyorum.
Mart ayı başında salgına karşı açıklanan önlemlerde; banka kredileri, borçları, kredi kartları, su, elektrik, doğalgaz ve hatta işyeri/konut kiralarını 3 ile 6 ay arasında ertelendiği ve ödemelerin bu süre sonunda yapılacağı belirtilmişti
Dünya ekonomi dengelerinin alt/üst olmasıyla bundan en derin etkilenecek ülkemizde karşılıksız para basılmasıyla dövizin fırlamasının yaratacağı hayat pahalılığı ve işsizlik karşısında, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan emekçiler bu ödemeleri aylık olarak zaten zar/zor yapıyorken, 3 ya da 6 ay sonrasına ertelenen bu ödemeleri nasıl yapacaklar?
Umuyorum ve diliyorum ki, siyasi iktidar bunları görüyor ve gerekli önlemleri şimdiden alıyordur…