Ekonomide yaşanan kriz sonunda Cumhur İttifakının, seçim propagandasının merkezine hamaseti yerleştirmesi kaçınılmazdı.
Öylede oldu nitekim.
Beka meselesi işleniyor…
Sistemin sorgulanacağı işleniyor…
Bunlarla beraber CHP’nin şimdiye dek olmayan iktidarının olmayan icraatları dile getiriliyor…
“Bizler ve onlar” biçiminde dile getirilen en çirkin ayrıştırıcı dil kullanılıyor…
Her Kürt “terörist”
Her Alevi “dinsiz”
Her solcu “vatan haini”
Muhalefet mensupları “düşman”
Türbansızlar “fahişe”
Hal komisyoncuları, kamyoncular ve AVM’ler “AK Parti ve Erdoğan düşmanı…”
Vs…vs
Listeyi daha da uzatabiliriz…
Bu dil gerçekten tehlikeli…
Böylesine nefret diliyle sürdürülebilir bir yönetim biçimini ortaya koymak çok zor.
Ötekileştirilen milyonlarca insan seçim sonrasında yine bu ülkede yaşamayacak mı?
Bu dil belki size fazladan birkaç belediyeyi kazandırabilir ama uzun vadede bu ülkenin kardeşliğine, dostluğuna, barışına derin bir fay hattı açmayacak mı?
Şimdilerde bu dille HDP üzerinden CHP’yi ve İYİ Parti’yi vurmaya çalışıyorlar…
Ne yaptı HDP?
Batı illerinde aday çıkarmayacağız, muhalefetin adaylarına oy vereceğiz diye bir karar aldı…
“Ve bu karar üzerine HDP Antalya yönetimi de Büyükşehir ve Kepez’de CHP adaylarını destekleyeceklerini açıkladı…”
Bu açıklamaya AK Parti yönetiminden ve Türel’den tepki gelmedi ama onların yerel unsurları kimi gazeteciler aracılığı ile “bakın gördünüz mü, teröristlerle işbirliği yapıyorlar…” şeklindeki yazılarıyla CHP içindeki ulusalcıları ve İYİ Parti içindeki ülkücüleri ürkütmeye ve kışkırtmaya çalışıyorlar…
Bu acizliğin son çırpınışlarıdır.
Ne yani Muhittin Böcek ve Murat Dinç’in, “hayır kardeşim sizlerin oyunu istemiyoruz” demeleri mi gerekirdi?
Hiçbir partinin oyu hiçbir kimsenin ipoteğinde değildir.
Kaldı ki, görüştüğüm ulusalcı CHP’liler de İYİ Partili ülkücülerde HDP’nin bu desteğinden rahatsız olduklarını beyan etmediler…
Aksine memnuniyetlerini ifade ettiler…
Daha dün kadar yakın zamanda Öcalan’ın manifestosu Diyarbakır meydanında milyonlara okunurken “AK Parti teröristlerle işbirliği yapıyor” demiyordunuz…
Oslo’da devletin görevlendirdiği yetkililer PKK ile görüşmeler yaptığında “ AK Parti vatan hainidir” de dememiştiniz…
Öcalan’ın “Erdoğan’ı biz iktidar yaptık ve iktidarda kalmasını sağladık” dediğinde de hiç biriniz ayağa kalkıp bu bir beka sorunudur diye haykırmamıştınız…
Şimdi ne oldu da diliniz zehir saçmaya başladı?
Turizme zarar vermesin diye büyük bir hassasiyetle kentte meydana gelen olumsuzlukları yazmamaya özen gösteren gazetecilerin, toplumsal ayrıştırmaya neden olacak kışkırtmalara da en az turizm kadar özen göstermeleri gerekmez mi?
“HDP’ye oy veren ve bu kentin yerleşik sakinleri olan Kürtlerin, bir turist kadar önemi yok mudur?”
Seçim döneminde olalım, olmayalım toplumun sağduyusunu temsil ettiklerinden iktidarın kullandığı ayrıştırıcı ve kışkırtıcı dili kullanmamaları gazetecilerin misyonlarının gereğidir…
KUTU İÇİNDE
Değerli dostum “Mahmut Çelik’in” geçenlerde sosyal medya üzerinden paylaştığı bir yazıyla, iktidarın toplumsal ruh yapımızı ne hale getirdiğini öyle güzel anlatmış ki sizlerle paylaşmak istedim…
“Farkında mısın,
Sokakta ki bir birimize gülen yüzümüzü selamımızı
alıyorlar elimizden…
Kahvede tavla oynarken ki takılmalarımızı neşemizi
Kimliğine mezhebine bakmadan yaptığımız alış verişi
alıyorlar elimizden…
Acılı günlerimizde bir birimize destek, derman oluşumuzu,
Cenazelerimizde yan yana saf tutuşumuzu
Düğünlerde kol kola halaya duruşumuzu
Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında ki ruhu
Yedi düvele diz çöktüren haklı gururu
alıyorlar elimizden…
Farkında mısın,
Allah korusun doğabilecek bir afette acıları sarmakta
Emperyalist bir saldırıda “vatan Savunması”nda
En ön safta yine yan yana yer alabilmemizi
alıyorlar elimizden…
Seçim gibi en demokratik hakkın kullanımı öncesinde
Muktedirlerin dilinde “cumhur” “millet” “beka” “zillet” söyleminde
Bizi bölüyorlar bir birimize düşman yapıyorlar
bizi bizden alıyorlar farkında mısın…
Farkında değilsen olmalısın..."
Öylede oldu nitekim.
Beka meselesi işleniyor…
Sistemin sorgulanacağı işleniyor…
Bunlarla beraber CHP’nin şimdiye dek olmayan iktidarının olmayan icraatları dile getiriliyor…
“Bizler ve onlar” biçiminde dile getirilen en çirkin ayrıştırıcı dil kullanılıyor…
Her Kürt “terörist”
Her Alevi “dinsiz”
Her solcu “vatan haini”
Muhalefet mensupları “düşman”
Türbansızlar “fahişe”
Hal komisyoncuları, kamyoncular ve AVM’ler “AK Parti ve Erdoğan düşmanı…”
Vs…vs
Listeyi daha da uzatabiliriz…
Bu dil gerçekten tehlikeli…
Böylesine nefret diliyle sürdürülebilir bir yönetim biçimini ortaya koymak çok zor.
Ötekileştirilen milyonlarca insan seçim sonrasında yine bu ülkede yaşamayacak mı?
Bu dil belki size fazladan birkaç belediyeyi kazandırabilir ama uzun vadede bu ülkenin kardeşliğine, dostluğuna, barışına derin bir fay hattı açmayacak mı?
Şimdilerde bu dille HDP üzerinden CHP’yi ve İYİ Parti’yi vurmaya çalışıyorlar…
Ne yaptı HDP?
Batı illerinde aday çıkarmayacağız, muhalefetin adaylarına oy vereceğiz diye bir karar aldı…
“Ve bu karar üzerine HDP Antalya yönetimi de Büyükşehir ve Kepez’de CHP adaylarını destekleyeceklerini açıkladı…”
Bu açıklamaya AK Parti yönetiminden ve Türel’den tepki gelmedi ama onların yerel unsurları kimi gazeteciler aracılığı ile “bakın gördünüz mü, teröristlerle işbirliği yapıyorlar…” şeklindeki yazılarıyla CHP içindeki ulusalcıları ve İYİ Parti içindeki ülkücüleri ürkütmeye ve kışkırtmaya çalışıyorlar…
Bu acizliğin son çırpınışlarıdır.
Ne yani Muhittin Böcek ve Murat Dinç’in, “hayır kardeşim sizlerin oyunu istemiyoruz” demeleri mi gerekirdi?
Hiçbir partinin oyu hiçbir kimsenin ipoteğinde değildir.
Kaldı ki, görüştüğüm ulusalcı CHP’liler de İYİ Partili ülkücülerde HDP’nin bu desteğinden rahatsız olduklarını beyan etmediler…
Aksine memnuniyetlerini ifade ettiler…
Daha dün kadar yakın zamanda Öcalan’ın manifestosu Diyarbakır meydanında milyonlara okunurken “AK Parti teröristlerle işbirliği yapıyor” demiyordunuz…
Oslo’da devletin görevlendirdiği yetkililer PKK ile görüşmeler yaptığında “ AK Parti vatan hainidir” de dememiştiniz…
Öcalan’ın “Erdoğan’ı biz iktidar yaptık ve iktidarda kalmasını sağladık” dediğinde de hiç biriniz ayağa kalkıp bu bir beka sorunudur diye haykırmamıştınız…
Şimdi ne oldu da diliniz zehir saçmaya başladı?
Turizme zarar vermesin diye büyük bir hassasiyetle kentte meydana gelen olumsuzlukları yazmamaya özen gösteren gazetecilerin, toplumsal ayrıştırmaya neden olacak kışkırtmalara da en az turizm kadar özen göstermeleri gerekmez mi?
“HDP’ye oy veren ve bu kentin yerleşik sakinleri olan Kürtlerin, bir turist kadar önemi yok mudur?”
Seçim döneminde olalım, olmayalım toplumun sağduyusunu temsil ettiklerinden iktidarın kullandığı ayrıştırıcı ve kışkırtıcı dili kullanmamaları gazetecilerin misyonlarının gereğidir…
KUTU İÇİNDE
Değerli dostum “Mahmut Çelik’in” geçenlerde sosyal medya üzerinden paylaştığı bir yazıyla, iktidarın toplumsal ruh yapımızı ne hale getirdiğini öyle güzel anlatmış ki sizlerle paylaşmak istedim…
“Farkında mısın,
Sokakta ki bir birimize gülen yüzümüzü selamımızı
alıyorlar elimizden…
Kahvede tavla oynarken ki takılmalarımızı neşemizi
Kimliğine mezhebine bakmadan yaptığımız alış verişi
alıyorlar elimizden…
Acılı günlerimizde bir birimize destek, derman oluşumuzu,
Cenazelerimizde yan yana saf tutuşumuzu
Düğünlerde kol kola halaya duruşumuzu
Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında ki ruhu
Yedi düvele diz çöktüren haklı gururu
alıyorlar elimizden…
Farkında mısın,
Allah korusun doğabilecek bir afette acıları sarmakta
Emperyalist bir saldırıda “vatan Savunması”nda
En ön safta yine yan yana yer alabilmemizi
alıyorlar elimizden…
Seçim gibi en demokratik hakkın kullanımı öncesinde
Muktedirlerin dilinde “cumhur” “millet” “beka” “zillet” söyleminde
Bizi bölüyorlar bir birimize düşman yapıyorlar
bizi bizden alıyorlar farkında mısın…
Farkında değilsen olmalısın..."