Yerelden küresele uzanan, insanlığın ortak bir gündemi oldu…
Korona salgını…
Dünya Sağlık Örgütü tarafından “pandemik” olarak ilan edilen bu küresel salgınla elbette başa çıkılacaktır…
Çünkü “hayatta en hakiki mürşit bilimdir…”
İnsanlık tarihi boyunca bilisel çalışmalar her zaman insanlığa tebelleş olan musibetleri ortadan kaldırmada başarılı olmuştur ve yine olacaktır…
Elbette her musibet gibi korona da hasar verecek ve veriyor da…
Asıl sorun, salgının vereceği hasarı en aza indirecek önlemlerin alınmasında gösterilecek basirettir.
Bu basireti sadece devleti yönetenlerin değil, halkın da göstermesi gerekmektedir.
Halkın ve devlet yönetiminin birlikte, üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirilmesinde ne kadar başarılı olunursa salgının vereceği zarar da o kadar az olur.
Halkın üzerine düşen sorumluluk “eve kapanmak…”
Bir çeşit sosyal hayattan uzaklaşmaktır…
Bireysel olarak da uzmanların açıkladığı gibi temizliğe son derece dikkat etmektir…
Devleti yönetenlerin sorumluluğu ile salgının yangın gibi yayılmasını engellemek ve tedavi, karantina gibi süreçleri çok iyi ve şeffaf bir şekilde yürütmesidir…
Ancak ben bu salgının yarattığı yeni yaşama ilişkin bazı tespitlerimi anlatmak istiyorum.
İnsanların büyük çoğunluğu eşiyle çocuklarıyla ya da yakınlarıyla beraber evdeler…
Salgın öncesinde olduğu gibi sabah telaşı, işe yetişme derdi ile ve hay huyu yok artık…
Tempolu bir hayat tarzının yerini daha yavaş yaşanan bir tempo aldı…
Televizyon haberleri sonrasında biraz kitap okuma ve birazda sosyal medyada takılmak zamanınızı tüketmedi değil mi?
Kalan zamanda ne yapacağınızı düşünürken sabah karanlığında koşar adım çıktığınız evinizde çocuklarınızı bile göremiyorken şimdi onlarla beraber kahvaltı yapmanın keyfini keşfettiniz…
Daha dikkatle bakarak çocuklarınızın, eşinizin günlük hayatın kaygılarından dolayı göremediğiniz birçok yeni yanlarını görüyor ve şaşkın bir keyif içindesiniz…
Asansörde bir selamlaşamadığınız komşularınızla şimdi gülümseyerek sohbet etme imkânlarına şaşırıyorsunuz…
Belki de utangaç bir sesle komşunuzu davet edip binanın altındaki küçük yeşil alanda onlarla çay içmenin ve sohbetin keyfini çıkarmanın yolunu arıyorsunuz…
Bir arkadaşım var.
Emekli olmuştu epeydir…
Her sohbetimizde köyünden söz eder, çocukluk günlerinde yaşadığı köyünü anlatırdı.
Dün beni aradı…
“Kardeş ben gidiyorum…” dedi…
“Hayırdır ya nereye?” dedim…
“Köyüme gidiyorum. Bu koca şehirde mikrop kapacağım diye kıvranmaktansa köye gider bağ-bahçe özgürce dolaşırım. Akrabalarımla geçmişi yeniden yaşama fırsatını bulurum…
Hazır önümüzde bahar, mis gibi kokar şimdi toprak…”
Ne diyeyim…
Kıskandım…
Koronanın yaşam tarzımıza yaptığı olumlu etkileri, salgın sonrası unutmamak gerek…