Önceki gün İYİ Parti merkez sağın partisi olabilir mi, diye bir yazı yazmış ve bunun olabilmesi için bazı şartların yerine gelmesi üzerinde durmuştum.
Merkez sağ bir parti olabilmek için öncelikle liberal demokrasi ile İYİ Partinin tanışması gerekir.
Rekabetçi kapitalist dönemin siyaset ürünü olan liberal demokrasi, Demokrat Parti döneminde mümkün olduğu kadar uygulanabilmişti.
CHP’nin tek parti döneminde liberal politikaları uygulamaması sonucunda CHP içinde yer alan “Celal Bayar, Adnan Menderes” başta olmak üzere diğer liberal düşünceden yana olanlar ayrılmış ve Demokrat Partiyi kurmuşlardı.
Liberal demokrasi ekonomik alanda özel sermayeye sınırsız alan sağlanırken, kişi hak ve özgürlüklerinde de olabildiğince geniş bir alan sunmayı esas alır.
Demokrat Parti, ilk iktidar döneminde bunu büyük ölçüde başarmışken ikinci iktidar döneminden itibaren özellikle özgürlükler alanında ülkeye sıkıntılı bir süreç yaşatmış, sonuçta 27 Mayıs 1960 darbesi ile karşılaşmıştı…
***
1960 darbesinden sonra Demokrat Partinin yerine kurulan Adalet Partisi 12 Mart 1971 darbesine kadar tek başına iktidar olduğu dönemde Demokrat Parti gibi liberal demokrat bir tavırla ülkeyi yönetmiş ancak darbe sonrası “özgürlükçü” yanını terk ederek ardılı olduğu Demokrat Partinin son dönemleri gibi gerici bir karakter göstermiştir.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra kurulan ANAVATAN Partisi ve Özal, dünya ölçeğinde evrim geçiren liberalizmin yeni türevi olan “neoliberal” politikaları büyük ölçüde uygulamayı başardı.
Devletin ekonomiden çekilmesi ve kamuya ait tüm varlıkların özel sermayeye aktarılması olarak özetlenen bu yeni liberal politikalar, yerli sermayenin küresel sermaye ile entegrasyonu sağlamıştı.
“Neoliberalizm, ekonomide bu değişikliği sağlarken, kişi hak ve özgürlüklerinde tarihsel kökleriyle örtüşmeyen bir gerici çizgiye çekilmiştir.”
AK Partinin 17 yıllık iktidarında, ekonomide yaşanan sermaye transferlerini ve özgürlüklerin tırpanlanması neoliberal politikaları net olarak göstermektedir…
Kısacası; ekonomide liberal anlayışın önü belirli sermaye grupları için sınırsız açılırken, özgürlükler konusunda gerici bir çizgiye oturması ülkeyi tıkanma noktasına sürüklemiştir…
***
Bu tıkanıklığı CHP, sosyal demokrat kimi politikalarıyla aşma çabası içerisinde.
Ancak tam da bu noktada Türkiye’de neoliberal politikalar yerine gerçek anlamda “liberal demokrasiyi” uygulayacak bir merkez sağ partiye olan ihtiyacı net olarak ortadadır.
İYİ Parti bu misyonu gerçekleştirmek istiyorsa, özgürlükler alanında birkaç hamleyi yapmak durumundadır.
Bu hamlelerin başında “Kürt meselesine” olan tavır ciddi önem taşımaktadır.
Kürt seçmenlerin büyük çoğunluğunun oyunu alan HDP ile “soğuk da olsa bir iletişimi” sağlayabilecek yolları bulmalı, iktidarın söylemi olan “HDP eşittir PKK anlayışı aşılmalıdır.”
Öcalan’ın “tarafsız kalın” çağırı yapan mektubuna rağmen HDP’nin İstanbul’da, 31 Mart’ta ise Adana’da, Mersin’de, Antalya’da ve Ankara’da sağladığı destek önemsenmelidir.
3 Ağustos’ta yapılacak kurultayda “liberal demokrat bir kimlik” öne çıkarılır ve buna uygun olarak kişisel ve kitlesel özgürlük taleplerine sıcak bakılırsa İYİ Parti, gerçekten bu ülke için ciddi bir şans olabilir.
***
İYİ Parti eğer bu değişimi sağlayamaz liberal demokrat bir parti kimliğini toplumun önüne koyamazsa ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır.
Kimliksiz kalmış bir İYİ Parti, giderek sarsıntılar geçirecek olan AK Partiden umudunu kesen seçmenlerden yeterli ilgiyi göremeyecektir.
Merkez sağ bir parti olabilmek için öncelikle liberal demokrasi ile İYİ Partinin tanışması gerekir.
Rekabetçi kapitalist dönemin siyaset ürünü olan liberal demokrasi, Demokrat Parti döneminde mümkün olduğu kadar uygulanabilmişti.
CHP’nin tek parti döneminde liberal politikaları uygulamaması sonucunda CHP içinde yer alan “Celal Bayar, Adnan Menderes” başta olmak üzere diğer liberal düşünceden yana olanlar ayrılmış ve Demokrat Partiyi kurmuşlardı.
Liberal demokrasi ekonomik alanda özel sermayeye sınırsız alan sağlanırken, kişi hak ve özgürlüklerinde de olabildiğince geniş bir alan sunmayı esas alır.
Demokrat Parti, ilk iktidar döneminde bunu büyük ölçüde başarmışken ikinci iktidar döneminden itibaren özellikle özgürlükler alanında ülkeye sıkıntılı bir süreç yaşatmış, sonuçta 27 Mayıs 1960 darbesi ile karşılaşmıştı…
***
1960 darbesinden sonra Demokrat Partinin yerine kurulan Adalet Partisi 12 Mart 1971 darbesine kadar tek başına iktidar olduğu dönemde Demokrat Parti gibi liberal demokrat bir tavırla ülkeyi yönetmiş ancak darbe sonrası “özgürlükçü” yanını terk ederek ardılı olduğu Demokrat Partinin son dönemleri gibi gerici bir karakter göstermiştir.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra kurulan ANAVATAN Partisi ve Özal, dünya ölçeğinde evrim geçiren liberalizmin yeni türevi olan “neoliberal” politikaları büyük ölçüde uygulamayı başardı.
Devletin ekonomiden çekilmesi ve kamuya ait tüm varlıkların özel sermayeye aktarılması olarak özetlenen bu yeni liberal politikalar, yerli sermayenin küresel sermaye ile entegrasyonu sağlamıştı.
“Neoliberalizm, ekonomide bu değişikliği sağlarken, kişi hak ve özgürlüklerinde tarihsel kökleriyle örtüşmeyen bir gerici çizgiye çekilmiştir.”
AK Partinin 17 yıllık iktidarında, ekonomide yaşanan sermaye transferlerini ve özgürlüklerin tırpanlanması neoliberal politikaları net olarak göstermektedir…
Kısacası; ekonomide liberal anlayışın önü belirli sermaye grupları için sınırsız açılırken, özgürlükler konusunda gerici bir çizgiye oturması ülkeyi tıkanma noktasına sürüklemiştir…
***
Bu tıkanıklığı CHP, sosyal demokrat kimi politikalarıyla aşma çabası içerisinde.
Ancak tam da bu noktada Türkiye’de neoliberal politikalar yerine gerçek anlamda “liberal demokrasiyi” uygulayacak bir merkez sağ partiye olan ihtiyacı net olarak ortadadır.
İYİ Parti bu misyonu gerçekleştirmek istiyorsa, özgürlükler alanında birkaç hamleyi yapmak durumundadır.
Bu hamlelerin başında “Kürt meselesine” olan tavır ciddi önem taşımaktadır.
Kürt seçmenlerin büyük çoğunluğunun oyunu alan HDP ile “soğuk da olsa bir iletişimi” sağlayabilecek yolları bulmalı, iktidarın söylemi olan “HDP eşittir PKK anlayışı aşılmalıdır.”
Öcalan’ın “tarafsız kalın” çağırı yapan mektubuna rağmen HDP’nin İstanbul’da, 31 Mart’ta ise Adana’da, Mersin’de, Antalya’da ve Ankara’da sağladığı destek önemsenmelidir.
3 Ağustos’ta yapılacak kurultayda “liberal demokrat bir kimlik” öne çıkarılır ve buna uygun olarak kişisel ve kitlesel özgürlük taleplerine sıcak bakılırsa İYİ Parti, gerçekten bu ülke için ciddi bir şans olabilir.
***
İYİ Parti eğer bu değişimi sağlayamaz liberal demokrat bir parti kimliğini toplumun önüne koyamazsa ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır.
Kimliksiz kalmış bir İYİ Parti, giderek sarsıntılar geçirecek olan AK Partiden umudunu kesen seçmenlerden yeterli ilgiyi göremeyecektir.