İstanbul’a Büyükşehir Başkanını değil de sanki Türkiye Cumhuriyetine Cumhurbaşkanı seçtik…
Çünkü yeni bir liderle tanıştı Türkiye…
Aday gösterildiğinde sadece İstanbul’da yüzde 17’lik bir tanınırlığı olan İmamoğlu, artık bütün Türkiye’de tanınıyor…
AK Partinin 17 yılda meydana getirdiği enkazın içinden bir umut doğdu ve bu umut bütün Türkiye’yi sardı.
“Ve o artık sadece CHP’lilerin değil, sistemden rahatsız olan ve itiraz eden herkesin buluştuğu bir adres oldu.”
Girdiği bütün seçimleri başarılı olduklarından ya da Erdoğan’ın karizmasından değil, “alternatifsizlikten” dolayı kazanan Erdoğan ve AK Partinin karşısında şimdi bir “alternatif” var…
Ve o alternatif, Erdoğan’ı da AK Partiyi de yenilgiye uğrattı.
Ancak bunu sadece İmamoğlu’nun güler yüzüne, siyasetteki yeni diline, sempatikliğine bağlamak ciddi bir haksızlık olur.
Bugün iyice su yüzüne çıkan toplumsal dalganın ilk halkası 28 Mayıs 2013 günü başlayan “Gezi Direnişi” ile ivme kazandı.
Adaletsizliği, yokluğu ve yoksulluğu, ayrıştırmayı, yolsuzluğu hak etmediğini fısıltı halinde söyleyenlerin itirazları ilk kez Gezi Direnişi ile yüksek sesle söylenmeye başladı.
Bütün ülkeye yayılan ve 8 milyon insanın kent meydanlarında buluşması ile başlayan bu dip dalgası, “Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü” ile gün yüzüne çıktı.
Demokrasiden, barıştan, adaletten yana olan tüm toplumsal kesimlerin kendisini ifade edeceği bir alan bulması ile her geçen gün daha da büyüdü itiraz edenlerin sayısı ve sesleri daha da yükseldi.
İlk sonuç 7 Haziran seçiminde alınmış, AK Parti iktidarı kaybetmişti.
Lakin muhalefetin iktidar için alternatif sunamayışı ile bu yenilgi o günlerde değerlendirilememişti.
Toplumsal muhalefetin ve itirazı olanların Gezi Direnişi ile başlayan yolculuğu, Adalet Yürüyüşü ile hız kazandı, bugün İstanbul dâhil yerel seçimde alınan sonuçlarla en yüksek noktasına ulaştı.
Nüfusun yüzde 70’ine yakınının yaşadığı kentlerde yerel yönetimler muhalefetin denetimine geçti.
“Varılan bu noktada hiç kuşku yoktur ki, Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü ve Anayasa Referandumundaki “partiler üstü” tavrı itirazı olan herkesi bir araya getirmede en etkili duruş olmuştur.”
İYİ Partiyi ve İYİ Partinin net tavır aldığı HDP’yi “demokrasinin kazanımı” çizgisinde bir arada tutma başarısı, Kılıçdaroğlu’na tarihteki hak ettiği yeri verecektir.
Gerek yerel seçimden ve gerekse İstanbul seçiminden söz ederken “Selahattin Demirtaş’tan” söz etmemek haksızlık olur ve adil değildir.
Son dakikada Öcalan’ın “tarafsız kalın” çağırısına rağmen, “tarafsızlık bitaraf olmaktır, biz demokrasinin yanında yer alacağız” açıklaması yapan ve HDP’yi İmamoğlu’na oy vermeye çağıran Demirtaş’ın bu tavrı, hem HDP’nin “Türk seçmen nezdinde” meşruluğunu sağlamada, hem de PKK ile mesafeli olduğunu göstermesi bakımından son derece önemlidir.
Bu süreç Türkiye halkını yeni bir siyaset alanı ile tanıştırdı.
Partiler üstü olan ama demokrasinin temel ilkelerinde bir araya gelen “beş benzemezlerin” birlikte ve omuz omuza ortak mücadele verdiği yeni bir siyaset alanıdır bu.
Bence bu yeni siyaset alanı, Türkiye’nin “yeniden kuruluşunun” mimarı olacak yapıyı içinden çıkarmıştır.
Henüz yolun başlangıcıdır bu ama önü açık ve geleceğe umutla bakılan bir yoldur bu.
Çünkü yeni bir liderle tanıştı Türkiye…
Aday gösterildiğinde sadece İstanbul’da yüzde 17’lik bir tanınırlığı olan İmamoğlu, artık bütün Türkiye’de tanınıyor…
AK Partinin 17 yılda meydana getirdiği enkazın içinden bir umut doğdu ve bu umut bütün Türkiye’yi sardı.
“Ve o artık sadece CHP’lilerin değil, sistemden rahatsız olan ve itiraz eden herkesin buluştuğu bir adres oldu.”
Girdiği bütün seçimleri başarılı olduklarından ya da Erdoğan’ın karizmasından değil, “alternatifsizlikten” dolayı kazanan Erdoğan ve AK Partinin karşısında şimdi bir “alternatif” var…
Ve o alternatif, Erdoğan’ı da AK Partiyi de yenilgiye uğrattı.
Ancak bunu sadece İmamoğlu’nun güler yüzüne, siyasetteki yeni diline, sempatikliğine bağlamak ciddi bir haksızlık olur.
Bugün iyice su yüzüne çıkan toplumsal dalganın ilk halkası 28 Mayıs 2013 günü başlayan “Gezi Direnişi” ile ivme kazandı.
Adaletsizliği, yokluğu ve yoksulluğu, ayrıştırmayı, yolsuzluğu hak etmediğini fısıltı halinde söyleyenlerin itirazları ilk kez Gezi Direnişi ile yüksek sesle söylenmeye başladı.
Bütün ülkeye yayılan ve 8 milyon insanın kent meydanlarında buluşması ile başlayan bu dip dalgası, “Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü” ile gün yüzüne çıktı.
Demokrasiden, barıştan, adaletten yana olan tüm toplumsal kesimlerin kendisini ifade edeceği bir alan bulması ile her geçen gün daha da büyüdü itiraz edenlerin sayısı ve sesleri daha da yükseldi.
İlk sonuç 7 Haziran seçiminde alınmış, AK Parti iktidarı kaybetmişti.
Lakin muhalefetin iktidar için alternatif sunamayışı ile bu yenilgi o günlerde değerlendirilememişti.
Toplumsal muhalefetin ve itirazı olanların Gezi Direnişi ile başlayan yolculuğu, Adalet Yürüyüşü ile hız kazandı, bugün İstanbul dâhil yerel seçimde alınan sonuçlarla en yüksek noktasına ulaştı.
Nüfusun yüzde 70’ine yakınının yaşadığı kentlerde yerel yönetimler muhalefetin denetimine geçti.
“Varılan bu noktada hiç kuşku yoktur ki, Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü ve Anayasa Referandumundaki “partiler üstü” tavrı itirazı olan herkesi bir araya getirmede en etkili duruş olmuştur.”
İYİ Partiyi ve İYİ Partinin net tavır aldığı HDP’yi “demokrasinin kazanımı” çizgisinde bir arada tutma başarısı, Kılıçdaroğlu’na tarihteki hak ettiği yeri verecektir.
Gerek yerel seçimden ve gerekse İstanbul seçiminden söz ederken “Selahattin Demirtaş’tan” söz etmemek haksızlık olur ve adil değildir.
Son dakikada Öcalan’ın “tarafsız kalın” çağırısına rağmen, “tarafsızlık bitaraf olmaktır, biz demokrasinin yanında yer alacağız” açıklaması yapan ve HDP’yi İmamoğlu’na oy vermeye çağıran Demirtaş’ın bu tavrı, hem HDP’nin “Türk seçmen nezdinde” meşruluğunu sağlamada, hem de PKK ile mesafeli olduğunu göstermesi bakımından son derece önemlidir.
Bu süreç Türkiye halkını yeni bir siyaset alanı ile tanıştırdı.
Partiler üstü olan ama demokrasinin temel ilkelerinde bir araya gelen “beş benzemezlerin” birlikte ve omuz omuza ortak mücadele verdiği yeni bir siyaset alanıdır bu.
Bence bu yeni siyaset alanı, Türkiye’nin “yeniden kuruluşunun” mimarı olacak yapıyı içinden çıkarmıştır.
Henüz yolun başlangıcıdır bu ama önü açık ve geleceğe umutla bakılan bir yoldur bu.