Hayırlısı…
Yılan hikâyesine dönen Millet İttifakının Kepez adayı nihayet belli oldu.
“Mesut Kocagöz…”
Aylardır CHP’den Garip Erdoğan, İYİ Parti’den Murat Dinç, Mehmet Başaran, Mehmet Atay, Abdullah Duman arasında gidip gelen adaylık meselesi nihayet sonuçlandı.
Bu tercih İyi mi oldu, kötü mü oldu bilmiyorum…
Bunu yaşanacak süreç gösterecek.
İyi biliyorum ki, Kocagöz’ün adaylığı resmen açıklandıktan sonra CHP içinde çok sıkı bir itiraz dedikodusu yürüyecektir (yürümeye başladı bile…)
Karşılıklı olarak suçlamalar gırla gidecektir.
Keskin çıkışlar olacaktır…
Ve yine eminim ki hiç kimse bu konuda sorumluluk üstlenmeyecektir.
Lakin yine iyi biliyorum ki; Kepez Belediyesi kazanılırsa ya da Kocagöz’ün gösterdiği performansla Kepez alınmasa bile Büyükşehrin alınmasına ciddi katkı koyarsa suçlamalarda bulunanlar hemen çark edip Kocagöz’ün doğru bir aday olduğunu ta en başından söylediklerini bağıra bağıra anlatacaklardır…
Aksi bir durumda ise, çünkü ortalık toz-duman olur.
Her neyse, yaşayacağız ve göreceğiz…
Umarım, bu seçim de CHP için sonuçları itibariyle “pişman olunan seçimler” kervanının parçası olmaz.
Kocagöz’ü 15 yıldır tanırım…
Şu kadarını söyleyebilirim ki; AK Parti içinde yer alan az sayıdaki “Atatürkçülerden” birisidir.
Birkaç yıl önce bir grup toplantısında arkasındaki panoda Atatürk resmi olmadığı için toplantıyı yarıda kestiğini ve oraya bir Atatürk resmi asılmasını sağladıktan sonra toplantıya devam ettiğini anlatmışlardı bana.
Siyaseten ise liberal bir duruşu vardır.
Erdal Öner döneminde yaptığı başkan yardımcılığı ve sonrasında sürdürdüğü AK Parti Kepez ve Büyükşehir Meclis üyeliği sırasında Kepez’i, sokak sokak dolaştığını, hemen her kesimden insan tarafından kabul gördüğünü biliyorum.
Hakan Tütüncü’nün seçim çalışmalarında en etkili isim olmuştur.
Şunu tahmin edebiliyorum: Tütüncü’nün ve Türel’in kimyasını ve AK Parti’nin Kepez teşkilatının dengesini bozacak bir isimdir.
Bütün bunlara rağmen şimdi soru şu:
İYİ Partililer açısından sorun yok.
Ancak Kocagöz’ün aday gösterilmesinin hiçbir yerinde olmayan CHP milletvekilleri ile CHP İl ve Kepez İlçe Örgütü bu adaylığı nasıl karşılayacak, seçmenlerine nasıl anlatacak?
Kocagöz’ün bütün bu özellikleri acaba CHP’li seçmen tarafından kabul görecek mi?
AK Parti’deyken kendisini destekleyen çevreler şimdi yanında yer alacaklar mı?
HDP’li ve AK Parti’ye oy veren Kürt seçmenler Kocagöz’ün adaylığına sıcak bakacaklar mı?
Bütün bu soruların cevapları şimdilik meçhul…
Süreç ilerledikçe ve sahaya inildiğinde sanırım bu soruların karşılığı da ortaya çıkacaktır.
Hiç kimse şu kadar AK Parti’den, şu kadar MHP’lilerden, şu kadar HDP’den oy alınır üstüne de CHP oyları eklenirse Kepez Belediyesi alınır, şeklinde hesap yapmasın.
Ve hiç kimse de Kocagöz, AK Parti’yi böler ve şu kadar oy getirir diye de umutlanmasın.
Her şey sahada yaşanacak performansla anlaşılacaktır.
Hani halk dilinde söylenir ya “ne kadar ekmek o kadar köfte…”
Şimdilik bize düşen, hayırlı olsun demek…
***
Yine meclis üyeliği
CHP’de her zaman “taban ne diyor, talebi nedir” düşüncesi neredeyse ilkesel bir duruş haline gelmiştir.
Ve bunun içinde seçimlerde önseçim ya da temayül tespiti için tabanın önüne sandık konur, hangi adayı istiyorsunuz, kimleri bu görevlere getirelim diye sorulur.
Bu yerel seçimde belediye başkanları için bu yapılmadı ama seçmen çoğunluğuna sahip olunan Muratpaşa ve Konyaaltı ilçelerinde, 2014 de olduğu gibi “fermuar” sistemi ile temayül yoklaması yapılması düşünüldü.
Ancak Genel Merkez, İYİ Parti ile yapılan 21 ildeki ittifak görüşmeleri içinde Antalya’da yer aldığı için temayül yoklamasını iptal etti.
Geçen hafta da yazdığım gibi, “bunun anlamı bu iki ilçenin meclis üyeliği listelerinde İYİ Parti’den isimlere yer verilecek olmasıydı.”
Buna CHP’li tabanın tekili olduğunu yazmıştım.
Bu tepkiler üzerine İl Başkanı Ahmet Kumbul ile ili ilçeden yöneticilerin katıldığı bir heyetle Genel Merkeze gidildi ve fermuar sistemi ile temayül yoklamasının yapılması gerektiği, tabanın buna itirazının olduğunu ilettiler.
Bunun üzerine “ilk üç sıra dışında fermuar sistemi ile temayül yoklaması yapılması, İYİ Parti’ye de temayül dışında kalan kontenjandan yer verilmesi” kararı verildi.
Bu kararda da yine görüştüğüm kanaat önderlerinin ve CHP’li tabanın itirazları var.
İlk üç sırayı kimler belirleyecek, diye soruyorlar…
Ve bu sıralar için neden parti tabanının inisiyatifine güvenmiyorlar, diye itiraz ediyorlar.
Keza, daha öncede yazdığım gibi, temayül yoklaması dışında kalacak yerlerde ittifak adına olsa da İYİ Partililere yer verilmesini uygun bulmuyorlar.
Benim düşüncem ise şöyle:
İlk üç sıra konusu bence fazla tartışılmamalı.
Çünkü bu sıralarda yer alacak isimler büyükşehir meclisinde görev yapacak isimler olacak.
Her kim belirleyecekse belirlesin bu isimlerin belediyecilik alanında yeterliliği olan uzmanlar ile CHP siyasetini o mecliste en iyi savunacak isimler olmasına özen gösterileceğine inanıyorum.
Lakin temayül dışı kalan kontenjan sıraları için “İYİ Partililer yer verilmesi kararına katılmıyorum.”
Siyaseten bunu doğru bulmuyorum.
Dünyayı farklı yorumlayan, ülke sorunlarına başka pencerelerden bakanların CHP listelerinden CHP oylarıyla meclise taşınması beklenen sonucu vermeyeceği gibi siyaseten de olumlu sonuç vermeyecektir.
“İYİ Parti’yi TBMM seçimlerine sokmak için 15 milletvekilini transfer etmek demokrasi adına doğru bir karardır.
Ancak sonrasında yapılan seçim ittifakı ile beklenen ve istenen sonuç alınamamıştır.
Şimdi de belediyeler ile ilgili yapılan ittifaklar doğru bir karardır.
Ancak bu ittifakın, belediye başkanlığını destekleme sınırını aşarak meclis üyeliklerine kadar inmesi bir o kadar da yanlıştır.”
Çünkü yine beklenen ve istenen sonuç alınamayacağı gibi böyle bir uygulama ile ne CHP’li ne de İYİ Partili taban ve kanaat önderleri tatmin olmayacak, buruk kalınacaktır.
“Kendilerinin de kabul ettiği gibi, konsolide olmuş bir tabanı, netleşmiş bir kadrosu ve siyasi kimliği henüz oluşmamış bir siyasi partinin üyelerini meclislere taşımanın yarın hayal kırıklığı yaratacak belki de şok edecek sonuçları olabilir.”
Antalya genelinde yanılmıyorsam 5 ilçe belediyesinde İYİ Parti adayının CHP tarafından aday çıkarılmayarak ve bu adaya oy vererek desteklenmesi kararı vardır.
Bu ilçelerde İYİ Parti kendi partililerinden isimlerle meclis listesini yapar ve aldığı oy oranında hem ilçe hem de büyükşehir belediye meclis üyeliklerini çıkarır.
Bunun dışında başkan adayı çıkarmadığı yerlerde CHP listelerinde İYİ Partililere yer verilmesinin hiçbir izahı yoktur.
“İttifakın, sadece başkan adaylarının desteklemesi ile sınırlı olması” her iki partinin de faydasınadır.
Bu aynı zamanda İYİ Partinin rüştünü kanıtlamasına da yol açar.
***
Sol Siyaset İçin Anahtar
Ticaret ve Sanayi Odaları Konseyi Başkanı,"Şirketlerin borcu, 81 milyonun borcudur." deyince sol siyaset önündeki tünelin çıkışını görmüş olmalıydı; gördü mü, belli değil.
Ondan önce iktidarın başı, "Özel sektör, krizi fırsata çevirmelidir." demişti zaten...
Bu iki demeci anlamayan sol siyaset, on altı yıldır ezilmekten bitap düşmüş işçi sınıfının şu günlerdeki kıpırdanışını da görmediği için ne yapacağını bilmez halde, iktidarın belirlediği gündemi tartışarak gününü gün ediyor.
Türkiye'de Sosyal demokrat olduklarını söyleyenler, 2008 krizinin sonuçlarını da değerlendirememişti.
Batı, bu krizi hazinelerinin ve Merkez Bankalarının kaynaklarını kullanarak atlatmış, halkların muhalefet hareketlerini/dalgalanmalarını iktidarı hedefleyen anti-kapitalist bir yapıya yönlendirtmemiş, krizin yükünü de emekçi kitlelere yüklemişti.
Sonuçta kapitalist sınıf kimilerinde 4-5 senede, kimilerinde biraz daha uzun sürede eski varlıklarına kavuşmuştu.
Ülkemiz o krizi, uluslararası sermayenin canlanması sayesinde; ama çok riskli bir şekilde atlattı.
Şimdilerde uluslararası likidite daralması nedeniyle o krizden daha ağır bir ekonomik kırılganlık içindeyiz.
Dövizler alabildiğine değer kazanırken TL alabildiğine değer kaybetti.
Ülkede iğneden ipliğe zam geldi.
Hayat pahalandı.
Fırınlar daha az ekmek çıkarmaya başladı.
Dar gelirli, asgari ücretli evine “askıda ekmek” götürür hale geldi.
Ülkenin dört bir yanında "parayı sen aldın, sen harcadın, neden borç benim oluyormuş?" diyenlerin sesleri yükselmeye başladı.
Bu durum işverenlerin/ iktidarın maşası durumundaki sendikacıları da bir seçim yapmaya (bir tercihte bulunmaya) zorlamaktadır.
AKP, iktidar olduğu günden bugüne ilk kez, elbette kriz nedeniyle, işçi- emekçi kesimle karşı karşıya kalmış görünüyor.
Çünkü kriz, sermayeyi desteklemeyi devlet anlayışı haline getirmiş olan AKP'yi, artık yalanlarıyla, bir söylediği diğerine uymayan tutarsızlıklarıyla emekçi kitleleri ikna edemez hale getirmiştir.
İşçi sınıfı; dar gelirliyi, emekliyi, memuru, çiftçiyi yanında görmeye başlamıştır.
Emeği ile hayatta kalmaya çalışan sınıflar, iktidarın, yoksulların, çalışan kitlelerin yükselen sesine karşı her yerde ve her zaman yasakçı, baskıcı, otoriter antidemokratik yöntemleri devreye soktuğunu cumartesi annelerine, Flomar işçilerine, 3. Havaalanı işçilerine yapılanlardan dolayı iyice bilmektedir.
Buna rağmen, artık çocuklarına ekmek götüremez hale gelmiş olan bu kesim, yurdun hemen her köşesinde kıpırdanmak zorunluluğunu hissetmektedir.
Ve hatta kıpırdanmalar başlamıştır…
Sol siyaset, krizin bedelinin emekçilere ödetilmeye çalışıldığını görse bile konuya bu açıdan baktığını/ bakması gerektiğini asla ağzına almamaktadır.
İktidarın, muhalefeti sevmesi, galiba bu nedenledir.
Oysa Türkiye'de muhalefet, siyasetini krizin bedelinin kime ödetileceği noktasından hareketle belirlemelidir; böylece kimden yana olduğunu da iktidar alternatifi olduğunu da iktidar olduğunda nasıl bir devlet yönetimi uygulayacağını da gösterecektir halkına/ seçmene.
Böyle bir siyaset belirlemediği ve böyle bir siyaseti örgütlemediği takdirde muhalefet, ne sol olacak ne de iktidar alternatifi olacaktır.
“Ahmet Ümit Aloğlu”