Bu mesleği bihakkın yapmak gerçekten zor iştir.
Herkes gibi gazetecilerinde sosyal bir hayatı vardır.
Bu hayat içinde de dostlukları, arkadaşlıkları ve dirsek temasında olduğu insanlar elbette olacaktır.
İşte işin zorluğu da tam burada başlamaktadır.
Gazeteci haber yapar, araştırır, analiz yapar ve bunları kamuoyu ile paylaşır.
Bunları yaparken her zaman “kamu çıkarlarından” yana taraf olma gibi bir mesleki zorunlulukla karşı karşıyadır.
Öyle zamanlar olur ki kamu çıkarlarını korumaya yönelik bir haber ya da araştırma yaptığınızda, sosyal hayat içinde iyi ilişkiler içinde olduğunuz kimi insanların bundan zarar göreceği durumlarla karşılaşırsınız…
Kısacası; vicdan ve dostluk ikilemi arasında salınıp durur ve inanılmaz bir zorluk yaşarsınız.
Zaman zaman böyle durumlarla karşı karşıya kaldım ve açıkça söylemek gerekirse kimi zaman dostlarımdan yana tavır almak zorunda kaldığım durumlar olmuştur…
Bu, kendi adıma yaptığım bir özeleştiridir…
Ben, yapım gereği sorgular ve cevaplar ararım, bu nedenle de araştırmacı yanım her zaman ağır basar…
Hep “kapı arkalarını” merak eder ve orda dönenleri bulup çıkarmaya gayret ederim
Siyasetçiler, kamu yöneticileri ve iş dünyası insanları her zaman merceğim altındadır.
Yaptıklarını, yedikleri-içtiklerini, işlemlerini ve ilişkilerini pür dikkat izler, sorgularım…
Böyle biri olduğumu hem Antalya medya dünyası hem de Antalyalılar çok iyi bilirler…
Ben böyle bir gazeteciyim…
Hep kendi dilimi kullanırım…
Bu güne kadar asla “başka insanların dilini” kullanmadım…
Böyle bir şey yaptığımda kendime ve yaptığım işe olan saygımı kaybedeceğimi iyi bilirim…
Bu mesleğin bir başka yönü daha vardır ki, işte o yöne çok dikkat etmek gerekir.
Dünyadaki tüm meslekler içinde üzülerek belirteyim ki en hızlı şekilde kirlenen ve kirletilen meslek gazeteciliktir ve gazetecidir.
Bununda temel nedeni, ekonomiktir…
Bu ülkede ve kentlerde gerek yaygın ve gerekse yerel basından hiç birisi ilan, reklam, abone ve satış gelirleriyle kısacası, gazetecilik işinin gelirleriyle çarkını döndürme imkânına sahip değildir.
Bu nedenle patronundan habercisine ve yazarına kadar bu sektördeki herkes ancak kıt-kanaat geçinebilmektedir.
Yani, gazeteciliğin hangi noktasında olursanız olun bu durum kirlenmeye açık bir pozisyon yaratmaktadır…
Çok iyi biliyorum ki, bordro üzerinde asgari ücretle çalıştığı gösterilen bir haberci asgari ücretin altında maaş almaktadır.
Kendimden dolayı çok iyi biliyorum ki, ay sonu geldiğinde matbaa parasını, personel maaşını, SGK primlerini, gelir vergilerini, kirasını, elektrik, su ve telefon parasını nasıl ödeyeceğini kara kara düşünen gazete patronları vardır…
Bir de yaratılan bu ekonomik bataklık içinde çırpınan bu sektörden “kamusal çıkarlar” yönünde habercilik yapmasını bekleyen kamuoyu vardır…
Diyeceğim o ki; hiç olmazsa bir yerel gazete satın alın…
Böylece bu bataklığa bir damla su akıtmış olursunuz…