Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’dan yine yeni bir vecize…
Hem de öyle bir vecize ki, Orta Çağ kiliselerinde rahiplerin, senyörün emrinde karın tokluğuna çalışan köylülere söyledikleri sözün hemen hemen aynısı.
“Fakirlik Allah’a yakın olmaktır…”
Şükretmeyi, tevekküllü olmayı yoksul kalmakla eşdeğerde ele alan bu anlayış olsa olsa sömürünün, yoksulluğun meşrulaştırma çabasından başka bir anlam taşımaz.
İnsanların Allah’a olan sevgisi, saygısı ve bağlılığını bu kadar açıkça ve bu kadar sorumsuzca kullanan bir Diyanet İşleri Başkanı daha olmamıştır.
“Fakirlik kaderdir, kaderinize razı oldukça Allah’a yakın olursunuz…”
Bak Ali Erbaş, fakirlik kader değildir…
Allah insanları yokluk ve yoksulluk içinde yaşamaya mahkûm etmek için yaratmamıştır.
Allah’ın indinde insanlar, onun yarattığı tüm nimetlerden faydalanması için yaratılmıştır.
Sermayenin sömürüsüne çanak tutan, iktidarın yoksullaştırma programlarına sahip çıkan bu sözlerle aynı zamanda İslam’a da aykırı bir tutum içindesiniz.
Çünkü İrade-i Cüziyeyi inkâra giden, yoksulluğu Külli İradeye bağlayan bir sözdür “fakir olmak Allah’a yakın olmak” sözü…
Kaldı ki bu sözünün ne Kuran’da, ne de sahih hadislerde yerinin olduğunu sanmıyorum.
Tarih boyunca bizim softalar egemenlere şirin görünmek için yoksul halka hep “Bu dünya imtihan dünyasıdır, sizlerde fakirliklerinizle imtihan edilmektesiniz, bu nedenle şükredin” diyerek sermayenin egemenlik sisteminin sürdürülmesine ve yoksulların daha çok sömürülmesine en büyük desteği vermişlerdir.
Allah, insanları yokluk, yoksulluk, acı ve sefalet içerisinde imtihana tabi tutmaz.
İslam’a göre Allah, insanların her türlü nimetten faydalanmaları için verdiği irade-i cüziye ile iyiye mi yoksa kötüye mi kullandıklarına bakarak imtihandan geçirir.
“Biz yoksuluz bu nedenle de Allah’a yakınız.
Demek ki varsıl olanlar Allah’a bizim kadar yakın değiller.
Öyleyse bu dünya onların, ebedi dünyada bizim olsun..”
Algısını beyinlere kazıyarak sömürülmenin sürdürülmesini sağlayan din adamları, en az insanları sömürenler kadar günahkârdırlar…
Din ile yoksulluk arasında “olumlu” bağ kuranlar, bu kurulan bağdan dolayı zulme ve sömürüye uğrayanların günahlarını da veballerini de boyunlarında taşırlar…
Kul hakkını “affedilmeyen günahlardan” kabul eden, çalıştırdığı emekçinin alın teri kurumadan hakkının verilmesini emreden İslam dininin, Ali Erbaş gibilerin elinde sömürünün meşru aracı haline getirilmesi öncelikle İslam dinine yapılan en büyük haksızlıktır.
Tarihin her döneminde pagan dinlerin şamanları ve tek tanrılı dinlerin ruhban sınıfları egemenlerin, varsılların, iktidarı elinde bulunduranların hizmetinde olmuş, halkı bu sınıfların sömürmesine yardımcı olmuşlar ve kendileri de en az egemenler kadar varsıl bir sınıf haline gelmişlerdir.
Yüzyıllardır sürdürülen bu oyun bugün de “fakir olmak Allah’a yakın olmaktır” sözü ile sürdürülüyor ne yazık ki…