Estetik değer taşıyan, belli ritimlerle yapılan, düzenli beden hareketlerine dans denir.
İnsanın bedensel olarak kendini ifade ettiği tarihinin ilk eylemidir.
Zamanla sanatsal bir değer kazanan dans, müzik ve şiirin gelişimiyle beraber daha güçlü bir ifade şekline dönüştü.
Dansın müzik ve şiirle güçlü hale gelmesi, hayatın tüm alanlarında dansın etkileyici bir gücü olmasına yol açtı.
Zamanla ölüm, doğum, hasat, savaş dâhil hayatın her biçimi ve her türlü önemli olay, tanrılara ulaşma gereksinimi duyulan her durum, insanları danslı törenler düzenlemeye itti.
Günümüzde dans; ayinlerin, kutlamaların, eğlencelerin, protestoların, duyguların ve düşüncelerin dışa vurumu olarak insan bedeniyle ifade edilen ana iletim aracı oldu.
Lakin her şey gibi dans da sınıfsal bir karakter kazandı, sınıflı toplumlara geçilince…
Egemenler dansı ağırlıklı olarak bir eğlence ve cinselliğin sergilenmesi olarak değerlendirir ve öyle görürlerken;
Emekçiler ise kendilerinin, yaşamlarının, itirazlarının, acılarının ve daha da önemlisi protestolarının ifade edildiği bir eylem biçimi olarak kabul etmişlerdir.
Ve günümüzde dans ağırlıklı olarak sokak gösterilerinin bir parçası haline gelmiştir artık.
Yani iktidarların, egemenlerin sokaklarda protesto edildiği bir eylem biçimidir.
“Nitekim geçen Aralık ayında kadına şiddeti protesto eden ve bu anlamda iktidarı önlem almaya çağıran bir eylem biçimi olarak, Antalyalı kadınların Cumhuriyet Meydanındaki Las Tesis dans gösterisine polis izin vermedi…”
Bilindiği gibi Las Tesis, Şili’de feminist bir kadın örgütlenmesinin ortaya çıkardığı danslı bir protestodur.
Amacı ise, tüm dünyadaki kadın cinayetlerinde farkındalık yaratmak, dünyayı ve iktidarları bu konuda uyarmaktır.
Giderek tüm dünyada büyük ilgi çeken bu eylem biçimi daha önce İstanbul’da yasaklanınca CHP’li ve HDP’li kadın milletvekilleri TBMM’de Las Tesis dansı yaparak İç İşleri Bakanı Soylu’yu yasaktan dolayı protesto etmişlerdi.
Danstan korkan, daha da ötesi sokaklardaki en küçük itirazdan bile korkan siyasi iktidarların ömrü uzun olmamıştır.
Latin Amerika’da devrimler ve iktidarların baskıcı zulmüne karşı ilk eylemler hep kadınların danslarıyla başlamıştır.
Onlar yüzü olmayan, sesi duyulmayan kadınların ve giderek ezilen çoğunlukların sesi olmuşlardır.
Onlar itirazların, emeğe saygının, insanca yaşamanın öncüsü, öndersiz önderleri olmuşlardır.
Kadının, kadınca yaşama mücadelesi her zaman demokratik mücadelenin meşalesi olmuştur.
Kurtuluş ve kuruluş savaşımızda, çağdaş bir ülke kurma mücadelemizde de kadınlar hep önde ve isimsiz kahramanlar olmuşlardır…
Bugün de yeniden kuruluş ve demokratik sisteme kavuşma mücadelesinde kadınlarımız yine geçmişte olduğu gibi öncü ve önder olacaklardır.
Selam olsun yürekleri kadifeden yumuşak, çelikten sert kadınlarımıza…