Bir sistem garabeti yaşıyoruz ki, demeyin gitsin…
Bir adam düşünün; bir yandan parlamenter sistemde “tarafsız” cumhurbaşkanına verilen yetkilerle donatılması sürdüğü için hiç kimsenin kendisine olumsuz tek söz söylemesine izin verilmeyecek;
Diğer yandan yeni hükümet sistemince bu cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı olduğu için istediği kişiye her türlü sözleri, hakaretleri, tehditleri yağdırabilecek ama bu sözlerinden dolayı da ne o sözlerin muhatapları ne de hiçbir merci ondan davacı olamayacak…
Yani ben size dilediğim gibi yumruk atacağım ama siz kum torbası olarak öylecene duracaksınız karşımda…
Ne Latin Ülkelerinde, ne Afrika’nın kabilelerinde ne de Asya’nın 3. sınıf yönetimlerinde hiçbir devlet başkanı böylesine “özgür” değildir.
Ana muhalefetin Genel Başkanına “Bay Kemal vekilliğine güveniyor, Onunla ilgili çalışmayı avukatlarıma yaptırıyorum. Seçimden sonra Parlamento ve yargıyla üzerine gideceğiz” derken;
Muhalefet partisi Genel Başkanı Akşener’e de “Şu anda senin iyi günlerin. Bir Cumhurbaşkanına laf atamazsın. Bu ülkede adalet var. Gereken hesabı vereceksin.”
İyi de sen her türlü sözü söylerken, hakaretlerini yağdırırken adalet bunun neresinde?
Sana eleştiri yapılmaması için cumhurbaşkanlığı zırhını giyeceksin ve dönüp bu zırhın içinde sen her türlü tehdit ve hakareti yapabileceksin…
Her kürsüye çıktığında, her mikrofon uzatıldığında cumhurbaşkanının sorumsuzluğu gücünden faydalanarak “bu adam siyasi sapık, cibiliyetsiz, kasetle gelmiş tip, yalancı, çöpsün, çamursun, çirkefsin…vs” benzeri bir sürü sözler söylenecek ama adalet akla gelmeyecek lakin, Kılıçdaroğlu ya da Akşener bir eleştiri yaptığında “hooopp cumhurbaşkanına laf atamazsınız” denecek…
Bu garabetin bir an önce düzeltilmesi gerekir.
Erdoğan, ya parlamenter sistemdeki “sorumsuzluk” sınırlarına çekilip hiçbir siyasi eylem ve söylemde bulunmayacak,
Ya bu sınırlar kaldırılıp “siyasi kimliği” ile cumhurbaşkanlığı yapacak…
Bir yandan önceki sistemin cumhurbaşkanını koruyan, hiçbir eyleminden ve sözlerinden dolayı sorumlu tutulmayacağını belirten sınırlarda kalacaksın, öte yandan da şimdiki sistemin cumhurbaşkanına verdiği siyasi kullanacaksın…
Peki yapılan iktidar mücadelesinde adalet, hakkaniyet ve eşitlik bunun neresinde?…
Hakaret sadece cumhurbaşkanı olana değil, kime yapılırsa yapılsın elbette suçtur ve cezalandırılması gerekir.
Ama siyaseten söylenen her söz ve her eleştiri “cumhurbaşkanına hakaret” kapsamında ele alınırsa muhalefetin artık iktidar mücadelesi yapmasına da gerek yoktur.
Bir yandan ülkenin kaderini belirleyecek siyasi kararları dilediğin gibi alacaksın ama bu kararların sonucunda meydana gelen yükümlülüklerden dolayı “asla sorumlu tutulmayacaksın”
Böylesine bir güç dünya tarihinin hiçbir döneminde hiçbir hükümdara verilmemiştir.
Ne Osmanlı padişahları, ne Büyük İskender, ne Romanof sülalesi, ne Roma İmparatoru Sezar, ne Moğol Hükümdarları Cengiz Han ve Timur böylesine bir “lütufla” mücehhez olmamışlardır.
Bir adam düşünün; bir yandan parlamenter sistemde “tarafsız” cumhurbaşkanına verilen yetkilerle donatılması sürdüğü için hiç kimsenin kendisine olumsuz tek söz söylemesine izin verilmeyecek;
Diğer yandan yeni hükümet sistemince bu cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı olduğu için istediği kişiye her türlü sözleri, hakaretleri, tehditleri yağdırabilecek ama bu sözlerinden dolayı da ne o sözlerin muhatapları ne de hiçbir merci ondan davacı olamayacak…
Yani ben size dilediğim gibi yumruk atacağım ama siz kum torbası olarak öylecene duracaksınız karşımda…
Ne Latin Ülkelerinde, ne Afrika’nın kabilelerinde ne de Asya’nın 3. sınıf yönetimlerinde hiçbir devlet başkanı böylesine “özgür” değildir.
Ana muhalefetin Genel Başkanına “Bay Kemal vekilliğine güveniyor, Onunla ilgili çalışmayı avukatlarıma yaptırıyorum. Seçimden sonra Parlamento ve yargıyla üzerine gideceğiz” derken;
Muhalefet partisi Genel Başkanı Akşener’e de “Şu anda senin iyi günlerin. Bir Cumhurbaşkanına laf atamazsın. Bu ülkede adalet var. Gereken hesabı vereceksin.”
İyi de sen her türlü sözü söylerken, hakaretlerini yağdırırken adalet bunun neresinde?
Sana eleştiri yapılmaması için cumhurbaşkanlığı zırhını giyeceksin ve dönüp bu zırhın içinde sen her türlü tehdit ve hakareti yapabileceksin…
Her kürsüye çıktığında, her mikrofon uzatıldığında cumhurbaşkanının sorumsuzluğu gücünden faydalanarak “bu adam siyasi sapık, cibiliyetsiz, kasetle gelmiş tip, yalancı, çöpsün, çamursun, çirkefsin…vs” benzeri bir sürü sözler söylenecek ama adalet akla gelmeyecek lakin, Kılıçdaroğlu ya da Akşener bir eleştiri yaptığında “hooopp cumhurbaşkanına laf atamazsınız” denecek…
Bu garabetin bir an önce düzeltilmesi gerekir.
Erdoğan, ya parlamenter sistemdeki “sorumsuzluk” sınırlarına çekilip hiçbir siyasi eylem ve söylemde bulunmayacak,
Ya bu sınırlar kaldırılıp “siyasi kimliği” ile cumhurbaşkanlığı yapacak…
Bir yandan önceki sistemin cumhurbaşkanını koruyan, hiçbir eyleminden ve sözlerinden dolayı sorumlu tutulmayacağını belirten sınırlarda kalacaksın, öte yandan da şimdiki sistemin cumhurbaşkanına verdiği siyasi kullanacaksın…
Peki yapılan iktidar mücadelesinde adalet, hakkaniyet ve eşitlik bunun neresinde?…
Hakaret sadece cumhurbaşkanı olana değil, kime yapılırsa yapılsın elbette suçtur ve cezalandırılması gerekir.
Ama siyaseten söylenen her söz ve her eleştiri “cumhurbaşkanına hakaret” kapsamında ele alınırsa muhalefetin artık iktidar mücadelesi yapmasına da gerek yoktur.
Bir yandan ülkenin kaderini belirleyecek siyasi kararları dilediğin gibi alacaksın ama bu kararların sonucunda meydana gelen yükümlülüklerden dolayı “asla sorumlu tutulmayacaksın”
Böylesine bir güç dünya tarihinin hiçbir döneminde hiçbir hükümdara verilmemiştir.
Ne Osmanlı padişahları, ne Büyük İskender, ne Romanof sülalesi, ne Roma İmparatoru Sezar, ne Moğol Hükümdarları Cengiz Han ve Timur böylesine bir “lütufla” mücehhez olmamışlardır.