Yerel seçimde, İstanbul dâhil, muhalefetin önemli büyükşehirleri alması kimi çevrelerde ve bazı gazete köşe yazarları tarafından “AKP yolun sonuna geldi” şeklinde yorumların yapılmasına yol açtı.
Bu son derece yanlış bir bakış açısı.
Çünkü AK Partinin yerel seçimde aldığı oy oranı hala yüzde 44 civarında.
Buna MHP’nin oylarını da eklerseniz yüzde 52 ediyor.
AK Partinin önemli belediyeleri kaybetmesi olası bir cumhurbaşkanlığı seçimini de kaybedeceği anlamına gelmez.
AK Partinin hala elinde üç büyük güç var.
1- Cemaat ve tarikatların örgütlediği, çeşitli şekillerde sosyal yardım destekleri verdiği kent yoksulları ve kırsal alan dindarları hala AK Partiye ve Erdoğan’a desteklerini sürdürmektedir.
2- 17 yıl boyunca devletin en önemli yatırımlarını alan ve bu sayede bugün Türkiye’nin “oligarşik sermayesi” arasına girecek kadar büyüyen, küresel sermaye ile de entegre olan “sermaye grupları” tüm güçlerini AK Parti ve Erdoğan için seferber etmeye devam etmektedir.
3- Kim ne derse desin, tek sesli olan çok sayıda “havuz medyasının” tetikçileri ve asparagas haberleri toplumsal algı sağlamada çok önemli işler yapmaktadır.
*****
Bugüne kadar hiçbir sağ iktidar, iktidarını sürdürmesi için AK Parti ve Erdoğan’ın bu yaptıklarının dörtte birini bile yapamadılar.
Bu nedenle AK Partinin bundan sonraki süreci, Özal üzerinden ANAVATAN ile Demirel üzerinden de Doğru Yol Partisi ile mukayese edilmemelidir.
******
Önümüzdeki dönem yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması için CHP’nin ve muhalefetin, AK Partinin yarattığı sermaye gruplarını etkilemesi mümkün değil.
AK Partide yaşanacak olası bölünmelerden de inanın hiçbir sonuç alınamaz.
Ali Babacan ya da Davutoğlu’nun parti kurması AK Partiyi çok fazla etkilemez.
Hani bir söz vardır Anadolu’da “yel kayadan ne koparır” derler.
Aynı şekilde havuz medyasının zorlanması ve ikna edilmesi de söz konusu olamaz.
Geriye tek bir seçenek kalmaktadır.
“Kent yoksullarına, emekçilere, kısal alan muhafazakârlarına ulaşıp onlara dokunmak.
Bunun da tek aracı vardır; o da belediyelerdir…”
*****
Kılıçdaroğlu, seçim sonrasında “89 sendromuna dikkat etmemiz gerekir” dedi.
Bu çok doğru ve tam yerinde bir söz.
1989 yerel seçiminde o yıllarda 67 olan il sayısına göre üç büyük şehir dâhil 41 belediyeyi yüzde 29 oy oranı ile kazanarak birinci parti olan SHP,
İlk seçimde iktidar olma hesapları yaparken, belediyelerinde ortaya dökülen yolsuzluklar nedeniyle 1994 yerel seçiminde hüsrana uğramış, 1995 genel seçiminde de yüzde 10,5 ile zar zor TBMM’ye girebilmişti.
Bu nedenle belediyelerin izleyeceği çalışmaların üç temelde olması gerekmektedir.
1- Tüm ihaleler ve alımlar şeffaf şekilde ve canlı yayınla kamuya açık şekilde yapılmalı, en küçük yolsuzluk iddiasının imasına bile fırsat verilmemelidir.
2- Belediyelerin kaynakları ağırlıklı olarak sosyal politikalara ayrılmalı, kent yoksullarına yönelik her türlü çalışma yapılmalıdır.
3- Belediye çalışanları siyasal tercihlerine göre değil, liyakate göre değerlendirilmeli, CHP’li kadrolara ancak liyakatte eşitlik durumunda öncelik verilmelidir.
Bu son derece yanlış bir bakış açısı.
Çünkü AK Partinin yerel seçimde aldığı oy oranı hala yüzde 44 civarında.
Buna MHP’nin oylarını da eklerseniz yüzde 52 ediyor.
AK Partinin önemli belediyeleri kaybetmesi olası bir cumhurbaşkanlığı seçimini de kaybedeceği anlamına gelmez.
AK Partinin hala elinde üç büyük güç var.
1- Cemaat ve tarikatların örgütlediği, çeşitli şekillerde sosyal yardım destekleri verdiği kent yoksulları ve kırsal alan dindarları hala AK Partiye ve Erdoğan’a desteklerini sürdürmektedir.
2- 17 yıl boyunca devletin en önemli yatırımlarını alan ve bu sayede bugün Türkiye’nin “oligarşik sermayesi” arasına girecek kadar büyüyen, küresel sermaye ile de entegre olan “sermaye grupları” tüm güçlerini AK Parti ve Erdoğan için seferber etmeye devam etmektedir.
3- Kim ne derse desin, tek sesli olan çok sayıda “havuz medyasının” tetikçileri ve asparagas haberleri toplumsal algı sağlamada çok önemli işler yapmaktadır.
*****
Bugüne kadar hiçbir sağ iktidar, iktidarını sürdürmesi için AK Parti ve Erdoğan’ın bu yaptıklarının dörtte birini bile yapamadılar.
Bu nedenle AK Partinin bundan sonraki süreci, Özal üzerinden ANAVATAN ile Demirel üzerinden de Doğru Yol Partisi ile mukayese edilmemelidir.
******
Önümüzdeki dönem yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması için CHP’nin ve muhalefetin, AK Partinin yarattığı sermaye gruplarını etkilemesi mümkün değil.
AK Partide yaşanacak olası bölünmelerden de inanın hiçbir sonuç alınamaz.
Ali Babacan ya da Davutoğlu’nun parti kurması AK Partiyi çok fazla etkilemez.
Hani bir söz vardır Anadolu’da “yel kayadan ne koparır” derler.
Aynı şekilde havuz medyasının zorlanması ve ikna edilmesi de söz konusu olamaz.
Geriye tek bir seçenek kalmaktadır.
“Kent yoksullarına, emekçilere, kısal alan muhafazakârlarına ulaşıp onlara dokunmak.
Bunun da tek aracı vardır; o da belediyelerdir…”
*****
Kılıçdaroğlu, seçim sonrasında “89 sendromuna dikkat etmemiz gerekir” dedi.
Bu çok doğru ve tam yerinde bir söz.
1989 yerel seçiminde o yıllarda 67 olan il sayısına göre üç büyük şehir dâhil 41 belediyeyi yüzde 29 oy oranı ile kazanarak birinci parti olan SHP,
İlk seçimde iktidar olma hesapları yaparken, belediyelerinde ortaya dökülen yolsuzluklar nedeniyle 1994 yerel seçiminde hüsrana uğramış, 1995 genel seçiminde de yüzde 10,5 ile zar zor TBMM’ye girebilmişti.
Bu nedenle belediyelerin izleyeceği çalışmaların üç temelde olması gerekmektedir.
1- Tüm ihaleler ve alımlar şeffaf şekilde ve canlı yayınla kamuya açık şekilde yapılmalı, en küçük yolsuzluk iddiasının imasına bile fırsat verilmemelidir.
2- Belediyelerin kaynakları ağırlıklı olarak sosyal politikalara ayrılmalı, kent yoksullarına yönelik her türlü çalışma yapılmalıdır.
3- Belediye çalışanları siyasal tercihlerine göre değil, liyakate göre değerlendirilmeli, CHP’li kadrolara ancak liyakatte eşitlik durumunda öncelik verilmelidir.