Hayatın akışının hep ileriye doğru olduğunu öğretmişlerdi bize.
Evet, bakıyorum da kişisel tarihimde yaşadıklarım bunu doğruluyor.
60’lı yıllarda henüz ortaokuldayken unutamadığım bir olay yaşamıştım.
Londra-Dakar Rallisi yapılıyordu ve ralliye katılan arabalar Malatya’dan geçtiler.
O gün okulu kırıp yol kenarında peş peşe geçen bu garip renklere ve şekillere sokulmuş arabaları ve içindeki sürücüleri izlemiştim.
Farklı bir dünyayı önüme açmıştı bu olay…
Şimdi ise Formula 1 yarışlarını anında televizyondan izleyebiliyor ve hatta yarışan pilotları, arabaların özelliklerini tartışabiliyoruz.
Mübarek bir mal gibi koruduğumuz goblen kumaşlı, transistorlu radyoların yerinde yeller esiyor…
Ufacık bir cep telefonuna televizyon ve internet dâhil her şeyi sığdırabiliyoruz…
Peki, bunca bilimsel ilerlemeyi sağlayan nedir?
Elbette özgür irade ve düşüncedir.
Kuşkuculuk, nesnellik, kalıplara bağlı kalmamak ve eleştirel yöntem özgür düşüncenin temel parametreleridir.
Peki, özgür irade ve düşünceyi engelleyen nedir?
Asker olmak…
Asker olmak sözünden kastım silahlı kuvvetler değil.
Elbette sivilleşmenin ve dolayısıyla özgür düşüncenin önündeki engellerden birisi de silahlı kuvvetlerin, özgür irade üzerindeki baskısı ve vesayetidir.
Ancak özgür düşüncenin önünde silahlı kuvvetlerden daha fazla engel olan bir başka asker türü de “sivil asker” olmaktır.
“Sivil askerlik” birilerine ya da tabulara olan biat anlayışıdır.
İşin bir diğer ironisi ise; biat edilen kişi ya da tabuya olan bağlılıkla övünüyor olmamızdır.
“Valla adamı tebrik etmek lazım.
Gözüne sıksan dönmez, kurşun askerdir…”
Ve bir gün hayat öyle bir dayatıyor ki o kurşun askerler, biat ettikleri kişi ya da tabudan diyalektik bir sopa yiyince şaşırıp kalıyor ve söylediği en hafif söz “beni sattılar/bunlar dönek…” oluyor…
Oysa ortada satma falan olmadığı gibi dönme falan da yoktur.
Hayata eleştirel gözle bakmamanın, kuşkucu ve analitik düşünmemenin ödenen bedeli vardır.
Tabii insan asker olunca, bu bedeli ne için ödediğini de bilmiyor.
Çünkü “eleştirel yaklaşımı olana -sen döneksin- her şey iyi gidiyor diyene -sen iktidar yanlısısın- demiş, her şey kötüye gidiyor diyene de -sen muhalifsin- diye bakmıştır.”
Kalıplara bağlı kalındıkça, tabulara ve insanlara biat edildikçe, eleştirel ve kuşkucu yaklaşım olmadıkça özgür düşünce de özgür irade de olmaz…
Elbette bunlar olmadan demokrasiden, insan haklarından ve adaletten de söz edilemez…
Demokrasi ve bilim birbirlerini ileriye doğru tetikleyen iki temel unsurdur…
Birisi olmazsa ötekinden söz edilemez…
Asker kafalı olanlarla bu ikisi de olmaz, zaten olmuyor da…
Evet, bakıyorum da kişisel tarihimde yaşadıklarım bunu doğruluyor.
60’lı yıllarda henüz ortaokuldayken unutamadığım bir olay yaşamıştım.
Londra-Dakar Rallisi yapılıyordu ve ralliye katılan arabalar Malatya’dan geçtiler.
O gün okulu kırıp yol kenarında peş peşe geçen bu garip renklere ve şekillere sokulmuş arabaları ve içindeki sürücüleri izlemiştim.
Farklı bir dünyayı önüme açmıştı bu olay…
Şimdi ise Formula 1 yarışlarını anında televizyondan izleyebiliyor ve hatta yarışan pilotları, arabaların özelliklerini tartışabiliyoruz.
Mübarek bir mal gibi koruduğumuz goblen kumaşlı, transistorlu radyoların yerinde yeller esiyor…
Ufacık bir cep telefonuna televizyon ve internet dâhil her şeyi sığdırabiliyoruz…
Peki, bunca bilimsel ilerlemeyi sağlayan nedir?
Elbette özgür irade ve düşüncedir.
Kuşkuculuk, nesnellik, kalıplara bağlı kalmamak ve eleştirel yöntem özgür düşüncenin temel parametreleridir.
Peki, özgür irade ve düşünceyi engelleyen nedir?
Asker olmak…
Asker olmak sözünden kastım silahlı kuvvetler değil.
Elbette sivilleşmenin ve dolayısıyla özgür düşüncenin önündeki engellerden birisi de silahlı kuvvetlerin, özgür irade üzerindeki baskısı ve vesayetidir.
Ancak özgür düşüncenin önünde silahlı kuvvetlerden daha fazla engel olan bir başka asker türü de “sivil asker” olmaktır.
“Sivil askerlik” birilerine ya da tabulara olan biat anlayışıdır.
İşin bir diğer ironisi ise; biat edilen kişi ya da tabuya olan bağlılıkla övünüyor olmamızdır.
“Valla adamı tebrik etmek lazım.
Gözüne sıksan dönmez, kurşun askerdir…”
Ve bir gün hayat öyle bir dayatıyor ki o kurşun askerler, biat ettikleri kişi ya da tabudan diyalektik bir sopa yiyince şaşırıp kalıyor ve söylediği en hafif söz “beni sattılar/bunlar dönek…” oluyor…
Oysa ortada satma falan olmadığı gibi dönme falan da yoktur.
Hayata eleştirel gözle bakmamanın, kuşkucu ve analitik düşünmemenin ödenen bedeli vardır.
Tabii insan asker olunca, bu bedeli ne için ödediğini de bilmiyor.
Çünkü “eleştirel yaklaşımı olana -sen döneksin- her şey iyi gidiyor diyene -sen iktidar yanlısısın- demiş, her şey kötüye gidiyor diyene de -sen muhalifsin- diye bakmıştır.”
Kalıplara bağlı kalındıkça, tabulara ve insanlara biat edildikçe, eleştirel ve kuşkucu yaklaşım olmadıkça özgür düşünce de özgür irade de olmaz…
Elbette bunlar olmadan demokrasiden, insan haklarından ve adaletten de söz edilemez…
Demokrasi ve bilim birbirlerini ileriye doğru tetikleyen iki temel unsurdur…
Birisi olmazsa ötekinden söz edilemez…
Asker kafalı olanlarla bu ikisi de olmaz, zaten olmuyor da…