Gündoğmuş’da Alara Çayına kurulmak istenen HES ile ilgili Bakanlığın verdiği olumlu ÇED raporu Antalya İdare Mahkemesi tarafından “böceklere ve canlılara zarar vereceği” gerekçesiyle bozulmuş…
Kaz Dağları ve Salda Gölünde yaşanan katliamlara bigâne kalan hâkimlerin olduğu ülkemizde yurtsever hâkimlerinde olduğunu görmek az da olsa su serpiyor yüreğimize…
Alara Çayını ve doğasını koruyan bu hâkimlere en derin şükranlarımı sunuyorum…
Küçücük de olsa böylesine güzel gelişmelerin olmasına rağmen, yerli ve yabancı sermayenin teminatı olan yerli misyonerlerin yönetiminde ülkemizin ne hallere geldiğini körler bile görüyor artık.
Gizli/saklı da değil, hiçbir gerekçe üretmeden açıkça ve hoyratça tüm kaynaklarımız yalap/şalap yerli ve yabancı sermayenin emrine veriliyor.
Peki, tüm bu olanlar karşısında ne yapılıyor?
Bağırıp/çağırmaktan, sosyal medya üzerinden tepki göstermekten başka hiçbir şey…
Ormanlarımız, ağaçlarımız, börtü-böcek ve bilumum canlılarımız taşımız toprağımız hoyratça talan ediliyor ve biz sahiplenemiyoruz.
Niye sorgulamıyoruz bu ülke kimin diye…?
Bir avuç haramzade yerli misyonerlerin mi, yoksa bizim mi?
Dünyadaki en büyük olanı yaptık diye gert gert gerindiğiniz İstanbul Havaalanının, kuşların göç yolları üzerinde olmasından ve ters rüzgârların sertliğinden dolayı yakın gelecekte kapanma tehlikesi olduğu bilim insanlarınca açıklanıyor.
Bu gerçekleşirse kesilen milyonlarca ağacağa mı yanalım, yoksa faturasını bizlerin ödeyeceği 36 milyar euorluk maliyetine mi?
Kazdağları, başka ülkede olsa endemik bitkileri, eşsiz faunası ve habitatıyla gözbebeği gibi korunacak bir doğa harikasıyken üste para vererek davet edilen Kanadalı GOLD firmasının bu alanda altın çıkarmasını sağlayanlara soruyorum:
Kesilen 195 bin ağaç ve bu ağaçların oluşturduğu faunayı, siyanürle bu doğa harikası alanı zehirleyip börtü-böceği, kuşları ve yaban hayvanlarını yok ettiğinizin farkında mısınız?
Su kaynakları zehirlenecek, en az 200 yıl bu alanda canlılık olmayacak, ot bile bitmeyecek ve çölleşecek…
Karşılığı ne?
Bir avuç altın…
Doğanın milyonlarca yılda yarattığı bu eşsiz canlılığı yok edecek olan o altınları alın da…
Nereye el attınızsa orayı harap ettiniz.
Dereleri, gölleri, ormanları, su kaynaklarını, kıyıları, dağları, ovaları, vadileri, bilumum yeşil alanları talan ettiniz…
Ve talan etmeye de devam ediyorsunuz…
Ve biz sadece bağırıyor, çırpınıyoruz…
Ve siz bu çaresizliğimize bakıp bıyık altından gülüyorsunuz alay ederek.
Kendi ülkesine bu kadar zarar veren bir iktidar daha görülmedi ne mağrip de ne de maşruk da…
Peki, çare ne?
Çare demokratik siyasi mücadeledir.
İktidarı bu yağmacı, talancı yerli misyonerlerden kurtarmaktır…
Kaz Dağları ve Salda Gölünde yaşanan katliamlara bigâne kalan hâkimlerin olduğu ülkemizde yurtsever hâkimlerinde olduğunu görmek az da olsa su serpiyor yüreğimize…
Alara Çayını ve doğasını koruyan bu hâkimlere en derin şükranlarımı sunuyorum…
Küçücük de olsa böylesine güzel gelişmelerin olmasına rağmen, yerli ve yabancı sermayenin teminatı olan yerli misyonerlerin yönetiminde ülkemizin ne hallere geldiğini körler bile görüyor artık.
Gizli/saklı da değil, hiçbir gerekçe üretmeden açıkça ve hoyratça tüm kaynaklarımız yalap/şalap yerli ve yabancı sermayenin emrine veriliyor.
Peki, tüm bu olanlar karşısında ne yapılıyor?
Bağırıp/çağırmaktan, sosyal medya üzerinden tepki göstermekten başka hiçbir şey…
Ormanlarımız, ağaçlarımız, börtü-böcek ve bilumum canlılarımız taşımız toprağımız hoyratça talan ediliyor ve biz sahiplenemiyoruz.
Niye sorgulamıyoruz bu ülke kimin diye…?
Bir avuç haramzade yerli misyonerlerin mi, yoksa bizim mi?
Dünyadaki en büyük olanı yaptık diye gert gert gerindiğiniz İstanbul Havaalanının, kuşların göç yolları üzerinde olmasından ve ters rüzgârların sertliğinden dolayı yakın gelecekte kapanma tehlikesi olduğu bilim insanlarınca açıklanıyor.
Bu gerçekleşirse kesilen milyonlarca ağacağa mı yanalım, yoksa faturasını bizlerin ödeyeceği 36 milyar euorluk maliyetine mi?
Kazdağları, başka ülkede olsa endemik bitkileri, eşsiz faunası ve habitatıyla gözbebeği gibi korunacak bir doğa harikasıyken üste para vererek davet edilen Kanadalı GOLD firmasının bu alanda altın çıkarmasını sağlayanlara soruyorum:
Kesilen 195 bin ağaç ve bu ağaçların oluşturduğu faunayı, siyanürle bu doğa harikası alanı zehirleyip börtü-böceği, kuşları ve yaban hayvanlarını yok ettiğinizin farkında mısınız?
Su kaynakları zehirlenecek, en az 200 yıl bu alanda canlılık olmayacak, ot bile bitmeyecek ve çölleşecek…
Karşılığı ne?
Bir avuç altın…
Doğanın milyonlarca yılda yarattığı bu eşsiz canlılığı yok edecek olan o altınları alın da…
Nereye el attınızsa orayı harap ettiniz.
Dereleri, gölleri, ormanları, su kaynaklarını, kıyıları, dağları, ovaları, vadileri, bilumum yeşil alanları talan ettiniz…
Ve talan etmeye de devam ediyorsunuz…
Ve biz sadece bağırıyor, çırpınıyoruz…
Ve siz bu çaresizliğimize bakıp bıyık altından gülüyorsunuz alay ederek.
Kendi ülkesine bu kadar zarar veren bir iktidar daha görülmedi ne mağrip de ne de maşruk da…
Peki, çare ne?
Çare demokratik siyasi mücadeledir.
İktidarı bu yağmacı, talancı yerli misyonerlerden kurtarmaktır…