“2 Temmuz; Sivas’ta hakikat ve özgürlük arayışında bulunan demokratlara karşı, gerici devlet anlayışının Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı’dan devraldığı sistematik katliam politikalarının devamı niteliğindedir. Yanıyoruz, yakılıyoruz, kırılıyoruz ama zulme inat, karanlıkları aydınlatıyoruz. Bizleri sadece Madımak’ta yakmadılar. Bizleri Dersim’de, Koçgiri’de, Çorum’da, Malatya’da, Maraş’ta da yaktılar. Ama diz çökmedik ve asla da çökmeyeceğiz…
Tarihimize kara bir leke olarak geçen bu katliam sırasında yaşadıklarımdan kısa bir anektodu paylaşacağım. “
*
Mesaiye gitmek için aracıma bindiğimde şoföre Madımak Oteline gitmesini söyledim.
Pir Sultan Abdal Kültür Şenliğine gelen sanatçı dostlarımızın çoğunluğu Madımak’ta kalıyordu.
1 Temmuz gecesi Kapalı Spor Salonunda onlarca sanatçının sahne aldığı konserde on binlerce insanın ve sanatçıların yaşadığı o büyük coşku hala belleğimdeydi.
Bir ara benimde halaya durduğum o gece gerçekten unutulmazdı.
Bağlamalar Hasret Gültekin’in, Nesimi Çimen’in, Muhlis Akarsu’nun ellerinde adeta konuşuyor, özgürlük ve demokrasi haykırıyordu Pir Sultan’ın çağlar öncesinden gelen dizeleriyle…
“Sivas ellerinde sazım çalınır…”
Madımak Oteline vardım ve lobiye girdiğimde sadece karikatürist Asaf Koçak’ı gördüm.
Sabah kahvesini yudumluyordu.
Diğer konuklar henüz odalarından çıkmamıştı, gecenin yorgunluğunu çıkarıyorlar zahir, diye düşündüm.
Gece konserden sonra Buruciye Medresesine geçmiş, ilerleyen saatlerde yüzlerce insanla slyat gösterileri izlemiş, Behçet Aysan’ın sesinden şiir dinletisine katılmıştık Asaf Koçak’la beraber.
Dinleti sırasında farkında olmadığım bir de karikatürümü çizmişti.
(Bu karikatürü en değerli anılarım arasında saklarım hala)
Bir kahvede ben aldım ve Asaf’ın yanına oturdum…
Yüzünde yorgun, uykusuz ama çok mutlu bir ifade vardı, dalgalı saçlarının dağınıklığına rağmen.
Tam o sırada Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Murtaza Demir merdivenlerden indi…
Günaydınlaştıktan sonra o da bir kahve alarak yanımıza geldi.
Dışarıda bekleyen şoförüm endişeli bir yüzle içeri girdi ve elindeki yerel gazeteleri bana uzatarak yavaşça kulağıma eğildi ve benimle dışarıda konuşmak istediğini söyledi.
Kalktım ve beraber kapının önüne çıktık.
“Müdürüm, sabahtan bu yana dikkat etim şehirde bir gerginlik var. Birkaç kişiyle konuştum, bana aklın varsa hemen köyüne git, iyi şeyler olmayacak dediler. Gazetelerde yazılanlarda hiç iyi değil.”
Geri içeriye döndüm.
Yerel gazeteleri gözden geçiren Murtaza Demir ve Asaf Koçak’ın canları sıkılmıştı.
Özellikle bir yerel gazete, iki gün önce Kültür Merkezinin Bahçesine dikilen Kültür Bakanlığınca yaptırılıp gönderilen anıt heykelin bana benzetildiğini ifade etmişti…
Gazetelerin genel başlığı ise “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” şeklindeydi ve ciddi kışkırtmalar yazılmıştı.
Ve tüm yerel gazetelerde bir gece önce sokaklarda kapı eşiklerine bırakılan “Müslüman halkımızın dikkatine” başlıklı Alevilere yönelik bildirinin tam metni yazılmıştı.
Murtaza Demir’e baktım, ne diyorsun anlamında.
Demir, “Can sıkıcı bir kışkırtma. Valiyle bir görüşmeye gideyim bakalım ne diyecek.”
O sırada diğer sanatçılarda birer birer lobiye inmeye başladılar.
Ben izin istedim ve otelden ayrılarak Müdürlüğe gitmek üzere aracıma bindim.
Ofisime girip henüz çayımdan bir yudum almıştım ki telefonum çaldı.
Sekreterim “Müdürüm hatta bir bey var ismini söylemedi ama ısrarla sizinle konuşmak istediğini söylüyor” dedi.
Bağlamasını söyledim…
“Alo buyurun…”
“Bana bak Müdür. Sivas Alevi şehri değil. Senin ve Alevi dostlarına mezar olacak bu şehir…”
Kimsiniz, diye sordum ama telefon kapandı…