Sokağa çıkma yasağı günlerinde yaşıyoruz…
Günün büyük bölümünü dışarıda geçiren gazeteci olarak alışılmadık bir yaşam tarzı, gün boyu evde kalmak…
Lakin bahçeli bir evde yaşamak bu tarza alışmamı kolaylaştırdı…
Hemen her sabah kalkınca kendimi bahçeye atıyorum…
Begonviller, güller, fuller patlayı/patlayıverdiler birden dün sabah…
Çiyleri henüz kurumamış, sabah güneşinin ısıtmayan ışınlarına karşı direniyorlardı…
Eğildim, çim yaprağı üzerindeki minicik çiy damlacığını parmak ucumla aldım, dudaklarıma sürdüm...
Şaşırdım…
Binbir koku ve tadı nasıl olurda bu minik damlacık içinde barındırır diye…
Bu bir mucizeydi…
Baharın kendini yeniden yaratma mucizesi…
5 milyar yıldan bu yana aynı mucize kendini tekrar ediyordu…
Birden bir vızıltı, ses hızıyla kulağımın dibinden geçti.
Başımı kaldırdım, bir arının biraz ötedeki portakal çiçeğine konduğunu gördüm…
Yaklaştım, arıyla aramızda 10 santim kalana dek…
Çiçeğin özüne dokundukça burnuma o muhteşem portakal çiçeği kokusunu doldurdu…
Ferahlatıcı, baygın kokuyu derince çektim içime bir daha, bir daha…
Günlerden 1 Mayıs’tı…
Yani günlerin kırmızısı…
Tıpkı portakal ağacının yanı başında açan narçiçeği renginde…
Kırmızı, kıpkırmızı narçiçeği üzerindeki çiy damlacığını çanak yaprakları üzerinde parmak ucumla gezdirdim…
O an içimde bir isyan fırtınası koptu…
“Sana bir çiçek veriyorum
Zor günlerin çiçeği
Karanlıkta açan
Sana bir çiçek veriyorum
Özgürlük çiçeği
Solmayan…”
Orhan Arıburnu’nun bu dizelerini mırıldanarak armut ağacına yöneldim, beyaz günleri anlatan beyaz çiçeklerine doğru…
Kalın alt dalına asılarak çıktım üzerine…
Yerden 2 metre yükseklikte bahçeyi çepeçevre saran makilik alana doğru ufki bir bakışla göz gezdirdim…
İlerde iyi bildiğim, yan duvarı bel vermiş, ağaçlar arasındaki kerpiç ev takıldı gözlerime…
Çatısından aşağıya asılı duran bayrak iki yıldır ordaydı…
Bir keresinde Urfalı Ramazan Dayıya sormuştum neden bayrağı artık indirmediğini…
Ben ölene kadar oğlumun yası devam edecek, demişti…
Atladım armut ağacından aşağıya, dilimde 1 Mayıs marşı ile eve doğru yollandım…
“Günlerin bugün getirdiği, baskı zulüm ve kandır.
Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez,
Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde…”