Her şey Noel’den bir gün sonra başladı.
26 Aralık 1860 tarihinde İngiltere’nin Sheffield kentinin iki takımı Sheffield ile Hallam, Sandygate Road’da karşı karşıya gelirler.
Topu ayağa indiren ve 1857 yılında dünya üzerinde kurulmuş ilk futbol takımı olan Sheffield, üç yıl boyunca kendi kendine top oynarken, 1860 yılında kurulan Halam ile karşılaştıkları mücadele, dünya üzerindeki ilk futbol maçı olarak tarihe geçti. İşte o ilk maçın oynandığı Sandygate Road da dünyanın ilk stadyumu olarak futbol tarihinin kitaplarına yazıldı.
O gün Sandygate Road tribünlerinde oturan 700 kişi, futbolun bugününü, koskoca bir endüstri haline gelmesini aklının ucundan bile geçirmemiştir.
Bugün futbol dünyasında zerre kadar olan Sheffield ve Halam kulüplerinin 160 yıl önce attıkları o küçük adım, bugün büyüdü ve bütün dünyada bir tutku haline geldi.
*****
Sandygate Road Stadyumu; tüm futbol endüstrisine, sermayeye, milyon dolarlara, popülariteye, teknolojiye yenik düşmemiş olsa da; 160 yıllık futbol tarihinde zamana yenik düşen, yerine yenisi yapılan ve anılarıyla birlikte molozları geri dönüşüme giden bir çok hikaye var futbol tarihinde.
*****
Buenos Aires'de işçi ailelerinin yoğunlukla yaşadığı Boedo'da kulübün borçları yüzünden 75 bin kapasiteli Estadio Gasometro Stadyumu satılıp, yıkılmak zorunda kaldı. Arjantinli yazar Osvaldo Soriano da bir gün oturup yakın dostu Uruguaylı bir yazara mektup yazdı.
*****
Sevgili Eduardo
Geçen gün Carrefour'daydım. Biliyorsun, orası San Lorenzo Kulübü'nün eski stadının bulunduğu yere inşa edilmişti. Oraya, San Lorenzo'da dört yıl arka arkaya gol kralı olan, çocukluk dönemimin kahramanı Sanfilippo ile birlikte gittik. Tencereler, tavalar, peynirler, asılı duran sucuklar arasında dolaşıyorduk. Kasaya yaklaşmıştık ki, Sanfilippo birden kollarını açarak bana şöyle dedi: "Düşün ki, Boca ile oynadığımız maçta Roma'ya golü tam bu noktada atmıştım." El arabasına tepeleme doldurduğu konserveleri, etleri, sebzeleri güçlükle taşıyan şişman bir kadının önüne geçerek konuşmaya devam etti: "Futbol tarihine geçen en hızlı goldü o." Kornerden gelecek topu bekler gibiydi ve heyecanla o anı anlatıyordu: "Takımın gençlerinden 5 numaraya şöyle dedim: 'Düdük çalınır çalınmaz topu bana havadan gönder. Hiç heyecanlanma, seni mahcup etmeyeceğim.' Ben yaşça ondan büyüktüm, çocuğun adı Capdevilla'ydı. Heyecanlanmıştı, beceremeyeceğinden korkuyordu." Sanfilippo mayonez şişelerinin olduğu yeri işaret ederek anlatmayı sürdürdü: "Topu tam oraya yerleştirdi." Etraftaki müşteriler nefeslerini tutmuş, bizi izliyordu. "Top defansın ortasında oynayan adamların arkasına düştü. Hemen fırladım fakat biraz uzağa gitmişti. Şu pirinç torbalarının durduğu yere, görüyor musun?" Alt sıradaki rafı gösteriyordu. Sonra yepyeni lacivert takım elbisesine, gıcır gıcır cilalı ayakkabılarına aldırış etmeden bir tavşan gibi fırladı. "...güm diye bir çaktım topa!" Sol ayağıyla vurmuştu. 30 yıl önce kalenin bulunduğu, şimdi kasanın durduğu yöne doğru çevirdik bakışlarımızı... Hepimiz topun kaleye girişini görür gibiydik. Tam pillerin ve tıraş bıçaklarının dizili olduğu yerden girmişti. Sanfilippo sevinçle kollarını havaya kaldırdı. Müşteriler ve kasiyer kızlar coşkuyla alkışlıyordu. Neredeyse hüngür hüngür ağlayacaktım. O zamanlar Nene takma adıyla bilinen Sanfilippo, 1962'deki golü yeniden atmıştı, sırf ben göreyim diye... Osvaldo Soriano
*****
Tugay Kerimoğlu’nun "Orada binalar olması benim Ali Sami Yen'i görmeme engel değil” sözleri geldi aklıma ve Atatürk Stadyumu’nun yolunu tuttum.
Tribünlere oturdum. Gözlerimi kapattım.
Tarih 16 Şubat 2000.
Antalyaspor Türkiye Kupası yarı final maçında Bursaspor’u ağırlıyor. Antalyaspor kazanırsa tarihinde ilk kez kupada finale kalacak. Biletler günler öncesinden tükenmiş. Tribünlerin merdivenleri dahi doluydu. Karşılaşma başladı. Bütün tribünler ayaktaydı. Tribünlerin desteğini arkasına alan Antalyaspor’da sezonun oyuncusu Zafer Demiray 51. dakikada Antalyaspor’u 1-0 öne geçirdi. İkinci gol ise 73. dakikada Fazlı Ulusal’dan geldi. Karşılaşmanın son düdüğü çaldı ve belki de bir rüya gerçek oldu. Tüm tribünler ayaktaydı tabi ki bende. Kırmızı-Beyaz en büyük Antalyaspor diye bağırırken, yanımdaki gencin beni dürtmesiyle kendime geldi.
Ben de Osvaldo gibi, hüngür hüngür ağlıyordum sevinçten.
Yeşil çimlerin üzerinde paten binen ve uçarak frizbi yakalamaya çalışan gençleri gördüm.
Eğleniyorlardı. Ve tribünde onları alkışlayan taraftarlar vardı.
Aynı, yıllar önce Antalyasporlu futbolcuları çılgınca alkışladığımız gibi.
*****
Antalya’da da birçoğumuza Antalyaspor’u sevdiren, tutku haline getiren en önemli yer hiç şüphesiz ki Atatürk Stadyumuydu. İşte o stadyumun da yıkılan molozları, bugün nasıl geri dönüştü bilinmez ancak, yerine yapılan parkta bulunan açık tribün hepimizin anılarını tekrar yaşatıyor. Ben oraya sık sık gidip, tribünde oturup, anılara dalıyorum.
Aynı golleri atıyor, aynı hüznü ve sevinçleri tekrar tekrar yaşıyorum…