Bir şafak vakti Ankara’da açtım gözlerimi anne. Güneşin doğuşuna bakmaya geldim. Söylemiştim sana, “dönüşüm muhteşem olacak” diye Ankara’yı fethetmeye zapt etmeye geldim. Toprağına yüzümü sürmeye, çiçeklerine su vermeye geldim. Gelinciklerin salındığı zamanda, boynu bükük papatyaların seviyor sevmiyor diyen seslerini dinlemeye, senin coşkulu şen kahkahaların eşliğinde Ankara’yı fethetmeye geldim.
Bir şafak vakti Ankara’da açtım gözlerimi anne. Karagözlü torununun başarı hikayelerini dinlemeye geldim. Islak gözlerimin bahar yağmurlarıyla beraber coştuğu Ankara sabahında, bir uğur böceğinin kanadında kaç tane benek olduğunu saymaya geldim. “Akasyalar açarken” şarkısını başucundaki akasya ağacının sesinde, hoş bir nida olarak kalan ayak seslerini de Ankara’da dinlemeye geldim.
Evet geldim. Sana şikayet edebileceğim hiçbir şey yok. Dertleşmeye geldim diyeceğim ama sana anlatacağım hiçbir derdim yok. Her durumda mutlu olmayı senden öğrendim bil istedim. Sevgiyle güzelleşmeyen insanları hiçbir şey mutlu edemez, öğrendim. Hayatta hiçbir şey ertelenmeye gelmez, ertelenen eğer mutluluklarsa, kaybedilen koca bir hayat olur öğrendim de geldim.
Gittiğim yoldan hiç dönmedim, bir yıldız kayarken dilek tutmayı hiç unutmadım demeye geldim. Minik tırtıllara günaydın derken, insanın kendini bilmesinin nasıl da kıymetli bir bilgi olduğunu söylemeye geldim.
Tek bildiğim her insanın içinde tertemiz güzellikler olduğuna inanıyorum demeye geldim.
….. ve sana “Annesizlik ne zaman geçer?” diye sormaya geldim.