Adalet, doğuştan kazanılan bir haktır. Onu kabul etmeye hazır ve açık olunmalı. Adaletli olmak bireyin hayat içinde öğrendiği derslerdendir. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her kişinin kimliği bulunduğu ülke imajı ile bağlantılı mesaj oluşturur. Verilen mesajını yapısı da o toplumun, ülkenin kültürüne, yöneticilerle halkın iletişim durumuna bağlantılı olarak kurulur. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun krizler ve kriz yönetimindeki iletişim hali o ülkenin genel yapısı ile ilgili mesajlar verir. Kriz, bir ülkenin üst düzey hedeflerini tehtit eder. Ülkenin sürekliliğini tehlikeye sokar. Acil tepki gösterilmesi gerekir. Hedef ülkeyi ya da dostu olan ülkeleri uzun vadede etkiler. O halde kriz öngörme ve önleme mekanizmaları güçlü olmalı aksi takdirde gerilim yaratır. Beklenmeyen ve ani olarak ortaya çıkan var olan düzeni bozan yıkıcı özelliğe sahip olaylar anlamına gelen her durum krizdir. İnsanın dili varmıyor söylemeye ama kriz dengesizlik durumudur. Öğrenciliğim sırasında krizin tanımını özetle, “plansızlık”, “kararsızlığa sürüklenme”, “şaşırtma”, “önceden sezinlememe”gibi maddelerle öğrenmiştim. Her ülkenin vatandaşı krizlere hazırlıklı, önceden planlama yapan, stratejik hareket edebilme yeteneğine sahip, başarılı yöneticileri görmek ister. Adalet ve kriz yönetimi birbirine bağlı olmalı. Ne demiştim başlarken “Adalet doğuştan kazanılan bir haktır”. Adil bir kriz yönetiminin de ötesinde “risk yönetimi” ve “durum yönetimi” kavramlar da yöneticilerden beklenen en önemli konu başlıklarıdır. Ancak bu şekilde ülkeler krizlerden yara almadan çıkabilirler. Kriz sonunda ülke itibarının sarsılmaması ve her türlü zorluktan güçlü bir şekilde çıkılmış olması önemli. Bu süreç ancak “kriz yönetimi” ve “kriz iletişimi yönetiminin” sağlıklı yürümesi ile gerçekleşebilir.
Adaleti kriz yönetebilmek bir ülkenin kaderini belirleyecekse, ülke yöneticilerinin de onu kabul etmeye hazır ve açık olmaları gerekir.
Adalet, mülkün temelidir. Adaletin olmadığı yerde, hiç bir yapı ayakta kalamaz.