Bir önceki yazımda, Saray’da Cumhurbaşkanı’yla belediye başkanlarının buluşmasını konu edinmiştim. Erdoğan’ın bu toplantıdaki konuşması, ayrı bir yazı olmayı hak edecek kadar değerli. Hele ki, belediyelerdeki işçi çıkarmaları ve Yenikapı’daki araç sergisi ile ilgili söyledikleri…
Ne demişti Erdoğan: “Medyada her gün çeşitli şehirlerimizdeki belediyelerle ilgili sendika değiştirme baskısından, işten atmaya pek çok vicdan yaralayıcı habere rastlıyoruz. Kağıt üzerinde bir toplam olarak önünüze gelen personel sayısındaki her rakam bir insana ve daha geniş bir hayata tekabül ediyor. Belediye başkanlarının kurumlarını yönetme tasarrufu, ekmek parasını kazanma peşindeki çalışanların hayatlarını alt üst edecekleri anlamına gelmiyor. Kapının önüne konan, yuvaları başlarına yıkılan insanların ahı üzerine ne siyaset ne hizmet bina edilebilir. Şayet varsa birkaç kötü örnek bahane edilerek yüzlerce binlerce kişinin ekmeğiyle oynanması ne hakka ne hukuka ne de insanlığa sığar.
Son aylarda bazı belediyelerimizde yaşanan hadiseleri üzüntü ile takip ediyoruz. Biz İBB görevine geldiğimizde… ne personelle, ne araçlarla ne de başka bir şeyle uğraştık. Tüm vaktimizi doğrudan şehrin sorunlarının, sıkıntıların çözümüne teksif ettik. Üstlendiğimiz diğer görevlerde de bu çizgiden sapmadık. Tüm belediye başkanlarından da aynı hassasiyeti bekliyoruz.”
Yani… Bankamatikten aylık alıp Belediye’nin yerini bile bilmeyenleri işten atmayın; gereksiz de olsa, binlerce araca para akıtmaya devam edin! Üstelik de öyle Erdoğan’ın dediği gibi, “birkaç kötü örnek” değil söz konusu olan, binlerce işçi, binlerce araç!
* * * * *
Böyle bir ‘tavsiye’ye en doğru yanıtı Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar verdi: “İşten çıkartmaların hiçbirinin keyfi olmadığını, hele hele bizlerin siyaseten işçi çıkartmayacağımızı tüm Türkiye bilir. Bizde çalışanlarımıza karşı ciddi bir sorumluluk var ama yaklaşık 2 buçuk milyon Adanalıya da sorumluluğumuzun olduğunu da bilmemiz gerekiyor.” Vatandaşın beklediği, tam da işte böyle bir anlayış!
* * * * *
Kanun hükmünde kararnameler ile binlerce kişi işsiz ve aç bırakılmışken, Cumhurbaşkanı’nın “Kapının önüne konan, yuvaları başlarına yıkılan insanların ahı üzerine ne siyaset ne hizmet bina edilebilir” diye konuşmasına ne demeli! “Onlar FETÖ’cüydü” diye savunma gelebilir. O zaman İstanbul’dakilerin ne olduğunu da sorgulamamız gerek.
Küçük bir araştırma, işten çıkarılanların, sosyal medya hesaplarında nasıl insanlar olduğunu gözler önüne seriyor. FETÖ’ye övgüler, Atatürk’e hakaretler yağdıran ve İmamoğlu’na ‘yalancı’, ‘FETÖ’cü’, ‘hırsız’, ‘rezil’ gibi ağza alınmayacak sıfatlarla seslenen bu insanlar mı ahı alınacaklar? Cumhurbaşkanı’nın hoşlanmadığı bir tweetle kendini içeride bulanların sayısının her gün arttığı bir ortamda, Sayın İmamoğlu’nun bu insanları emri altında çalıştırmaya devam etmesi mi bekleniyor? Ya da Mersin’de olduğu gibi, işten çıkarılmadıkları için, işi yavaşlatma, vatandaşa kötü davranma, görevi sabote etme eylemlerini gerçekleştirenlere, vatandaşın cebinden maaş ödenmesi?
* * * * *
Bu arada, Erdoğan’ın “biz ne personelle, ne araçlarla uğraştık” açıklamasına yanıt, gecikmeden geldi. Cumhuriyet'ten Miyase İlknur'un haberine göre, Erdoğan, 1994 Martı’nda belediye başkanı olunca, kademeli olarak binlerce işçiyi işten çıkartmış, memurların ise mobbing uygulaması ile emekli olmalarına ya da istifa etmelerine neden olmuş. 1995 yılında Darülaceze Vakfı’nın belediye zabıtaları tarafından basıldığı, eşyalarına el konulduğu ve 68 yaşındaki vakıf başkanının zabıtalar tarafından zorla odasından çıkarıldığı ve en önemlisi, vakfın açtığı iki davayı da kazanmasına rağmen Erdoğan’ın, mahkeme kararlarına uymadığı da haberde yer alıyor.
Unutulmuşsa hatırlatalım dedik...