Bir yıl oldu, o hepimizin tüylerini diken diken eden darbe girişimi yaşanalı… Hafızalarımızdan hiç silinmeyecek o gecenin izleri hayatımızdan silindi ve yeniden yaşanması engellendi mi bu bir yıl içinde?
* * * * *
Bugün ‘öteki’ denen insanlar, yıllardır, bu tehlikenin gelmekte olduğunu söylüyor, yazıyor, anlatıyordu. Buna karşılık, kimi zaman ‘vatan haini’, kimi zaman ‘terörist’ ilan edilip cezalandırılıyorlardı. Darbe girişiminden sonra, yönetim kademesinden birileri çıkıp da “bu insanlara haksızlık etmişiz, keşke dinleseydik” dedi mi? Ya da birileri dönüp “kusura bakma kardeşim” deyip özür diledi mi?
Bir zamanlar Gülen Cemaati ile ilgili uyarılarda bulunanlar, bugün de, uygulanmaya devam edilen din merkezli siyasi politikaların yaratacağı tehlikeleri anlatıyor; bir cemaatin yerini başka bir cemaatin aldığını ve şimdi de onların bürokraside ve orduda örgütlendiğini, liyakat esası yerine “bizden” tercihiyle kadroların doldurulmasının ileride benzer sonuçlara yol açacağını söylüyor. Dinleyen var mı? Tam tersine, bunları söyleyenler, daha da ötekileştiriliyor.
Birileri, “Atatürk, cemaatleri yasaklamakta haklıymış, bunlar gerçekten tehlikeliymiş. Dini esaslara değil, bilim ve akla dayalı yönetimde, bir daha böyle tehlikeler yaşamayız” diyor mu?
* * * * *
Darbe girişiminin ve buna karşı çıkışın gerçek anlamı anlaşılıyor mu? Örneğin, yine yöneticilerden birileri, bu girişimi, “Amerikan ve İsrail emperyalizmi destekli din referanslı terör örgütünün” fokur fokur kaynayan Ortadoğu’nun göbeğindeki Türkiye’nin yönetimini ele geçirme çabası olarak değerlendirdi mi? Karşı çıkılanın Türk Silahlı Kuvvetleri değil, onun içindeki hain öğeler olduğunu vurguladı mı? Tam tersine; sanki darbe girişimini Türk ordusu yapmaya kalkışmış ve halk da orduya “ders vermiş” gibi bir algı yaratmak için çabaladılar. Başbakan Yardımcısı’nın, yıldönümünün hemen öncesinde yaptığı açıklamaya bakın: “…27 Mayıs’ın hain çetecileri rahmetli Menderes’i şehit etmişlerdi. Millet içine atmıştı. 12 Eylül geçti, millet içine attı. 28 Şubat’ta birçok insanın burnundan fitil fitil getirildi. Necmettin Erbakan, zorla koltuğundan kaldırılarak partisi kapatıldı. Millet hep içine attı, bu sefer yeter dedi. Menderes’i yedirdiğimiz gibi, 1971’de, 80’de olduğu gibi, Erbakan hocamızın inmesine göz yumduğumuz gibi, artık Tayyip Erdoğan’ı yemenize müsaade etmeyeceğiz dedi. 15 Temmuz, 27 Mayıs’ın, 28 Şubat’ın, 12 Eylül’ün intikamının alındığı gecedir.” Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un açıklamasına göre; o gece insanlar, sadece Tayyip Erdoğan’ın koltuğunu korumak için sokağa çıkmış ve Fethullahçı terör örgütünü yenmemiş, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden intikam almıştır!
Sormak gerek; onun için mi, suçlu olup olmadığı belli bile olmayan, emir-komuta zincirine uymak zorunda kalan gencecik erler, boğazları kesilerek, köprüden atılarak, linç edilerek öldürüldü? Amaç, Türk Silahlı Kuvvetleri üniforması giyen herkesten intikam almak mıydı?
Ve onun için mi, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni toptan aşağılayan, küçük düşüren dev afişler, yurdun dört bir yanına asıldı. Üstelik, Amerikan askeri fotoğrafları kullanılarak!
* * * * *
Ve en önemli soru: Darbeciler gerçekten cezalandırıldı mı? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde binlerce, kamu kurumlarında yüz binlerce insanın görevine son verildi. Hepsi darbeyi destekleyenler miydi, yoksa “bu bize muhalif, bahaneyle bundan da kurtulalım” diye karar verilerek binlerce mağdur yaratıldı mı?
Ya örgütün siyasi ayağı? FETÖ’nün AKP desteğiyle bugünlere geldiği, bizzat Cumhurbaşkanı’nın “kandırıldık” açıklamasıyla ortadadır. Öyleyse, örgütün siyasi ayağına niçin dokunulmuyor? AKP içerisinde, Gülen cemaatine yakınlığı belgelerle kanıtlanmış insanlar, niçin dokunulmazlık zırhının arkasında? Darbe girişimini araştırmakla görevli komisyonun başkanı, iddia edildiği gibi FETÖ ile bağlantılı mıdır? Komisyon, niçin sadece AKP’li vekillerden oluşmuştur? Darbe raporuna, açıklandıktan bir ay sonra, Adalet yürüyüşünün hemen ardından, “CHP, FETÖ’yü cesaretlendirecek söylem ve hareketlerde bulunmuştur” ifadesi neden eklenmiştir?
* * * * *
Bu ve daha sayıları giderek artacak soruların yanıtları, zaman içerisinde ortaya çıkacak. İşte o zaman, darbe girişiminin asıl niteliği ve benzeri tehditlerden korunmanın tek yolunun, dinin siyasetten uzaklaştırılması olduğu anlaşılacak.