1991 yılında Sovyetler Birliği dağıldığında, Antalya, 600 bin nüfuslu bir Akdeniz kentiydi. Bilindiği gibi Sovyetler Birliği, 15 farklı ülkenin birleşmesiyle oluşmuştu. Dağılmanın ardından, tüm ülkeler, birer birer bağımsızlıklarını ilan ettiler ve dış göç başladı. Bu süreçte, Ruslar, Ukraynalılar, Gürcüler, Moldovalılar, kendilerine yakınlığı nedeniyle Türkiye'yi seçerken; Türki cumhuriyetler ise, dil ve kültür birliği nedeniyle ülkemize yöneldi. Bu süreçte, gerek çekici doğası, gerekse turizmdeki iş olanakları nedeniyle, gelenler Antalya'ya yöneldiler. O gün başlayan göç, bugün durmaksızın sürüyor. Antalya'ya akın akın gelen Ruslar, Moldovalılar, Ukraynalılar, Kırgızlar, Kazaklar, Türkmenler, Azeriler, Özbekler, Gürcüler... adeta yeniden küçük bir Sovyetler Birliği kurdular.
Ukrayna-Rusya savaşı, bu göçün katlanmasına neden oldu. Önce savaştan kaçan Ukraynalılar geldiler. Şimdi de, Rusya'nın seferberlik ilanından sonra, askere gitmek istemeyen ve cebinde parası olanlar soluğu Antalya'da aldılar. Sanki seferberlik ilanı, "Antalya'ya seferber olun" anlamına gelirmiş gibi, sayısız uçak, Rusya'dan Antalya'ya yöneldi. Çoktan kentin nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan Ruslara, böylece yenileri eklendi.
Gelenlerin sadece ekmeğinin peşinde, yeni bir hayat kurma hayalleri kuran insanlar olduğunu düşünmeyin. Bunların arasında, kentte konuşlanan güçlü Rus mafyası da var. Yani Antalya, bir yandan suçun da başkenti durumuna geldi.
* * * * *
Sadece Sovyetler Birliği ülkelerinden değil Antalya'ya göç. Molla rejimi altında yaşamak istemeyen İranlılar, çoktandır Antalya'ya yerleşiyorlar. Cepleri para dolu Araplar için de, kendi ülkelerinde yaşayamadıkları özgürlüğün keyfini çıkarabilecekleri bir cennet Antalya. Savaş nedeniyle ülkelerini terk eden ve Türkiye'ye gelen ve aslında hukuken bulundukları kentlerin dışına çıkmamaları gereken Suriyeliler de pek seviyorlar Antalya'yı. Şimdi bunların üzerine, bir de akın akın Afganistan ve Pakistan'dan, kim oldukları belirsiz sayısız genç erkek de, Antalya'yı keşfetti.
Bitmedi... Avrupa ülkeleri de, kendileri için 'bedava' anlamına gelen Antalya güneşinin keyfini çıkarmak için gelip yerleşiyorlar. 119 ülke vatandaşı, Antalya'da ev almış. Birleşmiş Milletler'in rakamlarına göre, dünyada 208 ülke var ve bunların 119'unun vatandaşlarının bir bölümü Antalya'ya yerleşmiş!
* * * * *
Herkes bu göçün ev fiyatları ve kiralar üzerindeki etkisini konuşuyor doğal olarak. Yerli halkın, ceplerinde dolar ve euro bulunan ve sürekli değeri düşen Türk Lirası sayesinde her yeni güne biraz daha zenginleşmiş başlayan yabancılarla rekabet edebilmesi mümkün mü? Bu sadece konut için geçerli değil; onun dışındaki tüm mal ve hizmetlerin fiyatları da, ne yazık ki, Türk halkının değil, yabancıların gelir durumlarına göre ayarlandı. Yani kent, artık yerli halk için son derece pahalı.
İşin, gözlerden kaçan bir başka boyutu daha var. Kentin altyapısı ve doğası da bu kadar yoğun bir göçü kaldıramaz. Su yoksulu haline gelen kentin, bu kadar insana su sağlaması bile mümkün değil. Bu kadar insanı doyurabilmek için tarımsal üretimi artırmak amacıyla, daha fazla kimyasal gübre ve zirai ilaç kullanılıyor; bu da, hem bizim, hem de toprağın daha da zehirlenmesi anlamına geliyor. Artan araç sayısı, trafiğe alt üst ettiği gibi, hava kirliliğini de artırıyor. Bu konuda yapılacak kapsamlı bir araştırma, çok daha fazla sorunun yakın gelecekte yaşanacağını ortaya koyacaktır.
* * * * *
Bir konu daha var ki, işte o çok ağırıma gidiyor: Ev sahibi olana vatandaşlık verilmesi... Bu ülke, büyük zorluklarla ve fedakarlıklarla kuruldu. Bugüne gelene kadar sayısız şehit verdik. Şimdi cebinde üç kuruş parası olan gelip ev alıyor, sonra vatandaş olup ülkemizin geleceğinde söz sahibi oluyor. Kabul edilebilir gibi değil! Yazık oluyor güzel kentime, güzel ülkeme...