Zamanını tam olarak hatırlamıyorum; Ankara Ticaret ve Sanayi Odası bir araştırma yapmış ve bir gerçeği ortaya çıkarmıştı.
Meğerse Türkiye; tam bir “sahtekarlar” cennetiymiş!
Sahte ile cennet nasıl bir araya geliyor, deyim niye böyle ayrı bir konu.
Neyin sahtesi yokmuş ki; sahte rakı, sahte kırmızı biber, sahte bal…
Boyanmış zeytin, pürelenmiş kaşar, jölelenmiş tavuk…
Bunları biliyoruz da, artık sebze ve meyveleri bile neredeyse fabrikasyon tarzda, insan eliyle yapılıp üretilir hale getirdik. Portakal büyüklüğünde çilekler, karpuz gibi portakallar…
Bunları yiye yiye, yeni bir dar gelirli damak tadı oluştu.
Sahtesini yiyip içince, asıllarını midelerimiz kabul etmez hale geldi neredeyse.
Eh, zeytinin peynirin sahtesi olur da; doktorun, avukatın, hakimin, subayın, polisin sahtesi olmaz mı hiç?
Gün geçmiyor ki gazetelerde, sahte görevlilerin dolandırdığı saf ve temiz birinin acıklı öyküsünü okumamış olalım. Allahtan, bu mesleklerin gerçek sahipleri, sahtekarları bulup çıkarıyor ve yakalıyor eninde sonunda…
Sahte ilaç, sahte rapor, sahte fatura, sahte ameliyat, sahte hasta, sahte hastane…
Alıştık sanki! Şaşırmıyoruz artık…
Sahte diplomalarla, sahte üniversite mezuniyetleri, sahte doktora, sahte tez, sahte akademik unvanlar.
Bir arz ve talep yasası mı var acaba?
Halkımız, ucuz bulduğu, masrafsız gördüğü alanlara mı yöneliyor?
Önemli olanın, sahte de olsa işimizi kolayca görmek, daha çabuk yürütmek olduğunu düşünüyor olabilir miyiz?
Arz-talep ilişkisi dememizin nedeni bu…
Sahte başarılar, sahte anketler, sahte belgeler, sahte gözyaşları, sahte gülücükler, sahte yarışmalar…
Sahte Belediye Başkanı bile var…
Peki, gerçeğin ve doğrunun yeri ne bu dünyada diye sorarsanız eğer, değersizliğin şahlandığı bir dönemde,”karlı” bir sahte, getirisi olmayan bir “gerçek”e karşı, her zaman tercih ediliyor.
“Kar” varsa bir yanda, diğer yandaki haklı-iyi-doğru ve güzelin anlamı yok, kimilerine göre…
Yin Yang, Uzakdoğu'da özellikle Çin'de karşılıklı zıtlığın denge içerisinde bulunduğu ve birbirinin içinde olduğunu anlatan kavramdır.
Buna göre doğada bulunan her şeyin bir zıddı vardır.
Bu zıtlar Yin ve Yang olarak temsil edilir. Her ikisi de bir arada bulunur ve bu iki zıt güç olmadan hareket de mümkün değildir.
Evrende bulunan her şey zıddıyla birlikte var olabilir.
Tasavvuf öğretisi bu zıtların birlikteliğini çok daha veciz olarak açıklar.
İyinin içinde kötü, haklının içinde haksız, doğrunun içinde yanlış, gerçeğin içinde sahte…,az miktarda da olsa vardır.
Ama, nasıl bir dünyadayız ki; doğruda yuvalanan sahteciliğe,bizi hemen inandırırken, yanlışta filizlenen doğruyu görmezden geliyor…
Bu nasıl bir dünya?