61. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin basın toplantısını “Geçen yıl festivalimizi gerçekleştiremediğimiz için üzüntüm büyük” sözleriyle açtı Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek.
Hâlbuki üzülmemiz gereken asıl konu, festivali gerçekleştirememekten ziyade, dünya kenti dediğimiz canım Antalya’mın, sansür kelimesi ile aynı cümle içerisinde kullanılmasına imkan sağlanmış olmasıdır. Antalya’nın en değerli markalarından bir tanesinin ‘tam da yerel seçimler öncesinde’ siyasete alet edilmesine ve siyaseten katledilmesine seyirci kalınmasıdır. Siyasetin, sanat ve sanatçı üzerinde tahakkümünün mümkün kılınmasına ev sahipliği yapmamızdır.
Tüm bu çirkinliklerin yanında festivalin gerçekleşmemiş olması devede kulak Sayın Başkan. Festival gerçekleşmedi ama saydığım ve sayamadığım tüm bu çirkinliğin hepsi Antalya’da gerçekleşti.
Şimdi altmış birincisini yapıyoruz. Hem de ‘geçtiğimiz seneden dersimizi almış’ bir şekilde.
Alınan derslerden çıkan sonuca bakıyoruz; Sayın Başkan, malum çevrelerin Ali Cengiz oyunlarına tekrar maruz kalmamak için Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin ev sahipliğini, sinema emekçileri ile birlikte tek başına yapma kararı almış.
Muhittin Böcek’in bu tutumunu anlamak mümkün. Önce kendisini, sonra partisini, son tahlilde de festivali şer odaklarından uzak tutuyor. Yoğurdu üfleyerek yiyecek bu sene.
Peki, her fırsatta, her platformda, her cümlesinde ‘Ben Antalyalıyım, Ben Antalya’yım, Ben Antalya’nın Bakanıyım, Antalya’nın sorunlarını ben çözerim’ diye böbürlenen Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, bu durumu kendisine ve makamına nasıl yakıştırabiliyor. Nasıl hayıflanmıyor, nasıl üzülmüyor, nasıl utanmıyor? Türkiye’nin en köklü, en eski, en prestijli, en saygın kültür sanat etkinliğinde T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı yok.
Neden yok?
Sahi Sayın Antalyalı Bakanımız, neden yoksunuz festivalde? Hadi gelin siz açıklayın. Söz, virgülüne dokunmadan yayınlayacağım.
Lütfen beni ve benim gibi düşünenleri ikna edin. Hadi gelin ‘Yav bu AK Parti’de işine gelmediğinde Türkiye’nin milli ve manevi değerlerini bile bir çırpıda kenara itip, inkar edebiliyor’ ön yargısından önce Antalyalıları, akabinde de 85 milyonu kurtarın.
*
Festival İdari Direktörü Cansel Tuncer, ulusal basının birtakım temsilcilerini Yedi Mehmet’te ağırladı.
Peki, yerel basın?
Zerre umurunuzda olmadığımızı bildiğimden, geçtim o yüzden yerel basını. Türkiye’nin üç büyük ajansı, Anadolu Ajansı, Demirören Haber Ajansı ve İhlas Haber Ajansı neden yok o davette. Üç ajansın da Bölge Temsilciliği ve Bölge Temsilcisi var bu şehirde. Fakat Sayın Genel Sekreter ya da Festival İdari Direktörü, hemşerisi olan gazetecileri muhatap almıyor, İstanbullardan Ankaralardan gazeteci getirtip festivalin tanıtımını yapmaya çalışıyor.
Hadi ajansları da geçtim, Antalya Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Songül Zengin niye yok o davette. Biz Antalyalı gazeteciler, Antalya’nın en köklü ve en prestijli festivalinde neden dış kapının mandalı muamelesi görüyoruz.
Hani ‘hikayemiz birlikteydi’
Bu yıl Altın Portakal için ilk kez başrolü halkın kendisine verdiğinizle övünüyorsunuz. Festivalin ulusal ve uluslararası bilinirliğini artırmak için vatandaşın twit ya da story atması yetecek mi? Bu beklenti nedeniyle mi yerel basına ve biz Antalyalı gazetecilere ihtiyaç duymuyorsunuz?
Sahi Sayın Böcek ve Sayın Çevikol, neden yokuz biz o davette? Hadi gelin siz açıklayın. Söz, virgülüne dokunmadan yayınlayacağım.
*
Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin bu kadar uzun soluklu olmasında Antalyalıların payı büyüktür. Antalyalıların bu festivali bu kadar sahiplenmesinde de her yıl geleneksel olarak yapılan kortejin payı büyüktür. Jüri Başkanı Sayın Ferzan Özpetek’in ‘Kortej, o zamanlar benim bayıldığım muhteşem bir olaydı’ açıklaması bu iddiamı destekliyor.
Hal böyleyken kortejin festival programında olup olmaması ile ilgili kafalar neden bu kadar karışık.
‘Kortej konusu baya uzun süre konuştuk. Her yerde gördükleri oyuncuları görmek için, insanlar korteje geliyor mu? Kortej ile ilgili karar alma durumundayız’ demiş Sayın Jüri Başkanı.
Siz Sayın Özpetek, ünlü bir yönetmen olduğunuz için oyuncuları her yerde görüyor olabilirsiniz. Gözünüzün aşina olduğu bu kişileri bir de kortejde görmek istemeyebilirsiniz. Fakat ben 40 yıldır Antalya’dayım. Misal Atatürk Caddesi, yürürken hiçbir oyuncuya denk gelmedim. Tarihi Kaleiçi, tek bir oyuncu ile aynı sokakta aynı anda yürümüşlüğüm yok. Dünyaca ünlü Konyaaltı Plajı’nda, yan şezlongumda hiçbir zaman bir oyuncu rast gelmedi.
‘Her yerde gördükleri oyuncuları görmek için, insanlar korteje geliyor mu’ diye sormuşsunuz ya, doğru cevap için öncelikle soruyu doğru sormak gerekir. Doğru soru da şudur Sayın Jüri Başkanım?
“Antalyalıların eskiden olduğu gibi korteje yoğun bir ilgi ve katılım göstermesini nasıl sağlarız?”
Haddim olmayarak;
Tüm Türkiye’nin sevdiği ve hayranı olduğu, özellikle de son dönemin popüler oyuncularını, yıldız isimlerini ama öyle bir ya da ikisini değil, Altın Portakal’a yakışır bir kalabalıkla, Yeşilçam’ın emektarları ile birlikte korteje dahil edin, bakın bakalım Antalyalılar oyuncuları görmek için korteje geliyor mu gelmiyor mu?
Antalyalıların son dönemde korteje ilgisi azaldıysa, vatandaş korteje katılmıyorsa bunun başlıca nedeni ünlü oyuncuların korteje katılmamasıdır.
Kalabalık istiyorsanız, Antalya’ya kalabalık geleceksiniz Sayın Jüri Başkanım.
*
Sıra geldi çuvaldıza.
Antalya’nın ve Antalyalının sırtından milyon milyon paralar kazanan kodamanlar, siz neredesiniz? Antalya’nın taşını, toprağını, denizini, güneşini, havasını, suyunu, tarihini satıp, ceplerinizi yedi sülalenize yetecek kadar doldurduğunuz yetmedi mi? Azıcık ahde vefa etseniz de Antalya’ya bir faydanız dokunsa. 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne sponsor olsanız mesela.
Batmazsınız korkmayın.
Ha, Hükümetin desteklemediği, hatta ‘tu kaka’ ilan ettiği bir organizasyona sponsor olup, ‘Altın Portakal için altın yumurtlayan tavuğu niye keseyim’ diye düşünüyorsanız, alayınızın kalıbına tüküreyim.
Çok isabetli ve ikaz dolu tespitler. Tek kelime ile harika bir makale.