Ulu Önder Atatürk 1930 yılının ilkbaharında ilk kez gördüğü Antalya’nın nefes kesen manzarasını izlerken, duyduğu hayranlığı tarihe geçen; "hiç şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel yeridir" sözleriyle ifade etmişti.
Aradan geçen 94 yılda Antalya ekonomik alanda önemli gelişmeler kaydetti ve Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasılasına büyük katkılar sağladı. Tarım, turizm, sanayi ve ticarette elde edilen başarılarımıza bakınca, sağladığımız katkının günden güne artarak devam ettiği de görülmektedir.
Geliştik, büyüdük, zenginleştik, güçlendik…
Hemen herkesin hayranı olduğu dünyaca ünlü bir marka yarattık.
Fakat bu markayı oluştururken doğa ananın milyonlarca yıl, ilmek ilmek işleyerek var ettiği bu yeryüzü cennetini, mahvettik. 94 yıl gibi kısa bir sürede Ulu Önderin o veciz sözünün geçerliliğini kaybetmesine neden olduk.
Hiç eğip bükmeden söyleyeceğim; "Hiç şüphesiz ki Antalya ‘eskiden, bizlerden önce’ dünyanın en güzel yeriydi"
Falezlerin hemen kıyısına, karanın denizle buluştuğu o noktaya, üç-beş tane sonradan görme Pazar kahvaltılarını denize bakarak yapabilsin diye, Çin Seddi’ni andıran apartmanlar diktik. Kentin hava akışının içine ettik. Yazın nemi, kışın da bacalardan çıkan isi şehrin merkezine hapsettik.
Kenti bilinçsiz ve plansız bir şekilde betona boğduk, klimasız nefes alamaz olduk.
Bir düşünün; en son ne zaman, hangi sokakta portakal çiçeği kokusu çalındı burnunuza?
Tarım yapacağız, üretip kalkınacağız diye yer altı su kaynaklarını hoyratça kullandık. Zamanında dört bir yanından şelalelerin, derelerin aktığı bu canım kentte, bir damla suya muhtaç olacak hale geldik. Ki bunlar iyi günlerimiz. Yakın gelecekte suya erişim, Antalya’nın en büyük sorunu haline gelecek.
Turizm yapacağız diye ormanları, doğayı talan eden bizler değil miyiz? Antalya’nın doğal güzelliklerini turizm adı altında pazarlamak için, Antalya’nın doğal güzelliklerini yok ediyoruz. Ekosistemin böğrüne sapladığımız bu hançer, dönüp yine bizi vuruyor. Aşırı hava olayları, aşırı sıcaklar ve kuraklık bizim eserimiz.
Manavgat yangınında ciğerlerimiz yanmıştı. Yangına neden oldu diye göstermelik birkaç kişi tutuklandı, hapse atıldı. Bir daha düşünün bakalım, koca Manavgat’ı sadece o birkaç kişi mi yakmış.
Hiç inkar etmeyin, hepimiz oradaydık.
Mermer çıkarıp ihracat yapacağız diye dağlarımızı, ormanlarımızı kevgire döndüren de biziz.
Daha geçen yıl Düden Çayı’ndaki balıkları toplu halde, kendi ellerimizle öldürmedik mi? Düden Çayı’na onca kimyasal atığı dış güçler gelip boşaltmadı, biz boşalttık.
‘Yol yaptık’ mevcut hükümetin en önemli seçim propagandası değil mi? Nereye yaptın kardeşim bu yolu ya da neye göre yaptın? Konyaaltı’ndan Lara varsa yoksa 20-25 kilometre. Günün en sakin saatin de bile kentin bir ucundan diğer ucuna iki saatte zor gidiyorsun. Hele akşam 17.00-20.00 saatleri arası, çık bakalım trafiğe bir yerden bir yere gidebiliyor musun?
Yol Geçen Hanı’nın zıt anlamlısı Sınır Kapısı’dır. Fakat Türkiye’de Sınır Kapısı ile Yol Geçen Hanı eş anlamı hale geldi. Her canı isteyenin, elini kolunu sallaya sallaya Antalya’ya göç edebilmesi, kentin tüm dinamiklerini alt üst etti.
Ev sahiplerinin vicdanları da bu göç kervanına katılıp karakterlerini terk edince, kentin enflasyonu hesap edilemeyecek boyutlara ulaştı. Ne alt yapısı yetti Antalya’nın bu hayasızca akına, ne de orta ve dar gelirlinin maaşı.
Boğa Çayı’nı rehabilite edip cazibe merkezi yapacaktık. O da elimizde patladı. Gidin bakın çamur, çer çöp deryası.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korumama Kurulu diye bir yapı var Antalya’da. Biz kurduk, biz işletiyoruz… Tarihimizi ve tarihi eserlerimizi bilinçsizce biz, kendi ellerimizle yok ediyoruz.
Günlerdir boşuna haykırmıyorum, ‘otoritenin rehaveti, şehrin garabetine yol açar’ diye.
Daha o kadar çok örnek sayabilirim ki ne bu sayfalar yeter, ne de aklımız. Ki vicdanımızın konuyla uzaktan yakından bir alakası olmadığı çok net anlaşılıyor.
Azıcık vicdanı veyahut aklı olan biri dünyanın en güzel yerini, bu hale mi getirir?
Rant ve para, nelere kadir?
*
Ulu Önder ile başlamıştım, Mehmet Akif Ersoy ile noktalayalım…
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Ayla Hn bu konuyu hiç yazan yok dedim.14 yıl İzmirde yaşadıktan sonra tekrar güzel Antalyama döndüm dedim .Falezlerde yürüyüş yapıyorum.Yürüyüş park alanlarındaki o çitlerin altlarında hep çöp dolu.Doğanın katili eğitimsiz insanlar çoğaldıkça çöpler arttı.Bunun eğitimle eğitimdeki düşüşle ve cezasız kalan suçlar nedeniyle fütursuz insan topluluğu arttı ve bu durumdayız