Yaklaşık 2000 yılından bu 2017’e kadar hemen hemen her gün Kaleiçi’nde bulundum. Kaleiçi evlerinin suluboya resimlerini yapıyorum. Turistler hatıra olarak beğendikleri bu resimleri benden alıyorlardı.
Kaleiçi’ni çok gezdim ve çok çok fotoğrafladım.
Ama bugün, dünkü Kaleiçi’ne baktığım zaman aynı mekânları aynı şekilde göremiyorum.
Durmadan Kaleiçi’ni yıkıyorlar!
Tarihi değerlerinin birçoğunu toprak altında saklayan Kaleiçi; temel kazmalar sırasında bu değerleri hep bize göstermiş durmuştur.
Gözleri koyu renkli gözlüklerle kapandığından bunların hiç birisini göremediler. Hemen temel atıp üstüne çıkıverdiler.
YER ÜSTÜNDEKİLER
Şimdi bile eşi benzeri olmayan bir mimari özelliklere sahip Kaleiçi konakları;
1- Terk edenler yüzünden
2- İçinde kimselerin oturmamasından
3- Rüzgâr ve yağmurdan
4- Yangından
Hemen hemen hepsi harabeye dönüşmüş durumdalar!
Restore edilen binaların Kaleiçi tarihi konaklarına benzediğini söylemek yalan olur.
Restore edilemeyenler irili ufaklı bir çok mağazaya mekan olmuştur.
Ya da çatısı uçmuş, duvarları yıkılmış, iskelet halinde durmaktadırlar.
Yanan yerlerin yarısı ÇÖPLÜK, diğer yarısı da mutlaka OTOPARK olarak kullanılmaktadır.
DEĞERSİZ KALEİÇİ
Ne tarihi ve ne de kültürel hiçbir şeyine sahip çıkılmadığından Kaleiçi’nin hiçbir turistik değeri yoktur!
Sadece mülk ve rantsal değeri vardır.
Bu nedenle Kaleiçi’nde “turistik bir yaşam” şekli yoktur.
Yerlisi de yabancısı da sadece “dolaşmak” için buraya gelmektedir.
Ne lokantaları, ne pansiyonları ve otelleri, ne de mağazaları bir “marka” değillerdir.
CAZİBE MERKEZİ OLAMADI
İçinde bulunanlar eğer bir yabancı ülkenin elinde bulunsaydı; insanlar buraya girmek ve gezmek görmek için üstüne paralar sayarlardı!
Nerdee?
Ne yerli ve ne de yabancı turiste gösterecek, reklam yapacak hiçbir şeyimiz yok!
Ya yakmışız, ya da yıkmışız!
MESELA
Benim çok çok sevdiğim; konakların sokak köşelerinde oluşturdukları köşeler vardır.
Konak sahiplerinin kişiliğini anlatan o kesme köşelere; oyma taşlarla motifler yapmışlardır.
Çiçekler vardır vazoda.
Manası; “Evimize hoş geldiniz.” demektir.
Ve daha nice semboller vardır; bakıp bakıp yorumlar yapabileceğiniz.
YAZIK
Bu güzelim tarihi ve sanatsal değerlere; “masa başı mimarları” aynı benim telefonla yemek siparişi verdiğim gibi; tutuyor planlar-projeler yapıp Başkan beye de bir güzel onaylatıyor.
Ne yaptırıyor bu masa başı mimarları?
İtalya’da, Almanya’da veya İsviçre’de evlerin duvarlarına “saksılar asıp çiçekler” koyuyorlar ya biz de böyle yapalım!” diyorlar.
“Ve orada sokaklarda birer ikişer sembolik konulan dev saksılardan da biz tüm sokakları kaplayacak şekilde yapalım.” diyorlar.
YAPTIRAN VE YAPAN VAR AMA
KONTROL EDEN YOK!
Ben en çok buna üzülüyorum inanın.
Koskoca Antalya’da o kadar okumuş, yazmış, anlı şanlı, üniversiteli hocalar, mimarlar, peyzajcılar, tarihçiler, müzeciler, müdürler, vekiller, ağalar, paşalar var; hiç birisi çıkıp da “yahu siz ne yaptınız? Tarihin içine ne ettiniz!” demiyorlar.
Şu fotoğrafa bir bakınız ve siz hak veriniz!
Güzelim konakların duvarları sanki Babil’in asma bahçelerine dönüştürülmüş gibi duruyorlar. Her yer saksılarla doldu. Kesik Minarenin çevresinde bile fotoğraf çekecek yer bulamayacaksınız.
…
Zaten turist azaldı.
Ben de bahaneyi burada arıyorum; ne yapayım!
:::: ::::
FİKRET OTYAM
SANAT GALERİSİ?
Bilen bilir, bilmeyen hiç bilmez ama rahmetli Fikret Otyam adına Sobacılar Çarşı’sı içinde bir “Sanat Galerisi” açılmıştı.
ANSAN kapandıktan sonra Antalya Merkez de bir sanat galerisi olması çok güzel bir olaydı.
Açıldığı zamanlar galerinin adını duydukça, yeri sapa bile olsa oradaki açılan sergilere gitmiştim.
Ne oldu, nasıl oldu orası bir hoş oldu. Yerel basında bile adı geçmiyordu etkinlik olarak!
Hiç dikkat etmemiştim, gözümden kaçmış!
GİTMİŞ FİKRET OTYAM SANAT GALERİSİ
GELMİŞ AESOB
Tam on yıllığına bedelsiz verilmiş.
Siz anladınız mı?
O orada kalsaydı, bunlara yer mi yoktu?
Neden böyle yapıyorsunuz?
Bakın şehir merkezi ne kadar soluk!
Renklerimiz solmasın n’olur!