Vizyonunuza desteği hangi değerlerden alıyorsunuz…
Başkan Türel, mega projelerim dediği yatırımlara karşı çıkanlara “gözleri çakmak çakmak” bir halde sert çıkıp “Bunlar at gözlüklü vizyon fukaraları” demiş…
“Göze gelmesinden” korktuğu bu projeleri korumak için “gözlerini karartarak” her türlü sese kulaklarını tıkamış durumda.
Antalya’nın bedeninde “göz göz” yaralar açacak olan bu projeler için ne kamuoyunun dediklerini ve beklentilerini, ne de bilim insanlarının ve yetkili kurumların sözlerini umursamaz bir halde.
Kendisine emanet edilen bu kenti “gözü gibi koruması” gerektiği halde Reisin “gözüne girebilmek” için her şeye karşı “gözlerini karartmış” durumda.
İki nefes arasında “gözden sürmeyi çekecek” insanlarla çevresinin kuşatıldığını, bugün bu projeler için kendisini kışkırtanların yarın dara düştüğünde ivedilikle ve ustalıkla, dün olduğu gibi yarın da “gözden ıraklaşacaklarını” hala göremiyor.
Daha zaman geçmiş değil.
Başkan Türel’in Boğa Çayı ve Kruvaziyer Limanı Projelerini yeniden “gözden geçirmesi,” böylelikle “gözden kaçan” unsurları ve “cingöz” tiplerin ne yapmaya çalıştıklarını görebilmesi açısından çok önemli…
Antalya’nın “göz alıcı” güzelliğini katledecek, sahillerinin doğal sürecini ortadan kaldıracak ve bu kentin geleceğine “göz dikecek” projelerin sahipleri önünde sonunda bunun ne kadar zarar verici olduğunu göreceklerdir.
Bugün kente zarar verecek uygulamalara “gözümüzü yumarsak yarın gözlerimizi yumma anımızda” vicdanımızın sızladığını göreceğiz…
Kente ve kent halkına zarar verecek, onların hayatına dokunmayacak, aksine hayatlarından bir şeyler alıp götürecek projelerle vizyonerlik olmaz.
Elbette Başkan Türel’in de kendine has vizyonu vardır.
Ancak bu vizyon Doğan Cüceloğlu’nun dediği gibi “vizyonun doğru bir bilinçle oluşturulması ve evrensel ilkeler üzerine oturması gerekir.”
Boğa Çayı Projesi ile doğal kaynaklara verilecek zararların, doğanın kendi nesnel sürecine yapılacak müdahalelerin bilimsel doğru bilgileri olmadığı gibi bu projenin çevre ile ilgili evrensel ilkelere aykırılığı açıkça ortadadır.
Öyleyse ortada “vizyon” diye bir olayda söz konusu değildir.
Ünlü düşünür Schopenhauer, “insan kendi vizyonunun sınırlarını dünyanın ufku zanneder” der.
Umut bir yöntem olamaz, kitabının yazarı Michael Harper;
“Destek alacağınız değerlere dayalı bir vizyonunuz olmalı, aksi halde kararlarınız havada kalacaktır” der.
Başkan Türel’e sormak gerek; “vizyonunuza desteği hangi değerlerden alıyorsunuz?”
Tugay Genç’e saldıranın akli melekeleri sıkıntılıdır
Yılın ilk günü gazeteci Şükrü Ağırman bir haber yapmıştı.
Bu habere göre; Fatih Eğilmez isimli bir yurttaşımız, Döşemealtı Belediye Başkanı Turgay Genç hakkında “tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma” suçlamasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunmuş.
Ve hatta bu kadarla yetinmemiş geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na bu durumu belirten bir de mektup yazmış.
Savcılık ne yapar, Kılıçdaroğlu buna ne der, bunlar bizim konumuzun dışında.
Lakin bu Fatih Eğilmez denen şahıs, yaptığı açıklamalarda Turgay Genç’in 25 Ocak 2014 tarihinde bir twit yazdığını, bu twitte “Başbakan ve şürekâsı istediği kadar yolsuzlukları örtmeye, soruşturmaları önlemeye çalışsın, CHP yolsuzlukların peşini bırakmayacaktır” dediğini ve bu ifade ile “dönemin Başbakanına hakaret(!) ettiğini” ifade etmiş.
O dönem Başkan Genç’in arkadaşı olduğunu ve bu konuda kendisini uyardığını ama dinlemediği için şikâyet ettiğini ve aralarının açıldığını eklemeyi de ihmal etmemiş.
Turgay Genç’i tanıyanlar iyi bilir ki, sokakta gördüğü bir kendiyi bile incitmekten kaçınan bir kişiliği vardır.
Bu nedenle bu zatın dediği gibi birisine şiddet uygulaması asla olası değildir.
Böyle bir iddiada bulunanın akli melekelerinde sıkıntısı olmalı…
Kaldı ki şikâyet ettiği “Başbakana hakaret” suçlaması ile ilgili yazdıklarında hakaretin (h) harfini bile bulabilmek mümkün değildir.
Ne demiş Başkan Genç, “CHP yolsuzlukların peşini bırakmayacak” demiş.
Eee… Ne var bunda?
Zaten CHP gücünün yettiğince yolsuzluk iddialarını kamuoyuna taşımıyor mu?
Görünen o ki, bu vatandaşın Başkandan bazı uygun olmayan talepleri olmuş, Başkan Genç’te buna izin vermemiş ve böylece bu vatandaş da kafasına göre bazı ithamlarda bulunmuş…
Amma büyümüşüz haaa….
Hükümetin yaptığı açıklamaya göre, 2017 yılının son çeyreğinde ekonomide yüzde 11’lik büyüme ile dünya birincisi(!) olmuşuz.
Yılın ortalamasında da yüzde 7’yi aşan bir ekonomik büyüme gerçekleştirmişiz…
Peki, bu büyümenin bedeli ne?
Dolarda yüzde 21, Euro’da yüzde 27, petrolde yüzde 48’lik artış ve milli gelirin yüzde 52’sini götüren 432 milyar dolara ulaşan dış borç.
Kişi başına düşen milli gelir 9 bin dolar, buna karşılık kişi başına düşen dış borç 4 bin 700 dolar…
Hadi bu sorgulamayı bir yana bırakalım ve başka türlü soralım.
Yüzde 7 diye açıklanan bu ekonomik büyüme yüzde 11,5 olarak açıklanan işsizliği kaç puan geriletti?
2017 enflasyonu yüzde 12 olarak açıklandığına göre, bu büyüme neden enflasyonu geriletmedi?
Açıklanan asgari ücret, açlık sınırı 1805 TL ye bile ulaşamıyorsa bu ekonomik büyüme kimi büyüttü?
Varlık Fonundaki “cumhuriyetin ekonomik kurumlarını” Körfez ülkelerine rehin bırakarak alınan dış borçlarla ve samana kadar inen ithalat ekonomisiyle elde edilen ekonomik büyümenin sonu iflas ve duyun-u umumiyeyi yeniden davet etmekten başka sonuçlara varmaz.
Diyanetin işi, sosyal/sportif faaliyetler mi?
Geçen haftanın bana göre en önemli haberi, “Kumluca’da camiyi sevdirmek için müftülük tarafından gençlere çeşitli spor etkinliklerinin ve oyunların camilerde düzenlendiği” haberidir.
Kumluca Müftülüğü’nün “Gençlik Koordinatörü” diye bir görevlendirmesi varmış ve bu Koordinatör, hafta sonları gençleri cami bahçesinde toplayarak çeşitli etkinlikler düzenliyormuş.
Diyanet, çocukların hangi yaşta ergenliğe erişip evlendirilebilecek durumda olduklarının fetvasını vermekle kalmıyor, bu çocukları cami çevresinde örgütlemenin de çalışmalarını yapıyor.
Camiler önceleri ibadet merkeziydi, sonraları eğitim merkezi oldu, şimdilerde de sosyal ve sportif kurum olma yolunda ilerliyor.
Diyanetin kuruluş kanununda bu türen görevleri yapacağına dair her hangi bir hüküm yoktur.
Diyanet, bir an önce çocukların ve gençlerin bedeninden ve beyninden ellerini çekmelidir.
“Laik, demokratik cumhuriyetlerde din işleri ile görevli kurumlar bireylerin ve toplumun sosyal ve kültürel hayatlarına müdahale edemezler.”
Bu devletin Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı yokmuş gibi bu bakanlıkların yapması gerekenleri Diyanet yapıyor.
Böyle giderse bu bakanlıklara gerek kalmaz artık.
Bu bakanlıklar, Diyanet’e bağlı birer müsteşarlık durumuna getirilmeli ve Diyanet Başkanı, Cumhurbaşkanlığı 1. yardımcısı olmalı…
Yasalarla oynayıp hülle yapılarak kıvırtmak yerine her şey açıkça ortaya konulmalı…
Hedef belli; “camilerle dindar, siyasetle de kindar nesiller yetiştirmek…”
Hukuk ve demokraside çifte standart olmaz…
Son ayların en önemli gündemi, AK Partili belediye başkanlarını istifa ettirilmesi, CHP’li belediye başkanlarının da görevden alınması olayıdır.
Gerekçesi ve nedenleri ne olursa olsun, sonuçta halkın seçtiği başkanlar görevlerinden uzaklaştırılıyor.
Peki, sonra ne yapılıyor?
5393 Sayılı Belediye Kanunu gereği, belediye meclisleri görevden ayrılan başkanın yerine kendi içinden birisini başkan seçerek yoluna devam ediyor.
Normal olan ve olması gereken de budur.
İyi, hoş da görevden alınan 90’ın üzerinde HDP’li belediye başkanlarının yerine neden mülki amirleri “kayyum başkan” olarak atadınız?
Bu belediyelerde meclisler ve meclis üyeleri yok mu?
Oralar Türkiye değil mi?
Diyeceksiniz ki, “oralarda terörle mücadele yapılıyor, o nedenle bu yöntemi uyguladık…”
Tamam, kabul... Elbette terör demokrasiye düşmandır ve mücadele edilmelidir.
Ama terörle mücadele sadece bir bölgeyi kapsamaz, tüm ülkede her yönüyle terörle mücadele edilmektedir ve devletler terörle bu mücadeleyi hukuk kurallarını çiğneyerek yapamaz.
Ülkemizin bir bölümünde hukuku normal olarak uygulayıp bir bölümünde başka türlü uygularsanız, hem o bölgenin insanlarının yüreğini acıtır, iradesini yok sayarsınız, hem de hukuk normlarını çiğnemiş olursunuz…
Hukuk, adalet ve demokraside asla çifte standart olmaz…