Ey para, sen nelere kadirsin!
Kepez ve Konyaaltı Kent Meydanları…
Geçtiğimiz hafta Kepez’de Belediyesi’nin 2 yıllık çalışması sonucunda Kent Meydanı açılışı yapıldı. Son derece olumlu bir gelişme.
Başkan Hakan Tütüncü’yü bu çalışmalarından dolayı kutlamak gerek.
35 ilden daha fazla nüfusu barından bir ilçenin görkemli ve gurur duyacağı bir meydana sahip olması bakımından zaten gecikmiş bir yatırımdır.
Açılış töreninde konuşan Tütüncü, “Bugün temeli attığımız birinci etap tam 54 bin metrekarelik bir kent meydanını Antalya’ya kazandıracak bir adım. İkinci etap da tamamlandıktan sonra 166 bin metrekarelik bir kent meydanına sahip olacağız. Buralarda çeşitli hediyelik eşyacılar, küçük dükkânlar, esnaf ve sanatkârların geleneksel havasını yansıtacak dükkânlar serpiştiriyoruz” dedi.
Bu sözleri duyunca ürpermedim dersem yalan olur.
Kent halkının ortak kullanımı ve özgürce kendini ifade edeceği bir alan yaratıyorsunuz ama daha sonra bu alanın içine ya da ortasına “ticaret” yapılacak mekânlar yerleştiriyorsunuz.
Dünyanın hiçbir kentinde meydanlarda “ticari üniteler” yoktur.
Böyle bir uygulamaya o kent halkı itiraz eder.
Ama bizde nedense halkın ortak kullanımına dönük bir mekân yaratıldığında oraya illa ki ticari bir fonksiyon özelliği katarız.
Tütüncü’ye tavsiyem, “Konyaaltı Kent Meydanı” denen yere iyi baksın.
Meydan olarak düzenlenen bu alan şimdi çarşı niteliğindedir.
Meydan, ortasına kadar kokoreççi ve cafelerin masaları ile geriye kalan kısmı da dondurmacısından çerezcisine kadar seyyar satıcıların işgali altındadır.
Antalya gibi modern olma iddialarındaki bir kentte, halkın ortak kullanım alanı olan kamusal alanları ticarileştirmek o kente ihanet etmekten başka bir anlama gelmez.
Eğer bir meydana masumane olarak bile olsa ticari üniteler yerleştirirseniz bir süre sonra oranın Konyaaltı Kent Meydanı gibi çarşı haline gelmesini engelleyemezsiniz.
Siz ne kadar iyi niyetli olursanız olun, ne kadar “ben buna izin vermem” derseniz deyin, o meydanın çevresinin “seçim rantı” olarak ticari işgaline engel olamazsınız.
Bugün değilse bile yakın gelecekte bu kaçınılmazdır.
Yol yakınken bu meydan projesinin bu anlamda yeniden gözden geçirilmesi Kepez ve Antalya için olumlu bir adım olur, diye düşünüyorum…
*****
Kılıçdaroğlu’nun iddiaları…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 3 haftadır yaptığı grup konuşmalarında AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve Başbakan Binali Yıldırım’a çok önemli ve önemli olduğu kadar töhmet altında bırakan sorular soruyor.
Geçtiğimiz Salı günkü konuşmasında Erdoğan’a gerçekten cevabı çok zor bir soru yöneltti.
“Sevgili Erdoğan; çocuklarının, dünürünün, eniştenin, kardeşinin eski özel kalem müdürünün yurt dışında vergi cennetlerinde bir şirkete milyonlarca dolar para gönderdiklerini biliyor musun? Sordum tık yok. Bunun cevabını bekliyorum, sen misin ben miyim yerli ve milli çıkacağız milletin önüne.”
Türkiye’nin 15 yılına damgasını vuran ve gelecek seçimlerde de kazanma şansı yüksek olan Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı olan Erdoğan’a yöneltilen böyle bir iddia gerçekten çok vahim.
Kılıçdaroğlu açıkça, Cumhurbaşkanının 1. derecede yakını olanları vergi kaçırmakla ve dolar biriktirmeyle itham ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan cevap gecikmedi.
Avukatları aracılığı ile Kılıçdaroğlu hakkında “1 milyon TL’nin üzerinde tazminat talebi ile iftira davası açtı.”
Sanırım bu olay bundan sonra daha da renklenecek.
Erdoğan, “bu iddialar yalan ve iftiradır” cevabı ile dava açıyor…
Kılıçdaroğlu ise hiçbir zaman “yaş tahtaya” basmadı.
Her iddiasını mutlaka belgelemekle ün yapmış bir siyasi kişilik.
Erdoğan’ın bu hamlesinden sonra Kılıçdaroğlu’na düşen şey, ya mahkemede ya da kamuoyu nezdinde bu iddialarının belgelerini ortaya koymaktır.
Aksi halde “müfteri” durumuna düşüp, inanırlılığını yitirecektir.
Kılıçdaroğlu’nun hedefindeki ikinci isim “Başbakan Binali Yıldırım.”
Geçen hafta, Cumhuriyet Gazetesi’nin haberine göre; Başbakan’ın oğlunun Malta devletine kayıtlı şirketleri olduğu ve bu şirketlerle uluslar arası gemi taşımacılığı yaptığı, bu yolla da vergi kaçırdığı iddia edilmişti.
(Başbakan’ın oğlu, daha öncede Singapur’da bir casinoda kumar oynarken tespit edilmiş ve o dönem Ulaştırma Bakanı olan Yıldırım’ın epey canını sıkmıştı.)
Bu iddiaları doğrulayan Başbakan “gerekirse araştırılır, soruşturması yapılır” demişti.
Başbakanın bu dik duruşuna güvenen CHP; Mecliste “araştırma önergesi” verdi ama önerge “AK Parti milletvekillerinin oyları ile reddedildi.”
Kılıçdaroğlu, Başbakan Yıldırım’a soruyor şimdi; “AK Parti milletvekillerine ret oyu vermelerini sen mi söyledin, yoksa Saray’ın emri ile mi oldu?” diyor.
AK Partili milletvekilleri kimin emri ile olursa olsun böyle bir iddianın araştırılmasını engellememeliydi.
Bundan 1 hafta önce beğenmediğiniz ve her fırsatta saldırdığınız İsrail’de polis, yolsuzluk ve vergi kaçırma ile suçlanan Başbakan Netanyahu’nun evine girip aramaya yapabiliyor ama bizde bırakın polisin benzer iddiayı araştırmasını, milli iradenin temsil edildiği Meclis’te bile engelleniyor ve üstü örtülmek isteniyorsa kimse çıkıp “biz kimsesizlerin kimsesiyiz, kör kuruşun hesabını sorarız” gibi baba laflar etmesin…
*****
Kısa… Kısa…
Nizamettin Sağır…
Yeni kurulan İYİ Parti’nin Antalya kurucu İl Başkanlığına Avukat Nizamettin Sağır getirildi.
Ülkücü hareketin önde gelen bir ismi olan Sağır, MHP’nin Antalya İl Başkanlığını yapmıştı.
O dönemi hatırlayanlar iyi bilir, Sağır’ın, Menderes Türel’e karşı yürüttüğü muhalefet sayesinde Antalya siyaseti hep sıcak olmuş ve kamuoyu her an Sağır’ın yeni bir çıkış yapmasını bekler hale gelmişti.
İl Başkanlığını bıraktıktan sonra siyasi hayatını yine sürdürmüş ve özellikle MHP’nin, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra izlediği siyasi çizgiye muhalefet etmiş, Bahçeli’nin AK Parti’ye yakın durma anlayışına karşı itirazlarını sürdürmüştü.
Yaptığımız söyleşilerde hep demokrasiye ve Atatürk’e vurgu yapan Nizamettin Sağır, Türkiye’nin ve özellikle Antalya’nın kötü yönetildiğini ifade etmiş, bu gidişin ülkeyi ve Antalya’yı içinden çıkılmaz sorunlar yumağına sürüklediğini belirtmişti.
Şimdi yeniden aktif siyasete döndü.
MHP İl Başkanlığını bıraktıktan sonra ileri sürdüğü düşüncelerini ve fikirlerini nasıl hayata geçireceğini hep birlikte göreceğiz.
Buna rağmen ben, Sağır’la beraber Antalya siyasetinde çıtanın bir tık daha yükseleceğine ve siyasete kalite geleceğine, siyasi heyecan ve tansiyonun daha da yükseleceğine, Antalya siyasetinin daha da renkleneceğine inanıyorum.
Antalya siyasetine hayırlı olsun…
Çocuk hakları palavrası
Çocuk Hakları Gününü andık geçtiğimiz hafta.
Bir takım sivil kuruluşların dışında başta devlet olmak üzere ne siyasi kurumların ne de yerel yönetimlerin gündeminde Çocuk Hakları olmadı.
Çünkü böyle bir günü anacak ve çocukların daha iyi bir geleceğe hangi koşullarla kavuşacağını açıklayacak yüzleri yok.
Devlet ve siyaset kurumu çocuklara karşı işlenen suçlardan dolayı “sabıkalıdır.”
Uyuşturucu kullanan çocuk sayısı her geçen gün katlanarak artıyor.
5- 14 yaş arası yüz binlerce çocuk başta tarım olmak üzere madenlerde, taşocaklarında çalıştırılmakta, zorla dilendirilmektedir.
Çalışan çocuk sayısı nüfusun yüzde 3’ü 6- 14 yaş arası olmak üzere – milyonlarla ifade edilir hale gelmiştir.
Hâlihazırda kadın tutuklu ve hükümlülerin konulduğu ceza infaz kurumlarında gelişim dönemi olarak bilinen 0- 6 yaş arasındaki çocuklar temel ihtiyaçlarının tam olarak karşılanmadığı cezaevi koşullarında yaşamaktadır.
Zorunlu eğitim kapsamına giren 6- 18 yaş arasındaki çocukların yüzde 14`ünün okula devam edemediği gibi yüzde 14’lük dilim içinde okula hiç gitmeyen, kayıt bile yaptırmayan çocukların sayısı ise her geçen gün artmaktadır.
Böyle bir tablonun olduğu Türkiye’de Çocuk Haklarından söz etmek abesle iştigal etmekten başka bir anlama gelmez.
Alın size AKP’nin sağlık reformu…
“H.Erhan Acar,” sevdiğim bir dostum ve belediye emekçisidir.
Geçtiğimiz Salı günü çocuğu gece yarısı aniden rahatsızlanır ve hemen 112’yi arayarak ambulans ister.
Ambulans gelir ve çocuğu alıp “çocuk nörologu” olmayan bir özel hastaneye götürür.
Özel hastanenin acil servisindeki doktor, ambulans görevlisine hitaben “kardeşim burada çocuk nörologu olmadığını biliyorsunuz ama yine de hastayı buraya getiriyorsunuz” diye çıkışır.
Ama buna rağmen çocuğun giriş kaydı yapılır, çişinin, kanının, kakasının tahlilleri yapılır ve sonrasında “Siz bu çocuğu başka bir hastaneye götürün” der başından savar.
Acar, çarnaçar TIP Fakültesi Hastanesi’nin yolunu tutar bu kez kendi olanakları ile…
Orada da yine kan ver, çiş yap, kakanı getir süreci yaşanır ve ertesi gün çocuk nörologuna götürmesi tavsiye edilir.
Acar’ın dediğine göre önce başka hastaneye daha sonra TIP Fakültesi hastanesine gelen en az 10 hasta vardır.
Şimdi buna sağlık reformu diyebilir misiniz?
Açıkça devletin soyulduğu bir sistem değil midir bu?
Şu sendikacılığa bakın…
TÜRK-İŞ’e bağlı Belediye İş Sendikası Antalya Şubesi’nin Genel Kurulu yapıldı.
Sendikanın Genel Başkanı “Nihat Yurdakul,” genel kurulda yaptığı konuşmada, sendikalarının genel kuruluna belediye meclis üyelerinden bazılarının müdahale ettiğini ve bunların arkasında kimlerin olduğunu bildiğini ifade ederek şikâyetçi olmuş.
Bir sendikanın genel başkanı bu kadar “düzeyi düşük” konuşmayı özellikle genel kurulda nasıl yapar, diye düşündüm epeyce…
İşçilerin limon gibi sıkılıp, posalarının atıldığı, iş kazaları denen cinayetlerde katledilen binlerce işçinin haklarının aranamadığı, taşeronlaştırma ve kiralık işçi sistemi ile azgınca nasıl sömürüldüğünü, buna karşı sendikal hareket olarak neler yapacaklarını anlatmak yerine kongreye müdahil olunduğu gibi saçma sapan bir şikâyeti dile getirmek işçi sınıfına hakaret etmek gibi bir düzeydir.
Zaten TÜRK-İŞ gibi sarı bir sendikanın başkanından da bundan fazlasını beklemek de hayaldir.
Antalya’nın IQ sıralaması
NTV’nin 20 kentte yaptığı IQ araştırmasına göre, Ankara, 112,16 IQ puanı ile ülkenin en zeki ili olurken Antalya 108,44 IQ puanı ile 20. il olmuş.
Bence NTV araştırmacıları yanlış sorular sormuşlardır.
Eğer “havadan para nasıl kazanılır, ya da durup dururken rant nasıl yaratılır” diye bir soru ile araştırmalarını yapsalardı eminim Antalya 200 IQ puanı ile değil Türkiye’nin, Avrasya’nın birincisi olurdu.