Gecikmiş bir eylem…
Çok daha önceleri, dün yapılana benzer eylemlerin yapılması gerekirdi.
Özellikle “Adalet Yürüyüşünden” sonraki haftalarda, yaratılan duyarlılık, sıcak tutulmalı ve OHAL’in kaldırılması ile ilgili bir süreç başlatılmalı.
Çünkü OHAL, ekmekten suya, nefes almamızdan kullandığımız aparatlara, hayata dair ne varsa “temelden” değişikliklerle gidildiği ve yatak odalarına kadar müdahale edildiği bir süreç yaşattı topluma.
Sürece bir bakmakta fayda var.
*****
15 Temmuz 2016 Darbe Kalkışması…
20 Temmuz 2016 OHAL ilanı…
16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu…
*****
Bu üç olay, Türkiye tarihinin kırılma noktasıdır.
FETÖ’cü denilen, ama aslında CIA’nın özel örgütlenmesi olan yapının, “devlet içindeki bir başka ekol” tarafından kamusal alandan tasfiye edilerek, iktidarı yeniden ele alması süreci bu kırılmanın esasını teşkil eder.
Bu tasfiye sürecinde iktidarın önündeki en önemli engel “yargısal haklardır…”
İşte OHAL’in ilan edilmesiyle birlikte çıkartılan kararnamelerle bir yandan “yargısal haklar” askıya alınırken, diğer yandan “yargı sistemine” yeniden şekil verildi.
Yargıdaki düzenlemeler tamamlanınca şeklen de olsa yapılan yargılamalarla tasfiyeye hukuki bir zeminde oluşturuldu.
FETÖ’cülere karşı yapılan bu çalışmalar toplumsal destek de aldı elbette.
Ancak toplumsal desteğin “toplumsal tepkiye” dönüşmesi gecikmedi.
Çünkü ilan edilen OHAL ve Anayasa Mahkemesi’nin denetiminin dışında olan OHAL kararnameleriyle bu kez muhalif kurumlar, yayın organları, gazeteci, bilim insanı kim varsa FETÖ’cülerle aynı tasfiyeye tabii tutuldu.
Erdoğan ve iktidarın yeni ortağı olan “ekolün” siyasi temsilcisi durumundaki MHP ve Bahçeli, gelecekte temsil ettikleri bu ekolün iktidarını sürekli hale getirmelerinin ancak “Başkanlık Sistemini” kurmalarıyla mümkün olacağını biliyorlardı.
Çünkü bu sistemle “yargıyı denetim altına alabilirlerdi- ki aldılar…”
Ve TBMM’yi etkisizleştirebilirlerdi.
Yasama ve yargı gücü kontrol altına alındıktan sonra iktidarlarının sürekli olmaması için bir engel kalmıyordu.
Ve ülke “Başkanlık kararnameleriyle” yönetilecek ve böylece küresel sermaye için dikensiz bir gül bahçesi yaratılacaktı.
Peki, bu yeni düzenlemeye engel olacak olanlar kimlerdi?
Elbette demokratlar, ilericiler, yurtseverler, solcular, sosyal demokratlar, Atatürkçüler, samimi Müslümanlar, sosyalistler demokrasi ve özgürlüklerin sadece iktidara özgü olacağı bu yeni sisteme muhalefet edeceklerdi.
FETÖ’nin kamusal alanda tasfiye edilmesiyle birlikte yeni bir ekol kamusal alanda örgütlenmeye başladı…
Bu yeni ekolün kamusal alanı yeniden şekillendirmesine engel olacak olanlarda OHAL Kararnamelerinden nasibini aldılar.
İşte sadece 3 ay için ilan edileceği ifade edilen OHAL’in 21 ay uzamasının temel nedeni budur.
Ve iktidar bunu durup dururken ortadan kaldırmayacak, belki önümüzdeki yıl yapılacak seçimler bile OHAL kapsamı içinde yapılacaktır.
Çünkü OHAL, iktidarın “varlık nedeni” haline gelmiştir.