Hatırlayalım; ABD, 2003 yılında Irak’a girmeden önce, ülkede kimyasal silah bulunduğunu iddia ediyordu. “Benim dışımda hiçbir ülkenin kitle imha silahı olamaz” düşüncesini, “kimyasal silah insan haklarına aykırıdır” yalanıyla örten ABD, CIA’in elindeki bilgiye dayanarak Irak’a girdi. Amerikan askerleri ülkenin her yerinde kimyasal silah aradı, taradı; tabi ki bulamadı. ABD’li yetkililer, “pardon” dediler.
Sonuç: 1 milyon Iraklının ölümü ve lime lime edilmiş bir ülke…
* * * * *
Aradan bir zaman geçti; Hollandalı sivil toplum kuruluşu PAX, bir rapor hazırladı. Bu rapora göre; ABD, Irak’ta sivillere karşı seyreltilmiş uranyum içeren top mermileri kullanmıştı. Hem de nüfusun yoğun olarak yaşadığı kentlerde… Ve 300 bin adet!
Bugün Irak’ta 300’den fazla yerleşim birimi radyasyondan etkilenmiş durumda ve buraların radyasyondan arınması için gerekli milyonlarca dolarlık kaynağı Irak Hükümeti sağlayamıyor. “İnsan hakları havarisi” ABD ise, pılını pırtısını toplayıp ülkeden çıktı, yeni emperyalist emellere doğru çoktan yelken açtı.
* * * * *
Birkaç gün önce, Suriye devletinin Doğu Guta’da kimyasal silah kullandığı iddiası, Batı medyası ve İnternetin tartışılmaz gücü sayesinde gündeme bomba gibi düştü. ABD hemen “hayvan Esat, bütün silahlarımı aldım geliyorum” şeklinde bir açıklama yaptı. İngiltere ve Fransa, hiç gecikmeden “biz de, biz de” diyerek ABD’nin peşine düştüler.
Suriye devleti ve Rusya kimyasal silah iddialarını şiddetle reddetti. Hatta Suriye, “uluslararası uzmanlar gelsin, istedikleri yeri istedikleri kadar araştırsınlar” diye açıklama yaptı. Ama ABD, “gerek yok, ben zaten biliyorum kimyasal silah kullanıldığını” dedi ve dev savaş gemilerini yola çıkardı.
Türkiye de hiç gecikmeden bir açıklama yapıp saldırıyı “şiddetle” kınadı. “Kitle imha uzmanı”(!) Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “fotoğraflardan kimyasal silah kullanıldığı çok belli” dedi ve doğrudan Suriye hükümetini suçladı.
Oysa…
* * * * *
Haydi yine biraz geçmişe gidelim… Yıl 2013… İngiltere ve İsrail, Suriye yönetimini, sivillere yönelik kimyasal silah kullanmakla suçlamıştı. Birleşmiş Milletler bağımsız bir araştırma komisyonu kurup bölgeye gönderdi. Sonuçta, “Suriye yönetiminin kimyasal silah kullandığına ilişkin bir kanıt bulunamadığı; ancak muhalif isyancıların ‘sarin gazı’ kullandıkları saptandı.
Muhaliflerin eline bu kimyasal silahların nasıl geçtiği, başlı başına bir yazı konusu; onu bir yana koyup bugüne dönelim.
* * * * *
Önümüzde iki soru var: Birincisi; Doğu Guta’da kimyasal silah kullanıldı mı? İkincisi ise, kullanıldıysa, kim kullandı?
Alhadathnews adlı bir haber sitesi, Suriye ordusunun burada kimyasal silah kullanmasının mümkün olmadığını, uzman görüşlerine dayanarak savunuyor. Gerekçeleri şunlar:
Kimyasal silahların etkisi, hava akımı dolayısıyla, 10 kilometre mesafedeki her yeri etkiler. O halde Suriye ordusu, 5 kilometre ötede askeri lojmanlar ve yerleşim merkezleri varken, neden kimyasal silah kullansın? Kimyasal silah kullanıldıysa, buralardaki hayat doğal şekliyle nasıl devam ediyor?
Kimyasal silah kullanılan bir bölgeye en az 12 ila 36 saat girilemez. Ayrıca böylesi bir bölgeye özel koruyucu elbiseler olmaksızın da girmek mümkün değildir. Haberciler ve uydu kanalları, saldırı iddiasından birkaç saat sonra kimyasal silah yaralısı sivillerin görüntülerini nasıl çekebildi?
BM kimyasal silah denetçileri, Suriye yönetiminin Halep’te kullanılan kimyasal silahların araştırılması isteği üzerine Şam’a geldi. Denetçilerin Şam’da bulunduğu bir sırada Suriye ordusunun Şam’ın hemen yanıbaşında kimyasal silah kullanması akılcı mıdır?
Diyelim ki bu bölgede kimyasal silah kullanıldı; isyancıların elinde kimyasal silah varken, neden onların değil de Suriye hükümetinin kimyasal silah kullandığı iddiası şiddetle savunuluyor?
* * * * *
ABD, bu öldürücü sahtekarlığı daha önce de yaptı ve ardındaki medya gücüyle bütün dünyayı kandırdı. Garip olan; aynısının bir kez daha yapılmaya çalışılması ve bunu Türkiye dahil birçok ülkenin kolaylıkla kabul etmesi. Saflık mı, güçsüzlük mü?..