Siz de farkındasınızdır, depresyon oranı inanılmaz hızla artıyor; ona bağlı olarak, anti depresan ilaçların satışı da…
İstatistiklere göre, bütün dünyadaki bu artış, son on yılda yüzde 20 oranında. Dünya genelinde yaklaşık her 20 kişiden biri depresyondayken; Türkiye’de yaklaşık her 5 kişiden biri depresif. Yani dünya ortalamasının yaklaşık 4 katı daha fazla ülkemizde…
Neden?..
* * * * *
Depresyon, eğer sadece bir ‘ruh sağlığı’ sorunu olsaydı, yani beynimizdeki bazı kimyasalların azaltması ya da artması sonucu oluşsaydı; depresyon oranlarında böylesi bir artış beklenmezdi. Demek ki, dünyada son on yıllarda yaşanan gelişmelere paralel başka nedenler var.
Dünyanın son on yıllarına baktığımızda; vahşi, acımasız, parayı tanrı yapan bir kapitalizm anlayışının bütün dünyaya egemen olduğunu görüyoruz. İnsanı silikleştirip önemsizleştiren bu anlayışın, depresyon oranlarının artışında temel rol oynadığı yadsınamaz.
Bu konuda uzun uzun düşünüp araştırmalar yapan psikiyatrist Erdoğan Özmen, kapitalizm ile depresyon arasındaki ilişkiyi bir çırpıda özetleyiveriyor:
“Ruhlarımızı ve bedenlerimizi, zihinsel ve fiziksel enerjimizin tamamını parça parça olana kadar zorlamak ve germek üzerine kurulu bir dünya düzeninde başka ne ummalıyız ki zaten? Tüm insanca kapasite ve yeteneklerimize saldırarak, yapıp etme gücümüzü/kudretimizi sürekli aşındırarak, kendi yapısal özelliklerini ve canavarca hareketini kahredici bir aşağılanma, değersizlik ve yetersizlik duygusuna ustaca tercüme ederek ve bu vahşeti içselleştirmemizi sağlayarak işleyen bu dünya düzeni, insanca varoluşumuzun tam zıt kutbudur. Biricik amacı, sermayenin hareketi ve kar artışı olan, hayatlarımızı, yeryüzünü, sağlığı, eğitimi, eğlenceyi, boş zamanı -geleceğimizi bile- sıradan bir sömürü kalemine indirgeyerek var olan bir sistem, bu kapitalist mutlakiyetçilik makinesi varlığımızın kökten inkarından başka nedir ki?”
* * * * *
Dünya genelinde böyle açıklanabilir depresyondaki artış ve buna ülkemiz de dahil edilebilir. Ancak, Türkiye’deki depresyon artışlarının, dünya ortalamasının çok üzerinde olmasının ek başka nedenleri olmalı. Var da… Yine psikiyatrist Özmen’in kaleminden:
“Sermayenin mevcut küresel dünya sisteminin hakikati, en çok Türkiye, Rusya gibi en kenardaki totaliter rejimlerde en iğrenç ve çıplak formuyla ortaya çıkıyor sanki. Yoksulluk ve eşitsizliğin kahredici boyutları, hukuk ve demokrasinin en sıradan icaplarının bile fütursuzca çiğnenmesi, bütün kurumları içi boş bir kabuk derekesine indiren ağır çürüme hali, zorbalığın ve despotluğun gündelikleşmesi, vb.”
* * * * *
Çözüm var mı? Kapitalizmin ürkütücü dev acımasızlığının karşısında birey olarak direnebilme olasılığı?..
Elbette…
Kendi gücümüzün farkına vararak ve kendi varoluşumuzu savunarak, kapitalizmin beyin hücrelerimize kadar el uzatmasının önüne geçebiliriz. Bunun yolu da, yapmamızı istenen ve beklenenin tersi biçimde davranmaktır.
Bireyi sıradan bir sayıya mı indirmek istiyorlar? Öyleyse bir araya gelip örgütlenerek gücümüzü artırabiliriz. Bu örgütlenme; kendine, kendi yaşamına, bugününe ve geleceğine karşı yapılan her saldırıya karşı durmak anlamına gelir.
Üretimden uzaklaşıp sadece onların ürettiklerini satın alan ve kar oranlarını artıran bir faktör olarak mı görülüyoruz? O zaman, daha çok üretip kendi yaratıcılığımızı ve becerilerimizi hayata geçirmenin, böylece varlığımızı gerçekleştirmenin yollarını bulmalıyız.
Kutuplaşıp, nar taneleri gibi ayrışıp dağılmamızı, bir araya gelmememizi mi istiyorlar? Öyleyse, daha çok birliktelik, dayanışma, yardımlaşma, birlikte bir bugün ve gelecek kurma çabası içine girmeliyiz.
Elele, yan yana, omuz omuza durduğumuz sürece başarabiliriz sadece…